Maalesef demokrasi var dediğimizi bu ülkede, kendilerini demokrat zanneden ama demokrasiyi sadece kendilerine hak görüp, sadece kendi fikirlerine saygı duyulmasını isteyenlerin, insanların nasıl yaşayacağına, neleri okuyup okumayacağına karar veren ve karar verme hakkı olduğunu söyleyen garip, özgürlükçü (?) insanlar var.
İnsanların ne okuyacağına başkaları tarafından karar verilmenin adı, bu ülkede “demokrasi” oluyor maalesef.
Herkes birbirinin okuduğuna karışır, farklı fikirlerin olması normal ama başkasının fikrine saygı duymaz, kendi kalıbına sokmaya çalışır. Bu her şeye at gözlüğüyle bakışından ve tek taraflı düşüncesinden kaynaklanır. İşte gerçek bağnazlık da burada başlıyor.
Herkes bir başkasının okuduğu yazarı kötüleme ve yasaklama derdinde. Hiç kimse başkasının haklılık payı olup olmadığını tartışmaya açmadan bile sırf fikrine veya tabularının yanlışlığına bakmadan birbirine düşmanca davranmakta.
Maalesef ortaya atılmış düşünceyi, bir iddiayı düşünmek ve tartışmak yerine, cahillikleriyle bezenmiş olan önyargılarını harekete geçirerek yok saymaktadırlar. Herkes bir algı peşinde, doğru olduğunu bilseler bile muhalefet duygularıyla hareket etmektedirler.
Anlaşılan o ki, insan okumakla âlim olmuyor. Kütüphaneler dolusu kitabının olmasının da bir anlamı yok, kendi fikrin dışındaki kitapları okumadıktan, başkalarının ne demek istediklerini anlamaya çalışmadıktan sonra. Okumak, insanın ufkunu açmıyorsa ve çevresine kalıplar, duvarlar örüyorsa, okuduklarının bir faydası olmamış demektir.
Eğer okumak ufku genişletmiyor, kalıpları kırmıyorsa, onun adı okumak değil, beyhude bir çabadır.
Aklıma geleni yazmadan geçemeyeceğim. Bir dönemin kitap yakan zihniyeti gibi günümüzde başkasının fikrini yargılayan ve fikrine uymayanı yobazlıkla suçlayan gerçek yobazların dünyası olduk. Bir konuyu köhnemiş fikrinden dolayı sorgulamaya başlayan yobaz, dinsizliği, ateistliği ve çürümüş köhne düşünceleri empoze etmeye çalışmayı kendilerince çağdaşlık olarak görüyorlar.
Fikrine aykırı olanı yobazlıkla bağdaştıran gerçek yobazdır. Bu düşüncedeki insanlar, kendilerini çağdaş ve demokrat olarak görseler bile, gerçek demokrat değil, çeşitliliği sevmeyen, kendi fikrini başka insanlara empoze etmeye çalışarak, kendi istekleri doğrultusunda tek düze insan yetiştirme dayatması içerisindedirler. Ve sonrasında sıkıştıkları yerde, başkalarına göstermedikleri özgürlük ve görüşlere saygının kendilerine duyulmasını isterler.
Çağdaş olmak için sizin okuduklarınızı mı okumak, sizin savunduğunuz değerleri mi savunmak gerekiyor? Ne sizin değerlerinizi savunmak zorundadır insan, ne de sizin dayatmalarınızla sizin okuduğunuz kitapları okumak zorundadır. Okumak istediği kitaplara kendisi karar verir, kendisi yorumlar. Buna bir başkası için ne kendisi, ne de kendisine bir başkası müdahale edebilir. Okuduklarıyla, yazdıklarıyla eleştirebilirsiniz, yanlışlarını açıkça dile getirebilirsiniz ama hakaret derecesine gelen sözlerinize ve aşağılayarak küçümsemenize, onun da tahammül etmesi de söz konusu olamaz.
Okumak özgürlüktür ve kitapta evrenseldir. Kitap; ne okursan oku, kendini geliştirme yetiştirme aracıdır. Maalesef başkalarının okuduğu kitabı tenkit edenlerin gerçek anlamda kitap okuduklarını da zannetmiyorum. Olsa olsa onların okudukları, ideolojik kavramlar dizisindeki kalıplaşmış cümleler ve algıyla karşı fikri alt etme duygusuna hâkim olma duygusudur.
Aslında bu karşı çıkışlar ve kabullenemeyişler, farklı düşüncelerden korkan insanlar, neyi savunduklarını bilmeyen insanlardır.
İnsanların illaki sizin sevdiğiniz değeri mi sevmesi, sizin okuduğu kitapları mı okuması gerekiyor?
Kitap kitaptır, okursan var olur, okumazsan yok olur.
Yazar yazardır, tartışırsan var olur, tartışmazsan yok olur.
Fikriniz varsa savunursunuz, yoksa kargaşaya neden olursunuz.
Hepsi bu!