6 Şubat 2023…
Hafızalara acıtarak kazınan, kazındığı için de hiçbir zaman hiçbir koşulda çıkmayacak olan tarih…
Kahramanmaraş merkezli olarak 11 şehri Hatay, Gaziantep, Malatya, Kilis, Şanlıurfa, Adana, Osmaniye, Diyarbakır ve Elazığ illerinde büyük yıkımlara neden olup, tüm Türkiye’yi derinden etkileyen, etkisi itibariyle ise asrın felaketi olarak yorumlanan depremlerin yıl dönümüydü dün…
Dünya tarihinde üst üste 7 üzerinde iki depremin meydana geldi çok nadir görülen bir tabiat olayıymış…
Dahası kayıtlara bu kadar yakın aralıklarla bu kadar yüksek şiddetle meydana gelmiş olan bir deprem geçmemiş.
Her iki depremle birlikte 50 binin üzerinde insanımızı kaybettik.
Hepimiz yıkıldık, acıyı en derinden hissettik.
Acılarımızın pençesinden kurtulup bir an önce acıyan yerlerimize pansuman yapmak için harekete geçtik.
Tüm Türkiye asrın felaketine karşı asrın birlikteliği rolünü çok güzel bir şekilde üstlenmişti.
Olağanüstü durumların en hızlı reaksiyon gösteren, en hızlı organize olan şehri Konya, her zaman olduğu gibi yine hızlı bir şekilde atağa geçmiş ve deprem bölgelerine ulaşan ilk şehirler arasında yer almıştı.
Başta Hatay olmak üzere bölgede depremden etkilenen birçok şehrin yaralarını sarmak, acılarını paylaşmak, ihtiyaçlarını gidermek için ortaya koyulan duruş, o bölgedeki insanların halen takdirini kazanmakta.
Tabi Konya olarak biz bunları birileri bizi takdir etsin diye değil, içimizdeki acıyla, insanlığımız bir gereği olarak yapmıştık. Yapmaya da devam ediyoruz.
Hepimizi etkiledi bu depremler… Uzaktan yakından pek çok tanıdığımızı, bildiğimizi, eşimizi, dostumuzu kaybettik.
Depremin üzerinden onlarca hatta yüzün üzerinde saat geçtikten sonra gelen, umutlandıran, azmettiren kurtuluş hikayelerini gördük, duyduk, dinledik.
Yetmedi, birçoğumuz o bölgeye gitti, enkaz şehirlere, o enkaz yığınlarının içinde zamana karşı yapılan hayat mücadelesine tanıklık ettik.
Bir defa daha deprem gerçeğiyle acı bir şekilde yüzleştik. Hem de çok acı…
Artık kabullenmek gerektiğini, bu cennet vatanın altının sürekli hareket halinde olduğunu, Türkiye’nin hemen her bölgesinde her an deprem olabilme riskinin olduğunu yine 50 binin üzerinde insanımızı kaybedip, kalanların da birçoğunun yaşayan bir ölü olarak hayatlarını sürdürdüğünü görünce, hazmedemesek de kabullenmek durumunda kaldık.
Kabullendikten sonra yapılması gereken de ortada esasen.
Deprem aslında tüm Türkiye’ye şu gerçeği haykırıyor: Ey bu vatanın evlatları, ben buradayım. Her zaman var olacağım. Bu ülkenin tabiatının bir gerçeğiyim. Ne zaman, nereden, nasıl geleceğim hiç belli olmaz. Beni kabul edin. Bana direnmeyin. Bu gerçekler üzerine hayat alanlarınızı inşa edin. Edin ki ben de sizi üzmeyeyim…
Dua ediyoruz… Allah bir daha ülkemize, milletimize böylesi büyük yıkımlar, katlanması çok güç olan acılar yaşatmasın…
Tabi dua etmek yetmiyor, tedbiri de elden bırakmamak gerekiyor.
Belki 1999 depreminden sonra yapılan yeni binaların birçoğunu deprem gerçeği üzerine inşa ettik. Ama öncesinde yapılanların neredeyse tamamının çok büyük riskler taşıdığını o binalarda oturanlar da o binaları inşa edenler de çok iyi biliyor.
Bu nedenle kentsel dönüşüm çalışmalarını önemsemek ve potansiyeli en yüksek olan yerlerden başlayarak dönüşümü hızlandırmak gerekiyor. Tekraren duam şudur ki Allah milletimizi başta depremler olmak üzere yaşanabilecek büyük felaketlerden korusun, muhafaza etsin.
İLK KIBLEMİZ MAHZUN,
MİRACIMIZ TUTSAK!
Dert bir değil elvan elvan…
Bir yıl önce yaşanan büyük acıyı hatırladığımız bugünlerde yüreğimiz burkuluyor. Ama yüreğimizin bir tarafı da 7 Ekim’den bu yana Filistin’deki Müslüman kardeşlerimize reva görülen zulümle yanıyor.
Peygamber Efendimiz’in Mirac’a yükseldiği, Müslümanların ilk kıblesi olan Mescid-i Aksa’nın gölgesinde Filistin’in tamamında yıllardır sistematik bir şekilde devam eden soykırım, vahşet ve insanlık katli 7 Ekim’den bu yana azgınlığın hudut tanımaz şekliyle devam ediyor.
Siyonist İsrail ve perdenin arkasındaki el olan ABD’nin burada yaptığı Müslüman kıyımı nedeniyle ilk kıblemiz mahzun, Mescid-i Aksa tutsak…
O bölgeden gelen görüntüleri izlerken sızlıyor kalbimiz. Çocuğumuzun gözüne bakmaya utanır hale geldik. Ama biçareyiz. Dua etmekten başka bireysel manada elimizden bir şey gelmiyor. Benim de hasbi bir şekilde duam şudur ki: Allah’ım Siyonist İsrail’i kahret. Kahrolmuş Siyonistleri görmeyi de başta o bölgedeki masumlar yavrucaklar olmak üzere hepimize nasip et. Bizlere de ümmet bilinciyle hareket edebilecek bir feraset nasip et.