“Ben Batı dünyasında, Bizans’in karşısında, Osmanlı’mım ileri akıncısıyım.”
Prof. Dr. Halil İnalcık
Yüz yaşında Hakk’ın rahmetine kavuşan Halil İnalcık hocanın vefat haberini duyunca, çok müteessir oldum.
Gayrı ihtiyari olarak endi kendime “koskoca asırlık çınar nasıl göçer!” diye sordum.
Dünya’ya altı asır Adalet ile yön veren o koskoca Osmanlı çınarı nasıl göçtüyse, bu çınarı yeşertmek için tarihî köklerine yazdığı onca eserleriyle ab-ı hayat vermeye çalışan Halil İnalcık hoca, tarihî büyük bir şahsiyet olarak ömrünü bu uğurda harcadı!
Gerçekten o, tarihe gönül vermiş, tarihten ders çıkaran ve ibret alarak sağlam bir tarih hafızasına sahip insanlar ile sevenlerine göre; “hocaların hocası” idi.
Kadri kıymetini bilenler bilirler.
Bilmeyenlere de bilenler, 28 Temmuz 2016 tarihinde mütevazı bir törenle ve Bakanlar Kurulu kararıyla defnedildiği Fatih Camii Haziresi’nde ziyaret edip bir Fatiha gönderdikten sonra anlatmaya başlarlar.
***
"72 kitabım var, çoğunu 80 yaşından sonra yazdım. Bir şeye âşık oldunuz mu her şeyi unutursunuz..." diyen Halil İnalcık, aşkın unutulmaz tarihi eserlerini sekseninden sonra yazmaya başladığına göre, demek ki Osmanlı’ya bu kadar aşk derecesinde bağlı…
Tarihçi yazar İlber Ortaylı, onun için “Halil İnalcık Hoca bir müessesedir, bir kurumdur. Bu ülkenin yetiştirdiği, iftihar edeceği bir münevverdir.” diyor. Halil İnalcık Hocanın üniversitedeki çalışma odasının resmini göstererek şu tavsiyede bulunuyor: “Gençlere tavsiyem "hocaların hocasını" mutlaka okumaları...”
***
Eski Başbakanlarımızdan Konya Milletvekili Ahmet Davutoğlu, sosyal medyadan Halil Hoca için şunları dile getiriyor:
“Şahsi dostluğum vesilesiyle de yakından tanıdığım Halil İnalcık, paha biçilmez eserleri ve yetiştirdiği talebelerinde yaşayacak.
Zaman onun eserlerini aşındıramayacak, çünkü bu eserler o zamanların ruhunu kavramıştır. Mekan ya da bulunduğu arşiv veya kütüphaneler bu eserleri aşındıramayacak, çünkü bu eserler o kütüphaneleri çoktan aşmıştır.
Asırlık ilim çınarı merhum İnalcık'ı hep saygı ile hatırlayacağız. Sevenlerine, öğrencilerine ve ilim dünyasına taziyelerimi iletiyorum.”
***
Tarihçi –yazar Halil Hoca’nın dikkate değer eserlerinden birisi de, ilk cildi çıkan Osmanlı İmparatorluğu Üzerine Araştırmalar üzerine “Devlet-i Aliyye” adlı eseridir. Osmanlı Devletinin klasik dönem siyasal, kurumsal ve ekonomik gelişiminin ele alındığı bu eserin yarım yüzyılı aşan çalışmalarının bir ürünü olan eserin ilk cildi, Osmanlı Devleti'nin bir beylikten Orta-Doğu ve Balkanlar'ı hükmü altına alan güçlü ve köklü bir imparatorluk haline gelişine odaklanıyor.
Osmanlı’nın toplumsal yapısını incelerken kırsal kesimle ilgili şu ifadeyi kaydetmek gerekir: “Türkiye’mizin ana ekonomik karakteri ve sosyal yapısını Osmanlı dönemi belirlemiştir. Başka bir deyişle. Küçük köylü-aile işletmelerine dayanan sosyo-ekonomik yapıyı, Osmanlı mîrî toprak rejimi ve çift-hâne sistemine borçluyuz.”
Eserden aktaracağımız dikkate değer bir başka bölüm de “Devletin Yolsuzlukları Kaldırmaya Çalışması: Adâletnâmeler” başlıklığı altında, günümüzde de en çok konuşulan ve itiraz edilen o yolsuzluklarla ilgili.
Osmanlı döneminin başlıca yolsuzlukları arasında sayılan üç yolsuzluktan ikisi şöyle ifade ediliyor:
2.Vilâyetin güvenliğinden en çok sorumlu olan sancak beyleri ve subaşıları, eşkıyayı yakalayacakları yerde onlarla ortak olmaktadırlar.
3.Vilâyetlerdeki pâdişah kapıkulları veya bu adı takınmış olan bazı kimseler, gruplar halinde köy ve kasabalar üzerine gidip reâyayı soymakta, onların kaçıp dağılmalarına sebep olmaktadırlar.”
Günümüz Türkiye’sinde olduğu gibi Osmanlı’da da tefecilerin fink attığı şu satırlardan anlaşılıyor:
“Askerî sınıfın kanunsuz soygunları yüzünden fakir düşen reâya, ister istemez tefecilerden yüksek fâizle para almakta; fâiz miktarı yüzde 50’ye kadar yükselmektedir. Daime ağırlaşan bu borcu hiçbir zaman ödeyemeyen reâya, ücretsiz tefecinin hizmeti altına girmek zorunda kalmakta, gerçekte onun kulu haline gelmektedir.”
AZİZİM DİYOR Kİ…
Halil Hocamıza Allah’tan rahmet diler, ‘hocaların hocası’nın eserlerinin genç nesillere aktarılmasında, tarihimizin sevdirilmesinde hükümete ve tarihçilere büyük görevler düştüğünü hatırlatırız.
Ruhuna el-Fatiha.