Rabbimiz, “Elestü birabbiküm” – (Ben sizin Rabbiniz değil miyim?) , diye sordu.
Ruhlar, “Bela.”(elbette), dediler.
Ruhun, o İlahi sedayı işittiği gün âşık oldun, kalbin ilk o sese, o hitaba âşık oldu.
İnsanın mahiyetindeki hazineler; kalp, ruh, sır, akıl, nefis vs. hisler muammadır, bilinmeyendir. Bir yönüyle bilinmezlik diğer yönüyle hazine…
Kalbin bizi götürdüğü son durak aşktır. Allah’ı (cc) sevmek hakiki aşk, dünyaya ve içindekilere duyulan ise mecazi (gerçek olmayan) aşk diye bilinir.
Cenab-ı Hakk’ın kâinatta yarattığı her bir eserdeki sanatlar içerisinde, hakiki manaları kendinde saklı olmakla birlikte hikmet, rahmet ve çok muhabbetler görünür.
Ehl-i ilme hikmeti görünür, ehl-i aşka muhabbeti görünür. Sanki her bir muhatabına, onun ilgisine göre ayrı bir mesaj, ayrı bir ilham veren bir mektubat-ı İlahiyedir ki âlimi hikmetiyle tefeyyüz eder, âşıkı muhabbetiyle coşturur.
Nerdeyse kâinat, İlahi muhabbetin ilanıyla doludur. Fakat dünya’da gördüğümüz eserlerin iki yüzü vardır.
Birisi Rabbimize bakar, bu yüzünde İlahi aşk görünür. Muhabbetimize, sonsuz muhabbetiyle cevap verir, sevgimizi karşılıksız bırakmaz ve muhabbet-i Kudsiyesi sonsuzdur. Diğeri, dünyaya ve nefsimize bakar. Bu yüzü nefsin kör heveslerine tabi olur. Nefsin hesabına onlara sahip olur, nefsin hesabına onlara kalbini verirsin. Onlara hiç hak etmedikleri halde sevgini verirsin ve hırsa müptela olur, kesret bataklığında kaybolur, gidersin.
Hâlbuki dünyayı Allah(cc) için sevsen, besmelede olduğu gibi O’nun ismi altında hareket etsen ve fiili bir dua nazarıyla dünyayla alakadar olsan ve muhabbetini yalnız Allah’a versen, bu ne kadar güzel bir kulluk olurdu?
İlahi aşka giriftar olanlar ise nurlu bir marifet ve aşk yoluna düşmüşlerdir. Bu aşkın sürüklediği yolda çok mucizeler, çok sırlar vardır. Acziyet vardır, çaresizlik vardır… Ateşe düşen kelebekler gibi, bu derdin ateşinden kurtulamaz. Aşk ateşi onu yakar, ama o, ateşin yakınında dönmeye devam eder. Çünkü aşkın kederinden kurtulmanın çaresi de yine aşktır. Böyle bir muammadır gider.
Kalbinde O’nun sevgisi dışında hiçbir şerike yer vermez Tüm kalbini sadece O’nun sevgisi doldursun ister.
“Aşkın âşıklar oldurur / Aşk denizine daldırır
Tecelli ile doldurur / Bana seni gerek seni” (Y. Emre)
Bir an bile O’nun nazarında olma hissi, kalbin çok yaralarını tedavi eder. Bu arzuyla dünyada gördüğü her bir varlıkta O‘nu arar. Tecellilerini, esmasının (isimlerinin) gölgelerini görür; gördükçe aşkı ziyadeleşir. Kalbine doğan manalarla sevgiliden gelen bir mektup gibi teselli olur. O mektuplardaki manaları okur.
Ey seyr-ü seyahatle maşukuna gitmek isteyen biçare! Kalbini hazırla!
Bırak kalbindeki aşk seni sürüklesin, bu kupkuru dünya çölünden hakiki maşukuna götürsün.
“Bu ateşe gir de ateşe benzeyen suyu gör.
Ateşe gir de ateş içinde gül ve yasemin bulan İbrahim'in sırlarını gör.
Bu ateş içinde bir âlem gördüm ki her zerresinde bir İsa nefesi var.”
(Mevlana, Mesnevi).
Ey seni senden fazla seven maşukuna itibar etmeyen aciz! Hakiki maşukunu sev. O’nun aşkıyla dolan kalbin; seni bu çöllerden, bu acılar ve ihanetler dünyasından, bu kesret bataklığından, birliğe ve sadece O’na götüren mucizevî bir yolculuğa sürüklesin...
Sana verilmiş hissiyatının, duygularının bu dünya ile tatmin olabileceğini sakın zannetme! Yoksa hırsa müptela olup hiç sonu olmayan bir nevi fare çemberinde sen de döner durursun. Hissiyat ve duygularının, sevda ve arzularının, açlığını dindiren, dindirecek olan sadece O’nun aşkıdır.
“Aşkın aldı benden beni / Bana seni gerek seni
Ben yanarım dün ü günü / Bana seni gerek seni” (Y. Emre)
“ aşkın beni benden aldı, bana sen gereksin sen/
Ben yanarım dün, bugün- bana sen gereksin sen”
Rabbim, hepimizi muhabbetiyle, muhabbetlendirsin ve sevsin.