Malumunuz şehrimizde Türkiye Yazarlar Birliği, Aydınlar Ocağı, Hisder, Teyad, Birlik Vakfı gibi STK’lar öncülüğünde çeşitli kültürel etkinlikler düzenleniyor.
Bu söyleşi programlarına katılan dinleyici topluluğuna baktığınız zaman gençlerin sayısının oldukça az olduğunu, katılanlardan birçoğunun da hemen her etkinliğe giden, ilgili ve meraklı bir kesim olduğunu görürsünüz.
Yukarıda adını saydığımız STK’lardan birinin har hafta düzenlediği ve bizim de sayfalarımızda sıkça yer verdiğimiz bir STK, genelde Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi hocalarını çağırır. Derneği omuzlayanların faaliyetleri düzenleme ve duyurma noktasında emeklerine bizzat şahidim. Çoğunluğu güncel ve önemli konulara rağmen katılanlar neredeyse hep aynıdır neredeyse. 10-15 dinleyici, orta yaş ve üzeri, genelde sürekli gelen.
Konuşmacı olarak katılan insanlara bakıyorsunuz. Anlı şanlı, profesör titrine de sahip akademisyenler. Kimisi bölüm başkanı, pek çok öğrencisi var. En sonunda dayanamadım sordum birine; ‘ Hocam, öğrencilerinizin burada yaptığınız konuşmadan haberleri var mı, bir duyuru falan yaptınız mı, çağırdınız mı öğrencilerinizi?’ diye sordum. ‘ Gerek duymadım’ dedi, sonrasında sessizlik, hafif de bir kızgınlık hissedince sözlerimi tamamlama gereği duymadım ve sustum. Bir diğer neden de etkinliği düzenleyen dostlara saygımdı.
Kaç yıllık akademisyen olacaksınız, profesör olacaksınız, hatta ana bilim dalı başkanı olacaksınız, ama yaptığınız konuşmayı on, bilemedin on beş kişi dinleyecek, tek bir genç ya da tek bir öğrenciniz olmayacak.
Mevzu bahis hocanın konusu da güzel, dikkat çekici ve önemliydi. Fakat yaklaşık bir buçuk saatlik konuşmasında, asıl mevzulardan sadece beş on dakika bahsettiğini, daha çok ayet ve hadisler okuduğunu, genele dönük konuda dini çerçevenin dışına çıkamadığını gördüm. Elbette din önemli, yüce Rabbimizin ve sevgili peygamberimizin tüm sözleri hayatımızın her alanına yansımalı. Fakat karşımızdaki genç dinleyicilerle farklı bir iletişim tarzı kurarak dinimizi daha iyi tanıma ve sevdirme gibi ulvi bir amaca hizmet edebileceğimize inanıyorum. Gençler bunları da sadece teorik kitaplardan değil, ehil kimselerden, güzel etkinliklerden öğrenmeliler. Hem yüce dinimizi, kitabımızı, hem de edebiyat felsefe vs. gibi diğer ilim dallarını. Ama siz sadece dersinize girip çıkarsanız, öğrencilerinizi farklı kültürel mecralara yönlendirmezseniz, o gençler de bu mecralar yerine farklı yerlerde zaman öldürecekler, ömür tüketeceklerdir.
Bu konudaki tutum ve davranışlardan doğrusu çok mustaribim ama yerimiz azaldığı için şimdi burada keserek bir başka ‘dert’ imize değinelim.
Kayseri Büyükşehir Belediyesi yeni yönetiminin; ülke çapında ödüller almış, büyük bir ilgiye mazhar olmuş Akademi ve dergi çalışmalarına son vereceği kararını gerek sayfamızdan, gerekse sosyal medyadan duymuşsunuzdur.
31 Mart seçimlerinde Kayseri Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Memduh Büyükkılıç yönetiminin, Şehir ve Düşünen Şehir dergilerinin artık çıkmayacağı, akademi çalışmalarına da son vereceği haberini Dursun Çiçek Bey’in sosyal medya hesabındaki paylaşımlarından duymuştuk. Yoğun tepkiler alan belediye yönetimi geri vitese takmış, Dursun Çiçek’e göre çelişkili ifadelerle bu haberleri yalanlamış, dolayısıyla Çiçek’i yalancı göstermişti. Hatta Dursun Çiçek, her iki derginin de son sayılarının hazırlandığını, basılmak üzere olduğunu yazmıştı. Selahattin Yusuf ve pek çok kültür adamı da duruma tepki göstermiş, Dursun Çiçek tarafında yer almışlardı.
Bu can sıkıcı mesele tartışılmaya devam ediyor. Her ne kadar netice belli değilse de bu saatten sonra Dursun Çiçek ve ekibinin bu çalışmada yer almayacağını tahmin edebiliriz.
Şimdi bir düşünün Allah aşkına: İstanbul dışında, kültürel iktidara ve mecralara uzak bir Anadolu şehrinde, tüm ülke aydınlarının ve okuyucularının ilgiyle ve istifade alarak okudukları iki dergiye son vereceksiniz. Akademilerde, pek çok ilim dalında güzel atölye çalışmaları ve dersleri nihayete erdirme kararı alacaksınız, tüm bu güzelliklere son vereceksiniz! Hele bu şehirde düzenlenen bir kitap fuarı vardı ki…Aradan bir yıl geçmesine rağmen, büyük fuarlara taş çıkartan ihtişamıyla hala konuşuluyor bu fuar, kültür çevrelerince. Acaba fuara da mı son verecekler?
Kemer sıkmalarda, tasarruf tedbirlerinde her ne hikmetse ilk akla gelen kültür alanı olur. Ana hatlarıyla anlattığım yukarıdaki olayda da bir belediye başkanı siyasetçi kurnazlığıyla hatanın üstünü ‘ özrü kabahatinden büyük’ açıklamalarla kapatmaya çalışıyor. Fakat neylersin ki bardak yere düşmüş ve kırılmıştır, toplayıp bir araya getirseniz ne olur ki, gelse bile artık yara bere içinde bir nesnedir o. Ayrıca kim dedi , camların bir araya getirilmeye çalışıldığını değil mi?
Sizi geniş kesimlere tanıtan, artı puan topladığınız, çeşitli ödüller de almış projelere son vermek, hala anlayamıyorum durumu, nasıl olur diye sorup duruyorum kendi kendime. Artık vizyonu dar bazı muktedirlerin; bu ülkenin içinde bulunduğu karışık durumun kültür ve eğitim alanındaki geri kalmışlığımızdan kaynaklandığını ve bu alanlara yatırım yapılması gerektiğini anlamalarını , ya da anlayıp anlayamayacakları konusunda keyiflerinin ne zaman yeteceğini bekliyorum. Onlar keyif çatarken, akıp geçen zaman içinde daha anlamlı meşgalelerle uğraşmak isteyen kültür sevdalılarına olacak, olacak olan...