Bilinmezliği bilinir kılmak adına kendi içimize biraz mırıldanalım isterim.
Eğer keyfimiz gıdıklanırsa yani hoşumuza giderse sonra devamı da gelir.
Buyurunuz:
‘Öteki ile geçinmemek, hızla yayılıyor ve alışkanlık halini alıyor. Kavga, sıradan bir iletişim biçimi olarak yerleşiyor. İki kişi arasında arzu edilmeyen sözlü ve sözlü olmayan iletişim, diğerleri ile geçinememe hali, modern insanın çıkmazına dönüşüyor.
Kişiler, aileler, kurumlar ve toplumlar neden birbirleriyle kavga ediyor? Karşılıklı geçimsizlik neden her seviyede yayılıyor? Acaba niçin sağlıklı bir iletişim yerine hemen her adımda karşı karşıya geliyor ve şiddetin kaynağı olan kavgaya yöneliyoruz?
Her canlı gibi insanın da tehlikelerden korumak için bir savunma mekanizması ve yıkıcı bir yönü vardır. Sorun şu ki günümüz insanı, kendisine yönelik bir tehlike ya da tehdit olmadığı halde kavga edebiliyor. Üstelik bu kavga hem kendimizle hem de başkalarıyla olmak üzere iki yönlü.
Modern dünyanın dijital yaşam biçimi bizi, kendimize, ailemize, işimize ve diğer insanlara yabancılaştırıyor. Yabancılaşıyoruz çünkü kendimizle iyi değiliz. Kendimizle iletişim köprülerimiz zayıfladı, barışımız bozuldu.
Varlığın ya da var olmanın belki de doğal bir sonucudur kavga. Hayatta kalabilmek, sürekli didinmeyi, çaba göstermeyi, bir şeylerle ve birileriyle korkmadan uğraşmayı gerektiriyor. Bir dörtlüğümüzde dile getirdiğimiz gibi (İlham-ı Aşk şiir kitabı, 2015); “Suretlerin dünyasında oyalanma, Hakikatin peşine düş, Kendi içinde ara kendini, Korkunun da sahibi var korkma.”
Toplumsal yaşam biçimleri değiştikçe uğraşlar ve kavga konuları da değişiyor. Kas güçleri en önemli zenginlikleri olan ve göçebe yaşam ile tüm dertleri hayatta kalıp temel ihtiyaçlarını karşılamak olan ilk insanların yegâne kavgaları, doğal koşullar ve yırtıcı hayvanlarla başa çıkabilmekti.
KENDİMİZLE KAVGAMIZ
Tarım toplumunda insanların temel kavga nedenleri, dönemin zenginlik kaynağı olan topraktı. Buhar gücünün kullanılması ile geçilen sanayi toplumunda kavga konusu güç sembolü olan makine, yüksek sanayi ürünleri ve rekabetti. Nihayet hızlı değişme ve bilgi artışı ile karakterize olan bilgi toplumunda “bilgi”, kavganın hem sebebi hem sonucu olmuştur. İleri teknoloji, insanın hayatını kolaylaştırmak için her geçen gün yeni ürünler sunmaya devam ediyor. Ama bu durum aynı zamanda günümüz insanının sosyal hayatını, bireysel ilişkilerini ve aile hayatını daraltıyor.
Öyle ki hızlı değişme ve gelişme, otomatikleşen bir hayatı getiriyor ve insanı, kendinden ve değerlerinden uzaklaştırıyor. İşte asıl tehlike buradadır. Bilgi dalgası, insani değerleri öylesine alaşağı etmiştir ki uzmanlar takip edecek toplumsal yaşam döneminin “değer” çağı olacağını tartışıyorlar.
Evet, günümüz insanı en başta kendisi ile kavgalı olduğu için yaşadığı değer aşınmasının, günlük hayata yansımalarıyla karşı karşıya. Zira kendimiz ve diğerleri ile kavganın belirtileri çoğalıyor: Yapay ilişkiler, davranış bozuklukları, ailenin yıpranması, stres, kriz, ahlaki aşınma, hoşgörünün azalması, isteksizlik, umutsuzluk, mutsuzluk, tatminsizlik, belirsizlik...
Bu gel-gitler insanı, kendi hayatını yeniden gözden geçirmeye, hayatın anlamına yeni yorumlar getirmeye zorluyor. Ve nihayet günümüz insanı, nereden gelip nereye gittiği sorusuna gelip takılıyor. Bu temel soruya tatmin edici bir cevap bulamadığımızda zorlanıyoruz ve hayatımız anlamsızlaşıyor. Yaşamak ile yaşamamak arasındaki çizgi inceliyor. Diğerlerine vermek yerine sürekli almak, egemen olmak, bağırmak, fitne üretmek, günlük düşünce ve davranışlara hâkim oluyor. Bulanıklaşan zihinlerde deprem yaşanırken maddiyatın öne çıkmasıyla duygular köreliyor.
Her an ekranlara yansıyan ve neredeyse hayatın bir parçasıymış gibi izlediğimiz, kişisel ve toplumsal şiddet ve savaşın özünde de yine kişilik çatışmalarını görüyoruz. Kimin haklı olduğu önemli değil. Bireysel çıkarları basiretlerini bağlamış, insani değerleri körelmiş, annelerin, babaların, çocukların feryadını duyamayan, yaşamlarının odağına sevgiyi hem de nedensiz sevgiyi koyamayanlar…
Kabaran benliklerinin gölgesi ile insanları ezen, enerjilerini yıkıcı olmaya yönlendirmiş, kendileri ile barışları bozulmuş, gönüllerinde ve ruhlarında yaşadıkları çaresizliği insanlara yansıtanlar. Dünya bu kişisel kavgaların toplumsal yansımalarına sahne oluyor.
KAVGAYI AŞMAK MÜMKÜN
Kendisini ve benliğini algılamakta zorlanan günümüz insanı, yapay besinlerle midesini düzensiz şekilde beslerken, elektronik ortamın yapay verileriyle zihnini bulandırmaktadır. Gönül ve ruh dünyasını, sanal ortamın yapay sevgileri ile avutmaktadır. Kendi özünü değil, başkasının hayatını yaşıyor günümüz insanı.
Körelen duyguların, eriyen değerlerin, yıpranan ahlakının, yok olan geleneğin gölgesinde yapaylık hayata damgasını vuruyor. Anlamını kaybeden hayat, kişinin kendisi ile iletişim kusurlarına, ailede kavgaya, boşanmalara, evden kaçmalara, toplumsal alanda geçimsizliklere ve nihayet savaşlara yol açıyor. Üstelik herkes de bu yapıp ettiklerinde kendini haklı görüyor.
Peki, nasıl aşacağız kavgaları? En başta kendimizle bozulan barışımızı yeniden kurarak. Başarı güdümüzü yükselterek. Kişisel gelişimimizi canlı tutarak. Ruh sağlığımızı koruyarak. Körelen duygularımızı yeşerterek. Hoşgörü sınırımızı genişleterek. Yıpranan insani değerleri, yeniden baş tacı ederek. İlişkilerimizin ve yaşamımızın odağına sevgiyi koyarak.
Hayatı en güzel şekilde yaşamak için yeni bir aşk ve heyecan oluşturarak. Şiddetin kaynağındaki kavgayı aşarak, insanlara ümit vererek. Yapay ilişkilerden tabii ortamların gerçek ilişkilerine dönerek. Başkalarının değil kendi hayatımızı yaşayarak. Ve nihayet mücadeleye yönelik enerjimizi başka kişilere yönlendirerek değil işe, daha iyi olmaya ve manaya yönlendirerek. En büyük kavgayı ve savaşı kendimize karşı verdiğimizi unutmadan, farklı seslere, sazlara ve sözlere tahammül göstererek aşarız kavgaları.’
Bu mevzuu pek hoşumuza gitmeyecek gibi.
Ama mecburuz. Fert fert üzerine eğilmeye mecburuz.
Yaslanın üstada.
Selâmetle…