Ülkemizde hayatın günlük akışı, işlerin gidişatının ne yönde olacağını da az çok işaret ediyor. Milletimizin birlik ve beraberliği, Selçuklu ve Osmanlıdaki gibi birbirlerini seven, kardeşce dayanışma içerisinde yaşayan, devletiyle sıcak gönül bağı olan bir toplum yapısına kavuşturulması yönüyle her geçen gün daha da iyiye gitmektedir.
Devlet yapımız, yıllardır halkına emreden, baskı yapan, mahkum eden ceberut devlet anlayışından, milletinin hizmetkârı olan, onun haklarına riayet eden, halkıyla istişare eden bir devlet yapısına doğru tekamül etmektedir. Devlet ile millet arasına aşılmaz bloklar koyarak milleti devletinden soğutan o çirkin uygulamalar maalesef birer kara leke gibi yakın tarihimizde yer almıştır.
Hatırlayalım, devlet dairelerinde saatlerce ayakta bekletilen, azarlanan, kovulan, hakları çiğnenen, inançlarından dolayı aşağılanan bu milletin evlatlarının çektiği çileleri. Unuttuk mu, gece yarılarında muayene olmak için hastahanelerde sıra bekleyenleri, günlerce ilaç kuyruklarında nöbet tutup hasta olan hasta yakınlarını. Unuttuk mu, bir paket çay ve iki kilo şeker almak için üç hafta önceden mahallenin bakkalına sıraya yazıldıklarımızı. o uygulamaları unuttuk mu? Hele hele unuttuk mu, bu vatan için şehid olmuş oğlunun Şehidlik Madalyasını almaya gelen başörtülü annenin tören yerine alınmadığını. Ve daha insana insanca değer vermeyen nice uygulamaları millet olarak unuttuk mu?
Lakin bizim milletimiz ulu nehirler gibidir, önüne vurulan setlere bir sabreder, iki sabreder sonra bendini çiğner ve aşar. Nihayet değerlerini savunan adamları bağrına basar başkomutan yapar. Aslında insanları yücelten değil, davaları yücelten bir tutum izlemek doğrudur. Ancak, bilinmelidir ki, davaların yücelmesi akıllı, inançlı ve korkusuz insanlarla olur.
Ülkemizin içerisinde sosyal kültürel ve ekonomik bakımdan büyük çapta sorunlar artık azalmış olup dış tehditlerimiz daha çok önem arzetmektedir. Bundan dolayı devletimizin teşkilat yapısında dışa dönük kaygılara öncelik veren tedbir ve düzenlemeler yapmak daha önemli hale gelmiştir. Türkiyeye yakın ülkelerle ekonomik ve siyasi bağı olan diğer bazı ülkeler, bölgede söz sahibi olacak bir Türkiyeyi hiç istemedikleri gibi Türkiyenin bölgedeki hakimiyetine engel olacak unsurları besleyip kullanmaya da devam edeceklerdir. Şimdiye kadar umulmadık mahfilleri besleyip kullandıkları gibi.
Aslında devlet yönetimi hiç bitmeden devam eden bir soğuk savaş gibidir. Bir taraftan içerideki birlik ve kalkınmayı daha mükemmel hale kavuşturmak, diğer taraftan da dışarıda etkili çözümler üretebilecek iyi yetişmiş devlet adamlarına görev ve sorumluluklar vermek lazımdır. Millet olarak ağzımız o kadar yandı ki, devlet adamlarında aranması gereken en başta gelen özellik sadâkat olarak öne çıkmaktadır. Bize sağlam karekterli, yetimlerle oturup ağlamayı bilen, zalim ve haksızların karşısında da korkusuzca hakkı haykıran, şahsi beklentisi olmayan yiğit, akıllı, kararlı insanlar lazımdır.
Aslında devletlerin maruz kaldığı bazı ihanet ve saldırıların yaşandığı karmaşık zaman dilimleri, bir bakıma tabiatta yaşanan doğal afetler gibidir. Doğal afetlerin bir araziden alıp götürdüğü değerler olabileceği gibi, o coğrafyada gizli kalmış doğal kaynakları ve kıymetli maden rezervlerini de açığa çıkardığı söz konusu olabilir. Önemli devlet adamlarının zor zamanlarda milletin içerisinden çıkarak bir büyük lidere dönüşmesi de buna benzer. İşte bu işin kitabını yazmış biri olarak yeni başbakanımız sayın Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu bu yönüyle hem Konyamız adına hem de ülkemiz, milletimiz ve bölge ülkelerinin istikrarı adına büyük bir şanstır.
Önümüzde bu coğrafyada bir sancılı sürecin olduğunu var saymak zorundayız. Onun için zor zamanlara karşı hazırlıklı olmak lazımdır. Bu vatanda yaşayan herkes dayanışma içerisinde, birlik ve beraberlik halinde devletimize katkı yapmalıdır. Her şeye rağmen, şimdiden devletimiz ve milletimiz adına umut dolu yarınları görüyor ve diyoruz ki; "Yaşasın Yeni ve Büyük Türkiye Devleti."