Uzun uzun zaman önce memleketin birinde ırak mı ırak, doğru düzgün yolu olmayan, zor gidilen, gidenin kılavuz olmadan geri dönemediği bir şehir varmış. Bu şehre gidenin akıbeti bilinmediği ve merak edilmediği için sürgünün daniskasıymış. Kim gözden düştü, kim isyana kalktı, kim baş kaldırdı, bu şehre gönderilirmiş. Bir daha da o gönderilenden haber alınamazmış.
Payitahtta yiğitlerden yiğit bir delikanlı varmış. Ancak, Sultanın Veziriyle birkaç yerde tartışmış. O yiğitle Vezir pazaryerinde karşılaşmışlar. Vezir halkın içinde delikanlıya ağır hakaretlerde bulunmuş. Delikanlı bayağı bir sabretmiş. Vezir, ölmüş anasına, ölmüş babasına da hakaretler yağdırınca, delikanlı Vezire öyle bir yumruk savurmuş ki, Vezir havada uçmuş, kof bir kütük misali düşmüş yere, bayılmış kalmış, kafasını her nereye vurduysa, kafasından da kanlar sızıyormuş.
Olay Sultana iletilmiş. Ahali, olan biteni tek bir nokta atlamadan Sultana aynen anlatmışlar. Sultan delikanlı demiş, hiçbir şey yapmadan yanıma gelecektin. Vezire yumruk atmanın cezası ölümdür. Ancak, sen bana babanın emanetisin. Seni ölümden çok daha beter bir yere gönderiyorum. Oradan bugüne kadar sağ dönen hiç olmadı. Delikanlı, ölüm kalesi dedikleri yer mi sultanım demiş. Zaten burada kalsam, Vezir beni yaşatmaz, yada ben onu.
Öpmüş Sultanın elini yanına verilen muhafızlarla birlikte tutmuş ölüm kalesinin yolunu. Bir aydan fazla yol gittikten sonra, bir hana gelmişler. Muhafızların başındaki, delikanlı demiş, bizim seninle yolculuğumuz buraya kadar. Yarın seni Ölüm Kalesinden gelenler teslim alacak. Onlarla kimse karşılaşmak istemez. Biz burada seni bırakıyoruz. Lakin Sultanımız sana verilmek üzere bir ferman bıraktı. Bu senin. Dileriz ölmezsin. Muhafızlar delikanlıyı hanın kapısında bırakıp gitmişler. Delikanlı, fermanı kuşağının içine sakladıktan sonra girmiş handan içeri. Hancı gel bakalım yolcu demiş. Seni alacak olanlar gelmedi. Onlar gelene kadar karnını doyur, az birazda uyu.
Belki de bu yediğin son aş, uyuduğun son uyku. Sabaha doğru. Hancı kalk yiğidim demiş. Seni alacak olanlar geldi. Delikanlı dışarı çıkmış. Gelenler yüzü gözü, sarılı, iri yarı insanlarmış. İçlerinden biri, ne yaptın da buradasın demiş. Veziri yumrukladım demiş delikanlı. Yanında ferman gibi bir şey var mı? Delikanlı yoksa ne olacak demiş. Adam yoksa seni yüksek yerden atacağız, varsa, ne yazıyorsa cezan o olacak. Delikanlı çıkarmış fermanı vermiş adama. Adam açmış fermanı öpmüş başına koymuş, gel bizimle demiş. Hancı olanları seyrederken korkudan düşmüş bayılmış.
Delikanlının yanında dört kişi varmış, amma tepelerdeki gözcüleri delikanlı takip etmeye başlamış. Akşama kadar yol gitmişler. Bir mağarada mola vermişler. Gece yarısı tekrar yola koyulmuşlar. Sabaha doğru gün yeni ışırken kaleye varmışlar. Kale sırtını bir dağa dayamış, oldukça korunaklı, alınması neredeyse imkânsız bir yermiş. Kale kapısı gelenlere açıldığında, delikanlıya in atından demişler. Delikanlı kale ahalisinin arasından yürümeye başlamış. Üzerinde kendini koruyacak hiçbir şey yokmuş. Karşıdan orta yaşlarda bir adam gelmiş.
Dur bakalım delikanlı demiş. Ben bu kalenin Beyiyim. Bu kaleye çok az insan ulaşır. O ulaşanlardan biri de sensin. Neden bilir misin? Delikanlı ferman olabilir demiş. Evet demiş Bey, ferman. Sen şu anda ölüm kalesindesin. Ölüsün. Biz seni, uçurumdan aşağıya attık. Ve öldü diye bildirdik Payitahta. Merak etme herkes rahatladı. Derin bir nefes aldı. Oldukça iyi kılıç kullandığın, ok atmada nice usta okçuları geride bıraktığını yazmış Sultanımız. Baban benim kılıç ustamdı. Sen kundaktayken, ikisi de bir baskında öldüler. Seni ben kurtardım. Sana o zamanda öldü demiştik. Zaten bu kalede yaşayan yok yiğidim. Yaşadığımızı bir Allah bilir, bir de Sultanımız.
Bu kalenin yiğitlerinden biri olacaksın. Nereye dedik, oraya gideceksin. Emrimi ikiletmeyeceksin. Sorgulamayacaksın. Sen de buradakilerin her biri gibi ölüsün. Delikanlı peki beyim demiş, sizin çocuklarınız yok mu? Var demiş Bey, şehrin sırtını dayadığı dağ da yüzlerde mağara var. Çocuklarımızda orada yaşar. Bu şehirde silah kullanmasını bilmeyen yoktur. Kimi mızrakta, kimi ok atmada, kimi kılıç kullanmada mahirdir.
Bir ay kadar sonra, delikanlı ve yanındakiler, bir baskını durdurma emri almışlar. Delikanlı duyduğu çığlıklar üzerine bir arabaya yetişmiş. Harami başı, bu kız demiş çok değerli, çok para eder, onu canlı isterim. Kız elinde kılıç kendini savunmaya çalışırken, delikanlı yetişmiş, önce harami başını, sonra kızı götürmeye kalkan haramileri ortadan kaldırmış. Kız bu nasıl bir kılıç kullanmak demiş, bu tekniği,
Sultanımızın fedaisi biri vardı, onda gördüm. O da tek bir öğrenci yetiştirdi diye anlatırlardı. Delikanlıya yaklaşmış, sağ ol sağ olmasına da, kimsin sen demiş, çevik bir hareketle delikanlının yüzündeki örtüyü çekmiş almış. Seni demiş tanıyamadım. Ben Vezir Hazretlerinin kızıyım. Sarılmış delikanlının boynuna.
Delikanlı hemen sarmış yüzünü. Hanımım demiş. Size belirli bir yere kadar refakat edeceğiz. Birkaç saat sonra, Vezir kızı ve maiyeti, kendini bekleyen muhafızlarla yoluna devam etmiş.
Delikanlı olan biteni Beye anlatmış. Bey, ilginç bir karşılaşma demiş. Vezir kızı babasına benzemez. Hak, hukuk gözetir. Adalet nedir bilir.
Aradan bir hayli zaman geçmiş. Bir başka şehirde, Vali Paşa’ya tuzak kurulmuş. Delikanlı ve arkadaşları Vali Paşa konağını ablukaya almışlar. Vali Paşanın konağını basanlardan biri, elinde bir kızla pencereye çıkmış. Eğer demiş, çekilmezseniz, bu kızın kafasını keseceğim. Bayağıda kıymetli bir şeymiş. Vezirin kızıymışsın öyle mi? Gelsin de kurtarsın Vezir baban, çekmiş hançerini dayamış kızın boynuna, delikanlı ıslık çalan oklarından birini çıkarmış öyle bir nişan almış ki, ok, baskıncının boğazını delip geçmiş.
Kısa bir sıra sonra konak kurtarılmış. Vezirin kızı, o okçuya teşekkür etmek isterim demiş. Vali Paşa, yeğenimi kurtaran bu kahraman yüzünü açsın da görelim demiş. Yüzü sarılıların başındaki, oku savuran yiğit bu Vali Paşam demiş. Ancak. biz, Sultan emri olmadan yüzümüzü açamayız. Vezir kızı koşarak gitmiş okçunun boynuna sarılmış. Eliyle hafifçe açmış yüzünü. Sonra da biliyordum sen olduğunu demiş. Başlamış ağlamaya. Olaya şahit olanlar dururlar mı, hemen bir dedikodu yayılmış,
Vezir kızı kendini kurtaran yüzü sarılı okçuya sevdalanmış diye. Payitahta kadar uzanmış gitmiş o dedikodu.
Delikanlı ve yanındakiler her şeyi anlatmışlar Beye. Bey, yiğidim demiş, korkarım Vezirin kızı sana vurulmuş. Sen de onu unutamadın değil mi?
Delikanlı Beyim demiş, o Veziri oralarda kalsam öldürürdüm. Bu nasıl kader? Ne yapayım bana bir yol göster. Bey, su akar mecrasını bulur yiğidim demiş az sabır.
Vezir kızı Payitahta döndüğünde, Sultan çağırmış Vezir kızını. Nasıl biri bu delikanlı demiş. Kız, kılıcı demiş, sizin fedainizin tekniği ile kullanıyor. Ok konusunda neredeyse oku iğne deliğinden geçirecek. Kim bu Sultanım? Neden yollarımız bu kadar çok kesişmeye başladı? Saltan tebessüm etmiş, Vezir hemen bir çare düşünmüş. Kızını isteyen bir Bey oğluna haber uçurmuş. Birkaç güne kadar gelinini yolluyorum diye. Oralara haber uçarda, ölüm kalesine uçmaz mı? Kale Beyi, delikanlım demiş, sana bir iş çıktı. Komuta sende. Sultanımızın emridir. Bir düğün kervanı basacaksın. Gelini buraya getireceksin. Yiğit, kendi gibi olan yiğitlerle basmış kervanı. Gelini arabasıyla birlikte almış getirmiş ölüm kalesine. Vezirin kızı inmiş arabadan, neresi burası demiş. Kale Beyi, buraya ölüm kalesi derler demiş. Buraya akıl sır ermez. İstemediğin bir evlilikten kurtardık seni. Senin düğününü ben yapacağım. Kız bir anlam verememiş. Ancak, yüzü sarılı cengaverlerin dolaştığı kalede bir şeylerin döndüğünü hesap etmiş. Kale Beyi, gel bakalım gelin hanım demiş, götürmüş kaledeki odasına. Sonra da emir vermiş, çağırın şu damadı. Delikanlı girmiş içeri. Kale Beyi, yiğidim demiş, aç bakalım yüzünü, gelin hanım fazla merakta kalmasın. Delikanlı yüzünü açınca Vezir kızı sarılmış yiğidin boynuna. Biliyordum-biliyordum diye ağlamış.
Anlatırlar ki; Vezir ve ailesi bir gecede terk etmiş Payitahtı. Nereye gittiklerini ne bilen olmuş ne gören. Yiğit, bir süre sonra Sultana vezir olmuş. Karısı da Vezir karısı olarak anılmış. Çocuklarından biri daha sonra Vezirlik makamına yükselmiş. Kale Beyi Muhafız başı olmuş. Vezirle birlikte birçok savaşa katılmışlar. Ölüm kalesi, sırrını, korumaya devam etmiş. Adları, sanları bilinmeyen o yiğitler, o kadar çok olayın önüne geçmişler ki, her bir hikâye destan olmuş, efsane olmuş.
Şehir şehire, Yiğit yiğide, Vezir Vezire, Sultan Sultana, Vezir kızı Vezir kızına, Vali Paşa Vali Paşa ya, Kale kaleye, Kale Beyi Kale Beyine, han hana, hancı hancıya, Ahali ahaliye benzer.
Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikâyede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya ne de alınganlık göstere…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir daha ki sefere daha güzel bir hikâye anlatırız inşallah…
.