Bu hafta içinde bir okulda öğretmene yapılan çok büyük saygısızlık beni çok üzdü ve çok kişiyi de mutlaka rahatsız etmiştir.
Peki burada suçlu kim?
Öğretmen mi? Öğrenci mi? Aile mi? Bakanlık mı?
Bence sistemin içinde olan herkes suçlu.
Aile çocuğa aşırı derecede özgüven vermiş çocuk ile ilgilenmemiş, serbest ve sorumsuz bırakmış her türlü saygı, kural dışı yetişmesine katkıda bulunmuş.
Öğretmen ise sınıf hakimiyetini kuramamış, otorite sağlayamadığı içinde dersini dinletememiş.
Bakanlık ayağında ise tamamen öğrenciyi koruyan, öğrencinin doğru ya da yanlış bilgisi ile veliyi haklı gören, eğitimciyi her zaman şikayet altında ezen bir saçma düzen oluşmuş.
Bu dediğim sistem içinde, öğretmen çocuğa öğretmek için otorite kurmayı ne şekilde yapabilir sizce?
Sınıfta, sert görünüp bağırarak mı? Ceza vererek mi? Sınıfta kalmanın olmadığı bir eğitim sisteminde sözlü ya da zor sınav yaparak mı?
Maalesef yukarıda söylediklerimin hepsi öğretmen için suç teşkil etmekte, çocuğun psikolojisini etkilemekte, çocuğun gelişimine kötü örnek olmakta ve ruh halini bozmakta.
Peki ya öğretmenin psikolojisi, ya öğretmenin ruh hali ne olacak?
Yok arkadaş böyle bir sistem olamaz daha doğrusu olmamalı ve kabul edilmemeli.
Aileler önce büyüğün ne olduğunu büyüğe saygının, yolda beraber yürüdüğünde onun sağından ve biraz gerisinden yürümesi, bir yere girip çıkarken ona öncelik vermesi, karşılaştıklarında selam ve hürmette kusur etmemesi. Beraber bir şey konuştukları zaman onun önce söze başlamasına fırsat vermesi, onu dikkatle ve saygıyla dinlemesini öğretmelidir.
Tartışılması gereken bir konu varsa küçüğün edep, sükûnet ve yumuşaklık içinde tartışması, ona karşı sesini alçaltması, ona hitap ettiği veya çağırdığı vakit hürmet göstermeyi unutmaması lazımdır.
Öğretmenler öğrencileri 21’nci yüzyılın modern, çağdaş uygarlık seviyesine uygun ilim ve teknolojiyle donatılmış ve kendi kimliklerini bilecek, kendi öz kültürlerini benimsemiş, millî, mânevî ve ahlâkî değerlerimizi, örf ve âdetlerimizi unutmadan bu toprakları vatan olarak kabul etmiş, inançlı, memleket sever insanlar olarak yetiştirmelidirler. Öğrenciler öğretmenleri eliyle demokratik bir terbiyeden geçmeli, karşı fikirlere de hoşgörü ile bakmayı öğrenmelidirler. Çocuklarımız herkese saygı göstermeyi bilmeli, tartışma ve araştırmaya sevk edilmelidirler.
Bugünkü eğitim sistemi içinde çocuklar 4 ve 5 yaşlarında öğretmenin ellerine teslim edilmekte ve yetiştirilmektedir. Bu suretle ülkenin geleceği öğretmenler eliyle hazırlanmaktadır.
Öğretmenlik mesleği diğer bütün mesleklerin üstünde, bu mesleklerin yapıcısı, temel taşı ve nesilleri eğiten tarihin en önemli mesleğidir.
Tarihin her döneminde öğretmen daima veren eldir. Nesillerin yetişmesinde sadece öğretmenlerin alın teri ve emeği vardır. Bilgi kitaplardan edinilebilir, fakat bilgiye karşı sevgi ancak şahsî temas ile geçer. Toplumda hiçbir fert öğretmen kadar baş tacı edilmeye lâyık değildir.
Kalkınmış, gelişmiş, çağdaş uygarlık seviyesine ulaşmış güçlü bir lider Türkiye’nin gururu haklı olarak herkesten önce öğretmenlere ait olacaktır.
Bu yüzden öğretmene duyulan sevgi ve saygı sonsuzdur. Öyle de olmalıdır, olacaktır.
“Öğretmenler, yeni nesil sizin eseriniz olacaktır” diyen Mustafa Kemal, geleceğimizi sizin ellerinizle resmedeceğimizi ifade ederken, binlerce yıllık bir ulusun, geleceğinin sorumluluğunu omuzlarınıza yüklemektedir.
Mustafa Kemal, bu sözünü, içeride işbirlikçi hainleri görmüş; geri kalmışlık içinde kurtuluş mücadelesinin güçlüğünü yaşamış; cehalet içindeki insanlarla geleceği biçimlendirmenin güçlüğünü yaşamış; işgalin acılarıyla Anadolu’nun gerçeğini görmüş biri olarak söylemiştir.
Değerli öğretmenler, hiçbir övgü, gözlerinin içi gülen öğrencinizin size minnetle bakmasının yerine geçemez.
Yine Resûlullah Efendimiz (s.a.v.): “Büyüğümüze hürmet göstermeyen, küçüğümüze merhamet etmeyen ve âlimimize hakkını vermeyen bizden değildir.” buyurmuştur.