Öfke hikayesi

Erol Sunat

Uzun uzun zaman önce memleketin birinde ulu ve yalçın dağların eteğine kurulu bir şehir varmış. Şehir sırtını dağlara verdiğinden, şehrin alınması da ele geçmesi de zormuş. Kartal yuvası gibide derlermiş bu şehre. Bu şehrin oldukça asabi, çabuk parlayan, kolay kızan, kızdığında ne yaptığını bilmeyen insanları varmış. Kavgaları meşhurmuş. Bir tavuk için, bir koyun için adam öldürenler yaşarmış. Öfkelerini kontrol edemezlermiş.

Bu şehre uzun yıllar önce bir yabancı gelmiş. O şehirden bir kadınla evlense de adı hep yabancı kalmış. Oğluna da yabancının oğlu diyorlarmış.

Bir gün hanımı hastalanmış ve aniden bu dünyadan göçüp gitmiş. Baba oğul bir başlarına kalmışlar. Yabancı tüccarmış, oğluna da işini öğretmiş, şehirde kendi kendilerine yaşayıp gidiyorlarmış.

Yabancının oğlu, Bedestendeki komşu dükkanlardan birinin sahibinin kızına âşık olmuş. Kız da onu çok seviyormuş. Şehirde onların aşkını, sevdasını bilmeyen yokmuş. Halk, Leyla ile Mecnun gibi bunlar diye anlatırmış, Kerem ile Aslı gibiler diye de gençlerin dilindeymişler. Kız, delikanlının rahmetli annesine de uzaktan akraba olunca, yabancı tüccar, babasını tanırım demiş, kız da çok iyi bir kızcağız, merak etme isteme işi bende diyerek oğlunun içini rahatlatmış.

Adamın yanına ne kadar hatırlı insan varsa hepsini almış gitmiş. Kızın babası, benim yabancının oğluna verecek kızım yok, boşu boşuna gelip durmasınlar diye de haber yollamış.

Yabancının oğlu, teyzesine varmış. Teyzem demiş, benim derdimi bilirsin, ne yapmam lazım. Teyzesi, o kızı sana vermezler demiş, onun babası, babanı hiç sevmez, hatta ondan hazzetmez. Ona karşı öfkeli. Gel vazgeç sana başka birini bulalım.

Yabancının oğlu, kendini işe vermiş, birkaç diyar dolaşmış, kendini dağlara taşlara vurmuş, ne yaptıysa olmamış. Kızı unutamamış. Kız da onu. Kızın babasına yapma, etme demişler. Sevenlerin arasına girme, delikanlı temiz, dürüst, çalışkan bir genç, olur de tamam de rıza göster artık.

Adam dünyada olmaz demiş, hem ben kızımı, bize komşu şehrin Beyine vereceğim.

Yapma demişler, o bey dediğin bu kızdan neredeyse kırk yaş daha büyük. Tüccar karısı olacağına, Bey Hanımı olacak benim kızım demiş. Biz kararımızı verdik, haftaya düğünümüz var. Kimse engel olmaya kalkmasın diye de tehditvari konuşmuş.

Komşu şehrin Beyi, kızın aşk hikayesini araştırtmış. Yakın adamları, senin şöhretin ve namın yanında yabancı bir tüccarın oğlunun esamisi okunmaz Beyim demişler. Engel olmaya yeltenirse, ortadan kaldırıveririz, ölüsünü dahi bulamazlar.

Yabancı Tüccarın oğlu hem kılıç kullanma da hem de ok atmada oldukça mahirmiş. Bir zamanlar iyi bir Muhafız olan babasının silah arkadaşları onu öyle bir yetiştirmişler ki, delikanlıyı Payitahtta dahi tanır bilir olmuşlar.

Bir hafta sonra, düğün alayı, bir kafile ile, şehirden çıkmış. Beyin şehrine doğru ilerlemeye başlamış. Yabancının oğlu ve babasının arkadaşları, düğün kafilesini takip etmeye başlamışlar. Kafile bir handa mola vermiş. Mola yerine damat olan Bey’de çıkıp gelmiş.

Yabancının oğlu ve babasının arkadaşları, yüzleri sarılı bir şekilde hana girmişler. Önce nöbetçileri ve gözcüleri yakalayıp, kaçamayacak bir şekilde bağlamışlar. Sonra da girmişler Handan içeri.

Kızın babası, koskoca Beyin huzuruna destursuz girildiği nerede görülmüş deyince, Yabancının oğlunun babasının arkadaşlarımdan biri bir yumrukta yere devirmiş kızın babasını. Sonra da defalarca vurmuş, Yabancının oğlu çekmiş kılıcını, dikilmiş Beyin karşısına. Açmış yüzünü.

Sen demiş nasıl bir Beysin. Beni tanırsın, babamı bilirsin. Şu yerde yatan adamın kızını sevdiğimi bilirsin. Sana dahi bu kızı bana iste diye gelmedim mi?

Bey kimse demiş bana kılıç çekemez, bana ait olanı benden alamaz. Öyle uygun gördüm. Münasibi öyleydi. Bu kız bundan böyle Bey Hatunu olacak.

Bey ardından kılıcıyla saldırmış delikanlıya. Kılıçlar havada birkaç kez çarpışmış, Delikanlı öyle bir hamle yapmış ki, Beyin elindeki kılıç düşmüş. Beyin adamlarından ayakta kimse kalmamış. Delikanlının geldiğini öğrenen kız, koşarak gelmiş, delikanlının yanına.

Bey, bunu senin yanına bırakmam demiş, bundan böyle baban da onun bu harami kılıklı arkadaşları da bu yaptıklarınızı canınızla ödeyeceksiniz. Delikanlının yanındakilerden biri, bu iş fazla uzadı demiş, birkaç kılıç darbesiyle Beyi yere sermiş. Sonra almışlar kızı yanlarına çıkıp gitmişler Handan.

Aradan birkaç yıl geçmiş. Yabancının oğluyla, sevdiği kız evlenmişler, bir de oğulları olmuş.

Kızın babası, Ölümlerden dönen Beyin yanından ayrılmamış, öfkesi ve kızgınlığı her geçen gün daha da artmış. Beyin en has adamlarından biri olmuş. Beyim demiş, araştırdım, o damat olacak yabancının oğlu Payitahtta yaşarmış. Basalım konaklarını, alalım öcümüzü.

Sultanın Muhafızlarından biri olan yabancının oğlu Payitahtta yokken, kızın babası ve Beyin adamları basmışlar kızın oturduğu konağı, kızı ve küçük oğlunu kaçırmışlar.

Kızın babası kızını ve torununu, kendi şehrine getirmiş. Konağına onları hapsetmiş. Kızına da Bey demiş, kocanı öldürtecek, o ölünce de, Beyle evleneceksin.

Beyin adamları yabancının oğluna tuzak kurmaya çalışırken, delikanlının adamları delikanlıya haber uçurmuşlar.

Yabancı tüccar, oğlundan sonra ayrıldığı şehre tebdili kıyafet bir gece yarısı arkadaşlarıyla birlikte gelmiş. Doğruca kızın babasının bulunduğu konağa gelmişler. Kısa bir süre sonra konağın kontrolü ellerine geçmiş. Önce gelinini ve torununu emniyete alan yabancı, kızın babasını yakalatmış konağın avlusuna getirtmiş. Şimdi ne yapacaksın bakalım demiş. Kızın babası kendinden emin, sabaha kalmaz, oğlunun ölüm haberini alırsın demiş. Bey, ona öyle bir tuzak kurdu ki ne kaçışı var, ne kurtuluşu, Gün ağarmadan kellesini kapıma getirirler.

Sabaha doğru, konağın kapısına vuranlar olmuş. Aç Beyim diyorlarmış, aç çok kötü şeyler oldu. Kapıyı açmışlar, gelenler, Beyimiz öldü demişler. Yabancının oğlu için kurduğu tuzağa Sultanımız düşmüş. Yabancının oğlu, Sultanımızı kurtarmış. Beyimiz kayıp. Öldü diyen var. Bir başka diyara kaçtı diyen var. Anlayacağınız her şekilde ölmüş sayılır.

Kızın babası bırakın beni demiş. Ben sadece kızımı kaçırdım. Buna da hakkım var. Yabancı senin demiş bundan böyle hiçbir şeye hakkın yok. Hele gelinim ve torunumu kaçırmaya hiç. Şimdi sana öyle bir ders vereceğim ki, bir daha ne elini ne de ayaklarını kullanabileceksin.

Gelin kız, dur baba demiş, yapma! Bırakın gitsin. Babamın bu dinmeyen öfkesinin hikayesini biliyorum. Babam gençlik yıllarında, sen daha bu şehre gelmeden yıllar önce, senin ölen hanımını severmiş. Defalarca istetmiş. Babası vermemiş. Sen istediğinde, bu şehirde yabancıya kız vermemelerine rağmen o kimseyi dinlemeyip seninle evlenmiş. Babam bunu kabullenemedi. Ne seni ne de oğlunu hiç sevmedi. Ben de oğlunu sevince, elinden geleni ardına koymadı.

Kızın babası, bunu yapmayacaktın, anlatmayacaktın demiş kızına. Tam kapıdan çıkarken yabancının oğlu girmiş kapıdan içeri, kız koşarak sarılmış delikanlıya.

Delikanlı bırakmış kızın babasını.

Adam içinden, bugün değilse yarın, olmadı bir sonraki gün, mutlaka seni o delikanlıya yâr etmeyeceğim diye söylenerek, binmiş atına, şehrin çıkışına doğru sürmüş gitmiş

Bey ölmüş mü, kalmış mı?

Kızın babasıyla buluşmuşlar mı?

Sonra daha neler mi olmuş?

Şehir şehire, Yabancı yabancıya, yabancının oğlu yabancının oğluna, Bey Beye, Kız babası kız babasına, gelin kız gelin kıza, Teyze teyzeye, han hana, ahali ahaliye benzer.

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.