Oy vermeye başladığımız günden beri iki grup dikkatimizi çeker. Kararsızlar ve sandığa gitmeyenler. Anketler, kararsızları partilere dağıtırlar da, sandığa gitmeyenler konusu hep cevapsız kalır.
Eskilerin tabiriyle muallakta kalan bir konu…
Sandığa gitmeyenlerin toplamlarına bakıldığında, bu ciddi rakamın yüzde on baraj korkusunu hiçbir seçimde yaşamadığını görürsünüz.
Sandığa gitmeyenler aralarında iş birliği yapsalar, ittifaklar içinde güçlü bir ortakta olurlar, anahtar partide.
İstatistiklere bakarsanız sandığa gitmeyenlerin rakamları az uz değil.
İktidar seçim yok derken…
Muhalefet seçim istiyor.
Dünün sandığa gitmek istemeyenleri, bugün seçim ister mi?
İsterse neden ister?
Siyasi partilerimiz bugüne kadar, onları iktidara taşıyan, barajları aştıran seçmene seçim ister misin diye sordular mı?
Aldılar kararları, koydular sandığı milletin önüne…
Her gün seçim olsa, sandığa gitmeye iki eli kanda olsa bile koşanlar olduğu gibi, yine her gün seçim olsa sandığa yönünü çevirip bakmayacak insanlarda var.
Milyonlarca insan sandığa neden gitmez, niçin gitmez?
Bu konuyu siyasi partilerimiz ne kadar irdeliyor bilemiyoruz.
Korona ile yüz yüze olan insanlara, işsiz kalanlara, geçinemeyenlere, evladına bir simit parası veremeyen anne ve babalara, evine ekmek götüremeyen insanımıza, vaatler dışında hiçbir şey vermeden, oy vermenin faziletlerinden bahsetmek mümkün mü?
Karnı aç olan, borcu harcı olan, çaresi olmayan neylesin seçimi, neylesin sandığı!
HASTA İKEN HALİMİZİ SORANLARA SELAM OLSUN!
Korona ile tahminler ötesi bir sınanmadan geçtik.
Anlayan oldu…
Anlamayan oldu…
Anlamamakta ısrar eden oldu.
Korona sebebiyle evlerinden çıkamayan insanlar olarak, çok daha fazla düşünme zamanımız oldu, bir hayli muhasebe yaptık. Bu uzun, hüzün dolu, acı dolu günlerde hayatımızda olmadığımız kadar sınanmadan geçtik.
En büyük sınanmayı siyasiler gördü.
Hani Yunus Emre diyor ya;
“Ecel büke belimizi / Söyletmeye dilimizi / Hasta iken halimizi / Soranlara selam olsun.”
Ecel belimizi büktü, ölümle hayat arasında insanımız defalarca gitti geldi. Halen hız kesmeyen bu gidip gelme bütün şiddetiyle devam ediyor.
Hastaların halini kim sordu, kim sormadı hasta olanlar biliyor.
Ekonomi meydanda, sokak ekonomisi dediğimiz facia fırsatçıların oyuncağı olmuş vaziyette.
Köprülerin altından çok sular aktı diyenleri dinleyebilirsiniz.
Koronadan önce, Koronadan sonra yaklaşımı siyaset için oldukça önemli…
Siyaset bu dönemde sınanmanın en büyüğünü geçirdi ne kadar haberi var, ne kadar farkında?
OYLAR ÇANTADA KEKLİK DİYORLAR YA…
Koronadan sonrayı yaşadığımız şu günlerde, artık lafların bir kıymeti harbiyesi kalmadı.
Oylar çantada keklik hikayesi çoktan önemini yitirdi.
Oyları çantada keklik sayılan o insanlar, fırsatçıların elinde heder oldu.
Çarklar durdu. İşini gücünü kaybetti, hayata küstü. İş bulmak için kapılardan geri dönmenin ne demek olduğunu siyaset duymazlıktan gelme yanlışlığını gösterdi.
Enflasyon karşısında, duman olan, perişan olan, ellerindeki parayla değil evlerini idare etmek, faturalara yetişemeyen insanlar, güvendikleri dağlara karlar yağdığını gördüler.
Birçoğu, o güvenilen dağları karlarıyla baş başa bıraktılarsa, siyaset ben ne yaptım diye daha çok dövünür!
Anlayacağınız çantadaki keklikler, açtılar çantayı, birer ikişer atlamaya başladılar aşağıya.
Çantayı taşıyan siyaset, kalan bana yeter mantığıyla yola devam ediyorsa, atı alan Üsküdar’ı geçtiğinde, uyan siyaset uyan Üsküdar’da sabah oldu dendiğinde bakalım ne yapacak?
LAF, MUTFAKLARDA TENCEREYİ KAYNATMIYOR!
Korona dönemi vefa dönemiydi.
Düşene el uzatma dönemiydi
Düşeni yerden kaldırma dönemiydi.
Çaresize çare bulma dönemiydi.
Kimsesize, kimsesiz değilsin ben varım deme dönemiydi.
Fakir fukarayı, garip gurabayı unutmama, kaderiyle baş başa bırakmama dönemiydi.
Siyaset bu dönemi az değil ağır hasarlı geçiriyor, hâlâ laf söyleme derdinde.
Sevgili siyaset anla artık!
Laf karın doyurmuyor!
Laf, insanların önüne getirip ekmek koymuyor!
Laf, işsize iş bulmuyor.
Laf, mutfaklarda tencereyi kaynatmıyor!
Laf, marketlerde insanları parası yetmediğinde mahcubiyetini önlemiyor.
Laf, insanları faturalarını, kiralarını ödemiyor!
Bunca vurdumduymazlıktan sonra, bu insanlar benden vazgeçmez, benden başka bir yere gitmez, bir çoğu gemileri yakarak benim yanıma gelmişti.
Ben bir şekilde onların gönlünü alırım, sırtlarını sıvazlarım diyorsan eğer,
Hali ahvali sorulmayan, elinden tutulmayan insanlar, “Geçti Bor’un pazarı” derlerse şaşırma emi siyaset.
KARARSIZLAR DAHA BİR KARARSIZ MI OLDULAR?
Anketlere beni kararsız yaz, henüz karar vermedim. Kararımı sandığın başına vardığımda vereceğim diyen insanlardı kararsızlar.
Koronadan önce kararsız kavramı, kararını çoktan vermiş, ancak kararsızım diye takılan insanların dillerinden düşmeyen bir kavramdı. Gerçekten kararsız olanlar vardı amma, bu rakam çok azdı.
Koronadan sonra, kararsızları, kararsız kalacakları merak eden oldu mu?
Gönülleri alınmayan, halin nedir diye sorulmayan insanlar en yakınlarını kaybettiler. Korona azaldı diye açıklamalar yapılan yerlerde dahi, Korona yeniden yükselişe geçerken, insanlar da açıklamalara, rakamlara ve siyasete karşı güvensizlik oluştu.
Kararsızlar diye bilinen insanların sayısı da, anketlerde tespit edilemeyecek rakamlara ulaştı.
Korona içinde yapılan anketler, kamuoyu araştırmalarında verilen cevaplar, sandığa gidildiğinde oldukça şaşırtıcı olabilir.
Gönlü kırık insanlar önüne sandık konduğunda ne yapar hiç düşündün mü siyaset?
Bizim insanımız hatır-gönül sayar, en zor zamanlarında yanında kim vardı, kim yoktu, onları bir tarafa yazar. Dili evet derken, kalbi çoktan yollarını ayırmış gitmiştir.
Korona dönemi artıların, eksilerin yazıldığı bir dönem oldu.
Esas mesele Koronadan çıkıldıktan sonra ne olacak?
Duygusal insanımız, kendilerine, “ölen ölür, kalan sağlar bizimdir” gibi bakıldığı inancında…
Siyaset, insanımızın bu duygusallığını göremedi. Bu duygusallığını çözemedi. İnsanları dinlemeyi akıl edemedi.
Dinlediyse de, öylesine, dostlar alışverişte görsün denircesine dinledi!
İnsanlar bunları da not ettiler bir kenara…
Pandemi döneminde sınıfta kalanlardan biri de siyaset oldu. İnsanların neyleyim seçimi, neyleyim sandığı, beni anlayan olmadıktan sonra demesi bu yüzden!