Üç günlük dünyada sevginin yerine nefreti baş köşeye oturtanlar yüzünden huzuru kaybettik, gülmeyi kaybettik. Barışı kaybettik. Sürekli kavga, sürekli sataşma, sürekli tartışma, sürekli münakaşa!
Bugün geldiğimiz nokta da, nefret dili öylesine acımasız, öylesine insafsız, öylesine merhametsiz ki, barışla olan bütün irtibatları koparıyor, barış köprülerini havaya uçuruyor!
Nefret bir gün bitmek zorunda diye edebiyat parçalayanlara ise aldıran yok!
Nefret edebiyatla çözülemeyecek kadar derin yaralar açmış durumda!
Atalar, keskin sirke küpüne zarar demişler. Nefretinizden, öfkenizden vazgeçin demişler. İşi o noktalara kadar götürmeyin, taşımayın demişler.
Demişlerde dinleyen var mı?
En kolay şey kızmak, bağırmak, çağırmak, küfretmek, birilerinim üzerine yürümek, üstünlük taslamak, dediğim dedik demek, sesini yükseltmek, baskı kurmak, eziyet etmek, nefret denen baş belasıyla can yakmak, üstünlük sağlamak!
Kindarlara, öfkeden gözü dönenlere özenenler azalmıyor. Onlara olan hayranlık doğruluğun, dürüstlüğün, hakikatlerin, barışın ve huzurun önüne geçiyor!
Ben diyenler! Bana ha diyenler! Onları kışkırtıp sana bu yapılmazdı diyenler! Seni hiçe saydı!
Seni adam yerine koymadı diyenler! Çekildiler kenara seyir bakıyorlar!
Olan olmuş, kafalar gözler yarılmış, yaralananlar olmuş, iş öldürmeye kadar gitmiş kimsenin umurunda değil!
İnsanlar kendilerine geldiklerinde ben ne yaptım, niçin yaptım dediklerinde ise iş işten geçmiş oluyor!
Bazılarımız ise ben haklıyım, o günde haklıydım, bugün de haklıyım, az bile yaptım deyip duruyor!
Nefreti bitirmeye değil, nefreti gündemde tutmaya, tazelemeye devam ediyoruz!
Nefreti bitirmek, sonlandırmak için en ufak bir çabamız neden yok? Bıkmadık mı nefretten beslenmekten? Hoşgörüyü kimseye bırakmayanların, iş gelip nefrete, kine, kavgaya, sataşmaya dayandığında hoş görüyü akıllarına getirmemesine ne demeli?
*****
Nefret bir gün bitmek zorunda diyenlerin söylemleri maalesef, temenniden ileriye gidemiyor.
Nefrete, kindarlığa, öfkeye direnen, savaş açan yok! Açanların yanında duran yok!
İşin laf faslı uzadıkça uzuyor, ne değişiyor?
Anlatılan ve işaret edilen ne? Gelecekte bir zaman! Adeta ütopya gibi! O zaman, ne zaman bilen yok! Adım atan yok!
Nefreti yok etmenin, ortadan kaldırmanın, nefret dolu hırçın insanlara prim vermemenin, onların peşinden gitmemenin yolu nefretin karşısına sevgiyi dikmek! Hoşgörüyü dikmek! Barışı dikmek!
Hırçınlıktan vazgeçmeyeni bir başına bırakmak! Kinden, kavgadan vazgeçmeyenlerle yollarımızı ayırmak diye yola çıkıyor, lakin arkasını getiremiyoruz! Tıpkı ümitsiz vaka gibiyiz!
Sonra da ne mi diyoruz? Nefretiyle yıkan, yakan, her şeyi yerle bir eden insanların dünyamızı ve bizleri kuşatmasına göz mü yumacağız? Tamam da yaptığımız ne?
Dünyamız, böyle insanların sebep olduğu yıkımlardan hiç mi bıkmadı?
Barış barış diye haykıran insanları neden sevmiyoruz, neden sevemiyoruz?
Dünyamız kinden, nefretten, vahşetten, kan dökmekten vazgeçmeli diyenlerin sesi neden kısılıyor, neden kısık çıkıyor, neden bırakında konuşsunlar diyen yok!
Nefret bitmek zorunda deyince bitti mi? Azaldı mı? Nefretini bulaşıcı bir virüs gibi her tarafa bulaştıranlar, varyantlarıyla birlikte her taraftalar! Tek çaremiz sevgi aşısı, sevgiyi aşılamak!
*****
Nefretle işimiz var. Nefretle ve öfkeyle kalkan, zararla oturacağını görmezden geliyor. Öfke baldan tatlıdır diyenlerin elinde nefret kırbacı var.
Nefret kırbacı şakladıkça, dünyamız zindan oluyor!
Sevgi paramparça!
Hoşgörü siniyor!
Anlayış köşe bucak kaçıyor!
Nefret bir gün bitmek zorunda diyorlar ya…
O gün geldiğinde, nefret bitse de, sevgiden ve hoşgörüden geriye hiçbir şey kalmayacak!
Hatta, ne insanlık, ne sevgi, ne acıma, ne de merhamet!
Kıyamet kopmuş gibi olacak adeta!
Sevginin olmadığı yerde…
Ne çayır biter ne çimen!
Ne gül açar!
Ne bülbül öter!
Ne ağaçlar yeşerir!
Ne çiçekler açar dilediği gibi!
Nefret bir gün biter elbet diyenlerin lafta kalan temennileri karşısında, daha çok beklersiniz demeye devam ediyor nefret!
*****
Diyelim ki, bekledik, sabrettik, nefret ben bugüne kadar size etmediğimi, demediğimi, yapmadığımı bırakmadım dedi! Benden bu kadar dedi, söz dedi, ağzımı açarsam kötü bir şey söylersem dilim kopsun dedi, bitti artık dedi! Pişmanım dedi, tövbe ettim dedi!
Demez amma varsayalım ki dedi, tastamam bu şekilde söyledi!
Yaşlı dünyamız görebilmiş mi, yaşayabilmiş mi böyle bir zamanı?
Dünyamız iyiliğin kötülükle, sevginin nefretle savaşına sahne oldu hep!
Çünkü, ne bizim zamanımızda, ne de bizden önce nefret dünyamızdan elini hiç çekmedi!
Ve o nefretten insanlık olabilecek en büyük acı ve merhametsiz bir şekilde nasibini aldı. Halen de almaya devam ediyor.
Filistin, Orta Doğu, Kuzey Afrika, Doğu Türkistan, Arakan, Ukrayna, zulmedenlerin bitmeyen ve sönmeyen nefretleriyle karşı karşıyalar!
İnsanlık kayıp, inançlar kayıp, kutsal dinler kayıp, sözler, öğretiler kayıp! Yetmedi dünyamıza onca ayıp!
Nefret dünyamızın yüz karası!
Nefret bir gün bitmek zorunda amma, o gün neden bugün değil!
Neden bugün, o gün olmasın diyebilmek varken, nedir bu nefrete olan delice hayranlığımız?
*****
Nefret sevginin ikiz kardeşidir derler ya hani! Nefret sevgiye dönüşmüyor, dönüşemiyor, yollar kapalı, önünde aşılmaz dağlar gibi barikatlar var!
Nefreti sürdürmekte, sürekli hale getirmekte, yaşama biçimi haline dönüştürmekte kararlı olanlar, nefrete kendi içinde derinlikler kazandırıyorlar!
Nefret için bütün yollar açık! Zorlama yok, darlama yok, engel yok, kızacak mevzu çok! Habbeyi kubbe, pireyi deve yapmak nefret için çocuk oyuncağı!
Nefret bir gün bitmek zorunda amma…Nefretten nefret etmeye cesaretimiz yok! Nefretten nefret etmedikçe, uzaklaşmadıkça sevgiye ulaşamayacağız, sevgiyle buluşamayacağız!
Bu dünya, hiçbir zaman sevgiden, sevmekten, hoş görüden ve barıştan korkanların dünyası olmadı, olmayacak!
Herkes bir daha anladı ki, nefrete, öfkeye ve kine sarılanların dünyasında sevgiye, sevmeye ve barışa yer yok! Madem yok, o halde bizim onların yanında ne işimiz var?