Kalaşnikoflu iki kişi 7 Ocak 2015 günü Paris’te Charlie Hebdo adlı mizah dergisini bastı ve 12 kişiyi tarayarak öldürdüler. Karikatüristlerden Jean Cabut, Georges Wolinski, Bernard Maris ve Berharnd Velhat katledildiler ve alçakça işlenen cinayette hayatlarını kaybettiler.
“Özgürlük her zaman barbarlıktan güçlüdür” sözüne duyduğum inançla dünyayı her gün yeniden çizen karikatürcülerin ardından yaşanan acıyı paylaşıyorum. Alçakça işlenmiş cinayetlerin katillerini lanetliyorum. Katillere “öldür” emrini veren zihniyetin neden var olduğunu, neden yok olması gerektiğini ve nasıl olup silahlandığını, nefret söylemlerinin çoğaldığı ve ölüm kusan terörizme dönüşmesindeki etkilerinin ne olduğunu herkes, hepimiz düşünmeliyiz.
Bağımsız, demokratik ve sosyalist bir düzen yaratabilmek için bütün ölümlerde ve kahredici bütün sorunların çözümünde kendini sorumlu sayan insanların çoğalacağı ve onların yaratacakları bir dünya için; şimdi zamanı durdurun ve karikatürcüler için gözyaşı dökün.
7 Ocak 2015 tarihini unutmayın. Kimseye unutturmayın. Çünkü bütün dünya biliyor; “Je Suis Charlie”. Evet, “Je Suis Charlie, “Ben Charlie”yim…
Olup bitenlerin farkına varalım. Bu acıyla yaşamanın çarelerini çoğaltın. Yaşadığımız trajedinin farkında olmayan herkesi uyarın, uyandırın. Katilleri, katliamın sorumlularını asla bağışlamayın, onları ve onlara “öldür” emrini verenleri bulun ve adalete teslim edin. Hukuku, ayrımcılığı ve nefreti, çini mürekkebini, bir kalemin çizgilerini, karikatürleri yeniden düşünelim. Hep birlikte, hepimiz düşünce ve kanaatlerin serbestçe yayılabileceği, bu nedenle kimsenin öldürülmeyeceği bir dünya yaratılabiliriz.
Tıpkı Medeni ve Siyasal Haklar Sözleşmesinin dediği gibi, savaş propagandası yasaktır. Ayrımcılığı, düşmanlığı yahut şiddeti kışkırtan herhangi bir ulusal, ırksal ya da dinsel nefret savuculuğu kanunla yasaklanacaktır. Başarabiliriz.
Karikatür, kovana çomak sokmaktır. Bu onun doğasıdır. Karikatürün görevi dışarıdan çini mürekkebine batırılmış çomağı arı kovanına sokmaktır. Böylece yönetimlerin, yöneticilerin yanlışlarını, aksaklıklarını, çağdışı anlayışları işaret etmiş olur ve güç sahiplerinin gözlerine sokarcasına yargılar ve olanı gösterir. Sayın Nezih Danyal karikatürün olmazsa olmaz halini böyle tanımlamıştı (Kovana Çomak Sokmak. Karikatür ve Siyaset. Karikatür Vakfı Yayınları. Nisan 2001 Ankara. Sayfa 9). Sayın Tan Oral, demokratik bir ülke için karikatürün ne olduğunu şöyle anlatıyor: “Ne olursa olsun, hangi koşulda olursa olsun, nasıl çizilirse çizilsin, yine de siyasi karikatürden yoksun bir basın eksikli ve sakil olmalı. Claude Mollard'ın dediği gibi, basın karikatürü, her durumda saygının sınırlarını en uç noktaya kadar zorlayarak, haberi ya da bilgiyi, alaycı ve delici bir biçimde yorumlayacak ve bundan 'gerçek' kadar, içtenlik ve özgürlük tutkumuz da kazançlı çıkacaktır. Bu ise demokratik bir ülke için, sağlıklı olmanın önemli bir kanıtı sayılmalıdır. Siyasi karikatürcüleri olmaksızın basın, oldukça hazin ve hiç kuşkusuz, daha az hakiki olurdu.” (Tan Oral. “Politika Ve Çizerler” age. Sayfa 18.)
Karikatür, kişi ya da olayları gülünç alışılmadık, çelişkili yanlarını yakalayarak, bazen de yazı ile desteklenen, abartılmış çizgilerle mizaha dönüştürme sanatıdır. Amacı insanların anlık algılarına yönelerek güldürmek ve güldürürken düşündürmektir.(…)İnsanları tüm varlıkları sanatı seven kişilerin ilerleyip gelişmesi için gerekli ve zorunlu koşullardan, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin bir gereği olduğu için demokratik toplumun temel taşlarından biri, hatta en önemlisi düşünceyi açıklama ve yayma özgürlüğüdür. Sanatçıların fikir ve düşüncelerini serbestçe açıklayabilmesi ile toplumun demokratikleşmesine katkısı gözardı edilemez (Yargıtay 4 hukuk Dairesi kararı ile onanmış olan ANKARA 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin 2005/105 Esas, 2006/ 26 Karar,14.02.2006 tarihli gerekçeli kararından).
Karikatür değer yargısının en çarpıcı şekilde toplumun ilgisini çekerek güldürü özelliğini de katarak ifade edilmektedir. Böyle bir benzetmede kişilik haklarına saldırıdan söz edilemez. (Yargıtay 4.Hukuk Dairesi 2004/15352 Esas, 2005/1905 Karar ve 10.11.2005 günlü kararı). Genel olarak karikatürün; gözleyini düşünmeye ve tebessüm ettirmeye yönelik ince zekâ ve yetkinlik ürünü, genellikle içeriğinde anlam kaymaları bulunan, güncel bir olayla ilgili abartılı vurgular taşıyan ve az sözlü ya da çizgisel anlatım sanatı olduğu kabul edilmektedir. (Eskişehir 3.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 3.12.2004 tarihli 2004/222 Esas, 2004/341 Kararından)
Nüktedan ve ağır eleştiri, İnsan Hakları ve Temel Özgürlüklerin Korunmasına İlişkin Sözleşmenin 10. maddesinde korunduğu gibi bu eleştiriler geniş bir abartıya hatta provokasyona kadar varabilir. Demek ki karikatür ağır ve nüktedan eleştiridir.
Şimdi kurtarılmış bir hayatın öyküsüne bakalım… Malala’nın hayat hikâyesini gazetelerde okumuşsunuzdur. Malala Yusufzai, 1997'de Pakistan'da doğdu. 10 Aralık 2014’de Nobel Barış ödülüne layık görüldü. Taliban kız çocuklarının okula gitmesini yasakladığı dönemde Malala eğitimine devam etti. BBC, 2009’da Malala’ya takma isimle yorumlarını yazdığı bir blog açtı. Artık görüşlerini anlatabiliyordu. Taliban'ın bölgede neler yaptığı ve kız çocuklarının eğitilmesi gerektiği konusundaki yazılarını bütün dünyaya bu blogdan duyurdu. "Pakistanlı kızın günlüğü" adı altında yazdığı el yazılarını BBC muhabirine ulaştıran Malala'nın bu yazıları BBC Urdu'da yayınlandı. Bir süre sonra bu günlüğü yazanın Malala olduğu anlaşılınca 2009 yılı yaz ayında New York Times, Malala'nın hayatını anlatan bir belgesel film yayınlar. Artık televizyonlara ve gazetelere röportaj veren Malala'nın ünü zamanla yayılır ama bu tanınma yüzünden Taliban tarafından hedef alınır. Ölüm emri verilir.
Malala, Pakistan'da, 2012 yılının Ekim ayında okuldan dönerken Taliban tarafından saldırıya uğrar, başından vurulur ve ağır yaralanır. Pakistan'da başlayan tedavisi, İngiltere'nin Birmingham şehrinde Prenses Elizabeth hastanesinde devam eder ve sonunda iyileşir.
2014 Nobel Barış Ödülü Pakistanlı çocuk hakları aktivisti Malala Yusufzay’a verilir. Diğer ödül sahibi ise Hindistanlı eğitim aktivisti Kailash Satyarthi olur.
"I am Malala" isminde bir de kitabı olan Malala 2013 yılında Uluslararası Çocuk Barış Ödülü ve AB İnsan Hakları Ödülü de verilmişti. Nobel Barış Ödülü komitesine saldırı günü giydiği okul üniformasını neden hediye ettiğini şu sözlerle anlatmıştı: "Ben okula giderken bu üniformayı giyiyordum. O üniforma bana eğitimi hatırlatıyordu. Kendimi öğrenci gibi hissetmemi sağlıyordu. Bu üniformanın benim için ne kadar önemli olduğunu, dünyadaki bütün çocuklara göstermek için hediye ettim." Oslo'da, bu sene onuncusu düzenlenen 2014 Nobel Barış ödülü sergisinde Malala'nın kanlı okul üniforması gösteriliyor.
Dünyanın en genç Nobel ödülü sahibi Malala Yusufzai (17) ödülü alırken yaptığı konuşmasında "Neden birilerine silah vermek kitap vermekten daha kolay? Niçin tank yapmak okul inşa etmekten daha kolay?" demişti.
Törendeki konuşmasına besmele ile başlayan Malala şunları söyledi:
"Babama kanatlarımı kırpmayarak uçmama izin verdiği için teşekkür ediyorum. Bu ödülü alan ilk Pakistanlı ve en genç kişi olduğum için çok gururluyum. Ben bayanlara eşit davranılmasını istiyorum. Biz İslam'ın ismini kullanarak insanları öldürenlere sesleniyoruz; Bilmiyor musunuz; Kur'an-ı Kerim'de Allah, 'Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir.' diyor? Bilmiyor musunuz; Kur'an-ı Kerim’in Hz Muhammed'e (SAV) verdiği ilk emrin 'oku' olduğunu?"
“Oku” dedi. Oku… Oku… Oku…
“Öldür” demedi.