Ölüm haktır biliyoruz ama “güzel insanların güzel atlara binip gitmesini” kabullenemiyoruz. Birinin acısını yaşarken ardından bir başka güzel insanın gidişini duyuyoruz. Birincisinde elimiz kaleme gidip yazıya bile cesaret edemez, kelimeleri ifade edemezken, ikincisinin haberini alıyoruz. İki gülmeyi seven insan ve gülümseyen. Acıları yüzlerine yansıyıp yüzleri gülmese de, kalpleri gülümseyen iki insan.
Öyle ölümler vardır ki, insanoğlu kabullenemez, kabullenmekte zorlanır daha doğrusu. Kabullenememesi takdiri ilahiye muhalefet etmek değil, kaybetmiş olmanın acısındandır ama tevekkül eder. Sadece acısından olsa gerek erken gitti diye söylenir. Ölümün erkeni veya geçinin olmadığını, vakti gelenin gittiğini bildiği halde. Genç ya da ihtiyar. Yaşı değil, vakti gelen gidiyor işte. İnancımız gereği kabullenir, fıtratımız üzeri üzülüp belli bir süre sonra o üzüntüyü unutuyoruz. Ama arkasında bıraktığı ateşin düştüğü yer olan aile ocağı, hüzünler evi olarak kalıyor.
Hepimiz, potansiyel ölüm yolcusu olduğumuzu unutuyoruz. Bundan kaçış yok. Bir nefes fazla, bir nefes az. Nihayetinde bizde gideceğiz.
Pazartesi, günü tamamlarken, sevgili abim, güzel insan Muzaffer Kaplan’ın acı haberiyle titredim. Hayat dolu, iyiliksever bir insandı. Yaklaşık üç aydır sürdürdüğü hayat mücadelesini kaybetmişti. Salı günü Hacıveyis Camii’nden kaldırıp Aliyenler mezarlığına defnetmiştik. Sevmeyeni olduğunu zannetmiyorum. Sevenlerinin yüzünde buruk ve üzüntülü bir ifadeyle sonsuzluğa uğurlayarak acısıyla kalbimize gömdük. Rabbim rahmet ve merhametiyle muamele edip cennetine alsın cemaliyle müşerref kılsın inşallah.
Daha Muzaffer abimin acısına alışamadan, bu sabah uyandığımda gördüğüm mesaj, derinden yaraladı, içimi sızlattı, yüzümü acı bir tebessüm kapladı. Doktorundan “abi, Bahri Karapınar’ın eşi vefat etti” mesajını gördüm. İnnalillahi ve inna ileyhi raciun” diyebildim. Kurtulmuştu fani âlemin acılarından.
“Seher vakti çaldım yârin kapısını” dercesine, gerçek yârin kapısını çalan ve o kapıdan içeri giren Ayşegül Karapınar. 2011 yılında Hennes Tur’un ilk kafilesi olarak masterler grubuyla umre yapmıştık Ayşegül ablayla.
Aylardır acı içerisinde hayat mücadelesi vermesine rağmen ölüme hazır ve metanetle ölümü kabullenen böyle birini daha görmedim. Nasıl bir duygu, nasıl bir kabulleniş Allah’ım. Hala kulaklarımda “nihayetinde ölürüz, ne olacak ki?” deyişi Ayşegül ablanın. Ne güzel şeydir tevekkül etmek, doğumu sevinçle karşılamak gibi ölüme de hazırlanmak. Bilirim ki, her insanın harcı değil bunu yapabilmek, bu düşüncede olabilmek.
“Nihayetinde ölürüz” derken, işte gittin Ayşegül abla. Arkanda iki yiğit genç, bir metanetli koca ve sevenler bırakarak terk-i diyar edip ebedi âleme yol aldın. Sen gülerek giderken, sevdiklerinin kalbine bir ok saplayarak Rabbine iltica ettin.
Rabbim bu iki güzel insanın da suallerini kolay kılıp cennetine alsın inşallah. Ve biliyoruz ki, “dermansız derde duçar olup Rabbi’ne kavuşanlar şehit sevabıyla giderler” müjdesine nail olursunuz inşallah.
Mekânınız cennet, efendimize komşu olun inşallah güzel insanlar.
Herkesten hakkını helal etmesini ve dua rica ediyorum.