Hep söyleriz ya, dillendiremediğimiz olağanüstülüklerimizi anlatırken “Yaşamak lazım! Anlatılmaz yaşanır” deriz. Gerçekten de bazı şeyler yaşanmadan bilinmiyor. Yaşanmadan hariçten gazel okumak o kadar kolay ki. Eldeki yara, duvardaki kovuk.
Memuriyet hayatımızı yaşarken vergilerden, adaletsizlikten dem vuran esnaflara içimizden hep kızgınlık duyardık. “Kazanıyorsan, vergini de vereceksin arkadaş” derdik. “Ben nasıl peşin-peşin vergimi veriyorsam sen de vermelisin” diyerek atarlanırdık. Ama kazın ayağı hiç de öyle değilmiş. Gerçekten de yaşamak gerekiyormuş. Kimin ahını aldım bilmem ama, şimdi ben de o esnaflar gibi düşünüyorum.
Vatandaş elbette dürüst olacak. Vatandaş elbette kazancının temizlenmesi için vergisini de verecek. Buna bir sözüm yok. Ama devlet de adil olacak.
Resmi Kurumlara iş yapan arkadaşlar çok iyi bilir. Alacağını tahsil etmek istediği zaman ilgili kurum hangisi ise “Git Vergi Dairesinden borcunun olmadığını belgele” diyor. Aslına bakılırsa karar doğru. Ama 500 lira için mükellef saatlerce bekletilmez ki. Bunun bir baremi olmalı. Mesela 10 bin liraya kadar borcu olanların “Borcu Yok” belgesi sorgusuz sualsiz kendisine verilmeli. Hatta ilgili daire o kişinin bilgilerine ulaşabilmeli ve işini hemen yapmalı. Geçtik.
Devlet kendi alacağını tahsil ederken gösterdiği cevvalliği, borcunu öderken de göstermeli. “Ödenek yok” bahanesinin arkasına sığınmamalı. Paran yoksa iş yaptırmayacaksın arkadaş. Hacivat zamparalık yapacak, Karagöz ceremesini çekecek. Bu hep böyle olmuştur. Sen Devlet olarak adaletli olmazsan, vatandaştan da dürüstlük bekleyemezsin.
Geçenlerde yazmıştım, hatırlarsanız. Hepimiz devlete yükleniyoruz. Devlet soyut bir kavram. Çıkıp da “Siz de sütten çıkmış ak kaşık değilsiniz” diyemiyor demiştim. O sözümüm arkasındayım. Zaten bu yazımda yüklendiğim de soyut kavram olan Devlet değil. Devlete söz getiren bürokrata benim kızgınlığım. Şartları iyileştirmek adına hiç mi iyi bir şey yapmaz bu insanlar? Kime dert yansan “Mevzuat böyle ben ne yapabilirim” diyor da başka bir şey demiyor. Mevzuat dediğin şey Allah kelamı mı? Onu düzeltmek, ona yön vermek senin elinde değil mi?
Devlet, alacağına gösterdiği hassasiyeti vereceğine de göstermeli. Vergi borcumu yapılandırmışım. Tıkır-tıkır ödüyorum. Zaten aksatsam tamamını birden ödemem gerek. Bunu da bildiğim için aksatmıyorum. Peki arabama haciz koymak neyin nesidir o zaman? Hem de bana haber vermeden. Neymiş efendim. Alacağını garanti altına alıyormuş. Peki vereceğini de garanti altına alıyor mu?
Baba çocuklarına örnek olacak. “Yalan söylemeyin” demeyecek, yalan söylemeyecek. “Çalmayın” demeyecek, çalmayacak. “Haksızlık yapmayın” demeyecek, bizzat kendisi haksızlık yapmayacak. Kendisinin uymadığı hassasiyetlere, çocuklarının uymasını bekleyemez.
Devleti yönetenler diyorlar ki; “Dediğimi tut, gittiğim yoldan gitme.”
Olur. Öyle yapalım.