Moralim çok bozulmuştu. Konuşmak için yanına gittim. “Son 3 sezondur 90’a yakın gol attım. Ama siz beni stopere çekme kararı aldınız. Bunun nedenini öğrenebilir miyim?” dedim. Bana, “Burada kararları ben veririm” ifadesini kullandı. O an Toshack’a çok kızmıştım. Ama teknik direktörlüğe başlarken aldığım en büyük dersti benim için. Bazen hocanızın kararları sizi mutlu etmiyor ama uymak zorundasınız. Profesyonelliğin anlamı da burada gizli. Bir dönem Bursaspor’a tarihi başarılardan birini yaşatan disiplin faktörünün örneği olan bu anekdot Ertuğrul Sağlam’a ait.
Rotasyon, artık çok kullandığımız bir kelime oldu. Özellikle futbolda, basketbolda rotasyonu doğru şekilde yapanları göklere çıkartıyoruz, bazen de bozmayanları. İşin aslı, topun çizgiyi veya çemberden geçip geçmemesinde saklı aslında. Bakınız Dünya futbolunda istikrarın simgesi, Sir Alex Ferguson’a bir dönem 24 yıl takımının başında görev yaptı… O Manchester’la anlaştığında internet yoktu örneğin. Ülkelerin çoğunun adı farklı, dünya dengeleri değişikti. Ama Ferguson için istikrar sadece formda futbolcular için kullanılan bir kelime… Mesela, Ferguson son 138 maçına farklı kadroyla çıkmış… Doğru mu? Bence tartışılır…
Son vuruş zaafımız maalesef devam ediyor… Ve ligdeki fark, futbol anlayışımız… Türkiye de teknik adamlar her futbolcusunun hem savunmada, hem de hücumda sürekli koşuşturmasını istiyor. Çünkü büyük baskı altındalar. Modern futbolun bu olduğu düşüncesindeler. Ana hedef topu koşturmak olmalı. Herkesin bir alanı olmalı ve o alanı savunmalı… Kapanan takımları açmak için sürekli ayağa pas yapılmalı, asla ve asla gelişigüzel uzun top oynanmamalı. Çok gerekli olmadığı sürece savunma kanatlarının ikisi birden hücuma kalkmamalı. Hücumlar topyekün savunmaya gelmemeli.
Kısacası; rahatlık beyinlerde başlayıp çimlere iniyor. Biz koşuştururken onlar hep oynuyor… Biz sürekli, “Neden Avrupa’da yokuz” diye yakınıyoruz. Onlar her hafta zaten Avrupa’da oynuyorlar…