Ülkemiz insanı özellikle de siyasilerimizin yaptığı en iyi iş; lüzumlu veya lüzumsuz tartışmaktır!
Son günlerin tartışma konusu da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu tarafından kamuoyuna açıklanan ve akabinde TBMM’ye sunulan başörtüsü algılı, aslında genel olarak kıyafet giyme ve giymeme özgürlüğünü içine alan kanun teklifidir.
Kanun teklifi şöyle:
“Kamu kurum ve kuruluşlarında istihdam edilen ve kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile üst kuruluşlarına bağlı olarak bir mesleği icra eden kadınlar, yürüttükleri mesleğin icrası kapsamında giyilmesi gerekli cübbe, önlük, üniforma vb. dışında kıyafet giymek ya da giymemek gibi temel hak ve özgürlükleri ihlal edecek biçimde herhangi bir zorlamaya tabi tutulamaz.”
Gerekçelerinin bazıları şöyle:
*Kadının kıyafeti başta; bireylerin yaşam tarzı, inancı ve etnik aidiyeti siyasetin konusu olmamalıdır. Geçmişte yaşanmış bazı baskıcı uygulamalar toplumsal hafızamızda olumsuz izler bırakmış, ayrıca siyaseten istismar aracı olagelmiştir.
*Yakın geçmişimizde üniversite öğrencilerinin başörtüsüyle eğitim hakkı engellenmiş, kamuda kadınların başörtülü çalışmasına izin verilmemiştir. Benzer engellemelerin ve yasaklamaların bir daha yaşanmaması için her türlü önlemi almak Parlamentonun ve kamu idaresinin görevidir.
İktidar kanadı, CHP’nin bu çıkışına farklı tepkilerle karşılık vererek Anayasa ile güvence altına alınması yönündeki açıklamalarını kamuoyuna sundular.
Tartışmanın en önemli ana temasını kimin samimi olup olmadığı oluşturmaktadır.
Kim samimi kim değil onu bilemem, benim açımdan çokta önemli değil; ancak, bugüne kadar neredeydiniz arkadaş diye hem muhalefete hem de iktidara sormadan da edemiyorum.
Ayrıca, sol zihniyete sahip hiçbir kişinin İslami olan hiçbir kişi ve kuruluşun lehine olacak bir girişimininin samimi olmacağına inanıyorum.
Siyasetin dışında söylüyorum; sol ideolojinin bu ülkeye hayır getireceğine hiçbir zaman inanmadım bundan sonrada bu fikrimin değişeceği ihtimalini taşımıyorum.
Bugün için başörtüsü yasağı ile ilgili bir sorun olmadığı gibi gelecekte de kim iktidar olursa olsun olmayacağını; esas üzerinde durulması gereken sorunun İslam’ın emrine uygun örtünülememesi ve yaşanılamaması olduğudur.
Örtünmek sadece başın örtülmesiyle kifayet bulmaz; vücudun tesettüre uygun olarak örtülmesiyle tamam olur.
Daha önceki yazılarımda ‘ülkemiz kadın ve kızlarının en önemli sorunun İslam’ın uygun gördüğü şekilde tesettüre riayet edememelerini” dile getirmiş örtünün yozlaştırılmasına vurgu yapmıştım.
Tesettür bir kimlik, gösterge, duruş bir nevi üniforma daha da önemlisi yaşam biçimini etkileyen en önemli araçtır.
Bugün sadece başın örtülmesinin yaşam biçimini etkilemediğini, yoğun bir şekilde görüyoruz.
Karma eğitimin, karma çalışma ortamlarının, karma düğünlerin olduğu bir ülkede başörtüsü yasak olsa ne olur yasak olmasa ne olur!
Yüce Rabb’im içimdekini biliyor, yalan konuşamam; bugünkü şartlarda üniversite ve kamu kuruluşlarında başörtüsünün yasak olmasının Müslüman kadınlar için hayır olacağına gerekçelerini ortaya koymadan yüzde yüz inanıyorum.
Benim gözlemlediğim üniversiteye devam eden ve kamu kuruluşlarında çalışan başörtülülerin kahir ekseriyeti pantolon giymektedir.
Bu giyim tarzı İslam’ın emrettiği örtünmeye uygun değildir!
Hem medya hem de hayatın içerisinde bir takım Müslüman görünümlü hatta başörtülü kişiler özellikle genç kızlarımızın bu örtünme biçimi ile ilgili “bunlar daha genç daha sonra tam tesettüre girerler, bugün için başlarını örtmeleri yeterli” gibi tavizkar söylemler içine girmektedirler.
Kesinlikle yanlış ve bu tür sözler İslam’a uygun değildir.
Gözlemlerimiz tam tersi tesettüre riayet etmedikleri gibi yaşları ileri olanlar hatta neneler bile yozlaştırılmış giyim tarzları içine girmektedirler.
Hiçbir kimse tam tesettüre riayet etmeden örtündüğünü sanmasın hele hele bu durumu normal karşılamasın; çünkü, bu durum imanımıza zarar verebilir.
Öyle bir sürecin içine girdik ki, insanımız sadece örtüde değil her alanda İslami yaşamdan hızla uzaklaşmaktadır.
İster kabul edin isterseniz etmeyin tesettür de dahil olmak üzere iman ve itikatta çocuklarımıza sahip çıkamıyor, hatta gücümüzde yetmiyor!
Tesettürlü anaların kızları açılıp saçıldığı gibi dindar babaların oğlanları da abuk subuk dar tayt türü pantolonlar giymekteler!
-Yalan mı söylüyor yoksa abartıyor muyum?
Ne yalan söylüyor ne de abartıyorum; yaşanan olumsuzluklar o kadar çok ki, hangi birini sayayım, düşündükçe içim sızlıyor!
Ülkemizdeki İslami Cemaatlerde dahil tüm Müslümanlar vazifelerini yerine getirmede çok yetersiz kalmakta ve gereğince çaba göstermemektedirler!
Kıyametin dışında adını koyamadığım bir felakete doğru hızla sürüklenmekteyiz!
Burada birilerini suçlamak yerine özellikle kendini dindar tanımlayan herkes kendisini sorgulamalı bu duruma nasıl gelindiğinin muhasebesini iyi yapmalıdır.
Kimse kendini kandırmasın ve kimsede gelinen bu vahim duruma bana ne demesin!
Bu sorun, tüm Müslümanların sorunu olup bütün sorumluluk sahipleri özellikle de din adamları üzerine düşenin azamisini yerine getirmek zorundadırlar.
Örtünün yozlaştırıldığı, örtüsüzlüğün yaygınlaştığı Müslüman bir ülkede hiçbir kimse kafasını kuma gömüp gerçekleri görmemezlikten gelemez!
Yukarıdaki açıklamalarımda geçen ifadelerimin İslam’a uygun olup olmadığı ile ilgili özellikle Diyanet İşleri Başkanımız Prof. Dr. Ali ERBAŞ hocadan bir açıklama bekliyorum.