Konya Nalbant Okulu ilk mezunlarını veriyordu. Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın yanında yer alan elçiler arasında Rus Elçisi Aralof’ta vardı.
Elçi Aralof, yeni mezun olan bir ustaya diplomasını verirken hemen herkesi heyecanlandıran bir cümle kurdu.
Dedi ki;
“İzmir’e ilk ayak basacak atın, senin tarafından nallanmış olmasını temenni ederim.”
Bu sözler sarf edildiğinde, 1922 yılı Nisan ayının ilk günleriydi. O güne yani 9 Eylül’e beş aydan biraz fazla vardı.
O günler İstiklale uzanan günlerdi!
O günler işgalden kurtuluşa yürünen günlerdi!
O günler dirilişe adım adım ilerlenen günlerdi!
O günler yeni bir devlete, Türkiye Cumhuriyeti’ne doğru varmaya aylar kalınan günlerdi!
Elçi Aralof, öyle bir temennide bulunmuştu ki, içine mi doğmuştu, isabetli bir tahmin mi yapmıştı, savaşın gidişatını mı görmüştü bilemiyoruz.
Mustafa Kemal Paşa’nın İzmir’e doğru uçup giden süvarilerinin atlarını nallayan ustalar, belki İzmir’e ilk ulaşan at, Konya Nalbant Okulunun usta nalbantları tarafından nallanmıştı.
Bunu bilmemiz mümkün değil.
Lakin, o nalbantların nalladığı atlar, Yunan ordusunu dağıttı. İşgal altındaki köyleri, kasabaları, ilçeleri ve şehirleri düşman işgalinden kurtarmaya giden o isimsiz kahramanların atlarıydı.
Dahası da var!
Geçmişte, oldukça önemli ve ciddi bir zanaatkârlık olan nalbantlık, atın dışında, katıra ve eşeğe hatta bazen kağnı çeken öküze bile nal çakan bir mesleğin adıydı.
O yıllarda şöyle denirdi;
“Bir asker postalı olmadan yürüyebilir, fakat bir at nalsız yürüyemez.”
*****
Konya her anlamda bir eğitim ve kültür şehriydi. Sanatların, mesleklerin, sanatkarların, yani ahilerin bir arada bulunduğu bir şehirdi.
Selçukluya Başkent olduktan sonra, bu özelliğin artarak devam etti.
İstiklal Savaşı yıllarında, Konya Anadolu’nun en seçkin okullarıyla donatılmıştı. Bu okullar İstiklal Savaşının o zor günlerinde, savaşın kaderini değiştirecek, etkileyecek çalışmalar yapmışlardı.
Bu okullardan biri Konya Nalbant Mektebiydi. Yani Konya Nalbant Okulu!
Savaşın o yoğun olduğu o yıllarda ilk mezunlarını veriyordu.
Yeni bir yüzyılın ilk yirmi yılı daha yeni aşılsa da motorlu taşıtlar yaygın değildi.
Ulaşımın atlarla, at arabalarıyla, kağnılarla yapıldığı o dönemlerde, nalbant sayısı da ordunun ihtiyacına cevap vermekten oldukça uzaktı.
Halk arasında “mıh” denilen nal çivisi ve kaliteli nal imalatının sağlanamaması üzerine oldukça hayati bir mesele olan bu ihtiyacı karşılayabilmek için 1921 yılında önce Eskişehir’e sonra da Konya’ya nalbantlık mektebi yani okulu açıldı.
Bu iki okuldan mezun olan ustaların İstiklal savaşının kazanılmasına katkıları büyük oldu.
Öyle ki, bu iki okulda imal edilen nal sayısı beş yüz binin üzerindeydi. Ve bu nallara fazlasıyla yetebilecek sayıda mıh ve çivi bu iki okulda üretildi.
Konya nalbant okulunun İstiklal savaşına vermiş olduğu destek, tarihin sararmış yapraklarında kalmadı elbet!
O ilk mezun nalbantların geceli-gündüzlü cansiperane çalışmaları, döktükleri alın teri, emekleri asla unutulmadı ve unutulmayacak!
*****
1922 yılının Nisan ayı başlarıydı.
O günler İstiklal savaşının en kritik günleriydi.
Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, cepheyi teftişten sonra, Konya’ya gelmişti.
Büyük taarruzun arifesiydi.
Hazırlıklar son derece yoğun bir şekilde devam ediyordu.
Ve Konya Nalbant Okulu ilk mezunlarını vermek üzere hazırdı.
Konya Nalbant Okulu nerede miydi?
Bugünkü Samanpazarı semtinde, Hâkimiyet-i Milliye İlkokulu’na yakın bir handa eğitim veriyordu.
O günün şartlarında, Nalbant Okulu’nun Türk ordusu için önemi büyüktü.
Okul nal ve mıhların üretimini de üstlenmişti.
Mustafa Kemal Paşanın teşrif edeceği mezuniyet törenine heyecanla hazırlanan okulun giriş kapısının üzerindeki levhalarda şu yazılar göze çarpıyordu.
“Sanat altın bileziktir”
“İşçinin alın teri mübarektir!”
“Çelik ordular kuvvetini sanayiden alır”
“Çalışmak ibadettir.”
Bu levhalar ayrıca çiçeklerle süslenmişti.
Tam ortada ne mi vardı?
Kocaman bir nal!
*****
Okulun avlusuna bayraklar ve çam dalları ile süslenmiş bir çadır kurulmuş, çadırın içine halılar serilmiş, sandalyeler yerleştirilmişti.
Konya Menzil müfettişi Kâzım Dirik Paşa, Mustafa Kemal Paşa ve maiyetini bando eşliğinde meydanda karşılayarak okulun avlusuna aldı.
Mustafa Kemal Paşa, Konya Nalbant Mektebinin mezuniyet töreninde şöyle demişti;
“…Milletin içtimaî heyeti, ordu hey’eti hâlinde idi. Şüphe edilemez ki bu ordunun her türlü levâzımâtı, teçhîzâtı, nalı, mıhı yine bu ordunun, bu hey’etin fertleri tarafından elle ve emeği ile yapılırdı. Elbette ecnebi fabrikalarına, ecnebi sanatkârlarına sipâriş edilmez…”
Mustafa Kemal Paşa’nın konuşması sonrasında okuldaki bütün ocaklar işlemeye, yeni mezun nalbantlar nal ve mıh yapmaya başlamışlardı.
Mustafa Kemal Paşa ve beraberindeki heyet, tezgâhları tek tek gezdi.
Daha sonra avluya iki at getirildi.
Okul birincisi Karamanlı İzzet ve okul ikincisi İnebolu’lu Abdullah, oldukça seri bir şekilde bu atları nalladılar.
Mustafa Kemal Paşa, diğer okul öğrencilerinin de hazır bulunduğu avluda, birinci ve ikinciye diplomalarını verip birer saat hediye etti.
Ardından da şöyle dedi;
“Muhterem ustalar! Bugün size şu şahâdetnâmeleri verirken derin bir hiss-i meserretle mütehassis bulunuyorum. Buradan ordumuza dâhil olacaksınız, hidemât-ı vataniyyenizi yapacaksınız. Ordumuzun sizinle müftehir olacağına kâilim. Ordu, sizin gibi ustalara mâlik oldukça memnun olacaktır.”
*****
Azerbaycan elçisi İbrahim Abilof’un konuşması ise dost ve kardeş Azerbaycan’ın en samimi ve içten desteğinin bir nişanesiydi.
Elçi İbrahim Abilof dedi ki;
“Bugüne kadar ziyâret ettiğim müesseseler, şu gördüğüm Nalbant Okulu gibi hep yoktan var edilmiştir. Yoktan var eden, iğne ile dağ devirmeye gücü olan bir millet, elbette istiklâl ve istikbâlini temin etmiştir… Yaşasın hür ve müstakil Türkiye! Yaşasın onun kahraman askerleri!”
NOT;
Bu yazı, Kamil Yüce Oral’ın “Konya Nalbant Okulu’nda Gâzi Mustafa Kemal’in Katıldığı Bir Diploma Töreni” adlı yazısından bölümler alınarak yazılmıştır. (EROL SUNAT)