Okulların açılışının koronavirüs tedbirleri kapsamında 30 Nisan’a uzatılmasının eğitim sistemimizle yüzleşmemize fırsat olabileceğini düşünüyorum.
Başta ülkeyi yönetenler, yönetmeye talip olanlar ve eğitimciler olmak üzere toplumun her kesiminde eğitim sistemine yönelik eleştiriler sürekli yapılmaktadır.
Bir eğitimci olarak bir çok yazımda bu duruma yer verdim ve zaman zaman da farklı ortamlarda dile getiriyorum.
Okullara uzun süre ara verilmesinin oluşturduğu sükunet ortamını iyi değerlendirmeli her türlü ideolojik saplantılardan uzak, eğitim sistemimizin sorunları ve çözüm yollarını net olarak ortaya koymalıyız.
Okullarda verilen ders temelli eğitimin okul dışında ortaokul, lise ve yükseköğrenimde açık öğretim şeklinde verilebilme deneyimine sahibiz. Okulların uzun süre kapalı olması öğrenci velilerini endişelendirse de gerekçesi makul olduğu için herkes sükunetle kabulleniyor.
İnanın, endişeye mahal yok! Bakanlığımız bu dezavantajlı durumu avantaja dönüştürmek ve okulsuz geçen günlerin eksikliklerini tamamlamak için gerekli tedbirleri almanın gayreti içindedir.
Doğruyu söylemem gerekiyorsa bir eğitimci olarak okulların çocukların eğitimi üzerinde sanıldığı gibi üst düzey bir etkisinin olmadığını ve okul dışında da bu eğitimin belli oranda okuldan daha iyi verilebileceğini düşünenlerdenim.
Eğitimci olanlarımız Ivan Illich’in “Okulsuz Toplum” adlı kitabını bilir. Okullarımızın uzun süreli kapalı olacağından dolayı bu kitap aklıma geldi ve yeniden gözden geçirdim. İçinde bulunduğumuz duruma bir çözüm olmasa bile en azından şu günlerde gönlümüzü bir nebze de olsa hoş tutabilir. En azından ad konsepte uygun: “Okulsuz Toplum”!
Ivan Illcih’le bir çok konuda aynı düşünmekle birlikte okulsuz bir toplumun bugün için geçerliliğinin olmadığını ve tartışmanın bile abesle iştigal olduğunu düşünüyorum.
Ivan Illich’in “Okulsuz Toplum” kitabında yer verdiği önemli bulduğum bazı görüşlerine kısaca yer vereceğim. Şöyle bir soru soruyor:
-Okullaştırma, eğitimle aynı anlama mı gelmektedir?
“Kesinlikle hayır. Herkes gün be gün bir şeyler öğrenmektedir. Dürüst olmak gerekirse, çoğumuz, yaşamımızda okullaşmanın direk ve derin bir etkiden son derece yoksun olduğunu görürüz” diyerek okullaşma ile eğitimin aynı anlama gelmediğini, günümüzdeki okulların eğitim açısından etkisiz olduğunu ortaya koymaktadır.
Ivan Illich, eğitimin devletin eline bırakılamayacak kadar önemli olduğunu net bir biçimde ortaya koyarak eğitimde okul gibi devlete ait bir kurumun varlığını eleştirmektedir.
Yazar, okulun; öğrenilen, öğreten ve aynı zamanda da deneyimlerin oluştuğu ve birtakım derslerin alındığı bir mekân olgusu olarak alınması halinde, bunların zaten, hali hazırda, insanların okullaşmadan da gündelik hayattan elde edebileceklerine şiddetle inanmaktadır.
Okula gelen öğrencilerin belge veya diploma almak amacıyla geldiklerini ve okulların da diploma veren bir aracı kurum olduğunu söyler. Okullar öğrenciler için sadece öğrenme yeri değil, hedeflerine ulaşmak için diploma veren bir kurumdur.
Yazara göre; okulların hepsi tüketim toplumlarına yeni uyumlu birey yetiştirir ve onları tüketim toplumuna hazır hale getirir.
Yazara göre kısaca okul; resmi ideolojilerin istediği tipte birey yetiştirir, öğrencilerin özgüven gelişimini önler, müfredatla öğrencilerin hayal güçlerini kısıtlar, sosyal hayattan koparır, öğrenciler kariyer için ezberci eğitime tabi tutulur, öğrenmenin çoğu okul dışında gerçekleşir, yeteneklere uygun eğitim veremez, okullar diploma veren kurum haline gelir.
Eğitimin devletten bağımsız hale gelmesi ile aynı zamanda eğitimcinin de sınırlı olan niteliğini genişletecektir. Temelde de eğitimin, öğrenmeyi kolaylaştıran koşulların seçimi olması gerektiğini savunmaktadır.
Okulun, çocukların çocuklukları üzerinde, zaman ve enerji hakkı iddia eden yapay ve görece ehemmiyetsiz birer bina olduğunu ileri sürer. Okula devam etme, dersleri başarı ile geçebilme, çevresindekilerle iyi anlaşabilme ve geçinebilme kaygısının ise çocukları toplumsallaşmasının gündelik hayatından koparmaktadır.
Okullar diploma veren kurum olmaktan çıkarılmalı, öğretmenlerin eğitimden geçirilmesi, seçmeli derslerin öğrencilerin ilgilerine göre verilmesi ve artması, klasik müfredat olmaması, zorunlu eğitim olmaması, eğitim kurumlarının hepsinde reformlar yapılması, internet üzerinden bilgi paylaşımına dayalı akran grupları ve partner anlayışı gibi çözümler sunar. Ayrıca usta-çırak ilişkisinde yapılan eğitimin daha kalıcı olduğunu belirtir.
Yazarın bir takım görüşleri yukarıdaki gibi olup bazısına katılır bazısına katılmayabiliriz. Ancak, bazı görüşleri bugün eğitim sistemimizin sıkıntılarıyla bire bir örtüşmektedir. İlerideki yazılarımda eğitim sisteminin sorunları üzerinde duracağım.