Roman/hikâye sadece bir roman/hikâye değildir.
Rahmetli Mehmet Kaplan hocanın ‘eser-devir-şahsiyet’ şeklinde formüle edilebilecek tahlil metodu okura, satırlar arasına gizlenen perde arkası niyet ve dikteleri görme noktasında anahtar nev’indedir.
Kamuya mal olmuş bir edebiyatçının zihnindeki olumsuzlukların yazdıklarına yansıması ve bunları bir maharetmiş gibi göstermeye çalışarak okura empoze etmeye kalkmasının farkına varılması mühimdir. Bu haseple günümüzde etki alanlarını artırmaya yönelik gayretlerini küresel güçler desteğinde sürdüren LBGT, KAOS GL vd. gibi oluşumların karşısında durmak her bireyin, ailenin ve dahi toplumun vazifesidir. Fıtrata aykırı alışkanlıkların ve sapkınlıkların özgürlük, kişisel dokunulmazlıklar ve haklar olarak gösterilmesi, özendirilmesi aile ve toplum adına ciddiyetle düşünmeyi hak eder.
&&&
Hikâyemizin önde gelen imzalarından Sait Faik Abasıyanık hakkında eleştirmen Fethi Naci’nin kaleme aldığı ‘Sait Faik’in Hikâyeciliği’ adlı kitap anlattığımız meselelere odaklanan örnek bir araştırmadır. Solun kendi içinde kendinden olan(lar)ı açığa çıkarması elimizi rahatlatacaktır hüküm verme ve karşı itirazlar zaviyesinde.
Fethi Naci, kapanan “Adam Yayınları” etiketli ‘Sait Faik’in Hikâyeciliği’nde Sait Faik’in eşcinselliğinin ve hatta sübyancılığının izlerinin sanıldığı gibi ölmeden iki ay önce yayınladığı ‘Alemdağ’da Var Bir Yılan’da ilk kez görülmediğini, önceki hikâyelerinden de anlaşılabileceğini ilk tahlilde öne çıkarır. Zaten Abasıyanık; önceki hikâyelerde eveleyip gevelediğini, ama ‘Alemdağ’da Var Bir Yılan’da açık ve net olarak kendini ortaya koyduğunu ifade eder.
Hikâyelerdeki kahramanlardan biri olan Faik Bey’in (Sait Faik’in babası kereste tüccarı Mehmet Faik’tir) oğlu olarak bizzat kendini anlattığı gerçeğini hissettiren Sait Faik son eserinde önceki dediklerini/anlattıklarını adeta devre dışı bırakarak aslında nelere ilgi duyduğunu, içinde yaşattığı dünyayı, zuhur eden siroz hastalığı hasebiyle ölümün yaklaştığı hissiyle de ilân eder.
Küçük çocuklara duyduğu ilgiyi, bu kitapta karşımıza yeni çıkan Panço ve Yani Usta karakterleri üzerinden direkt açık eden Sait Faik Abasıyanık çok sevdiğini söylediği İstanbul’dan artık nefret ettiğini de ilân eder. Çünkü, herkesin kendi halinde olduğu Alemdağı’nda (burası da İstanbul’dadır) Panço ile aralarındaki ilişkiyi rahat yaşadıkları için mutludur ama rahat edemedikleri İstanbul ise adeta bir çukurdur ve bu duygulara onay vermeyen bireyler de geri kafalıdır, cahillerdir ona göre.
Daha önceki hikâyelerinde her şeyin insanı sevmekle başladığını vurgulayan Abasıyanık, yukarıda saydığımız toplum baskısı nedeni ile her şeyin insanı sevmekle bittiğini de imler son hikâyelerinde. Çünkü bu normal bir sevgi değildir; toplumun tasvip etmediği erkek erkeğe, hatta küçük erkek çocuklara duyulan arzulardır.
‘Alemdağ’da Var Bir Yılan’daki kurulu düzenin yasaklarına, yani ahlâki değer yargılarına bir karşı çıkış hikâyesi olan ‘Çarşıya İnemem’de yer verilen satırlar ölümün pençesindeki yazarın haykırışı, isyanıdır; “Yasaklarla çevrili bir dünyada yaşamasak… Halbuki hayvanlar yasaksız ne de güzel yaşıyorlar. Yasakları kabul ettik. İnsanoğlu için yasaklı hayvandır da diyebiliriz. Mikroplar bile birer yasak değil mi? Aşklar yasaktır. Canım çekiyor diye öpemem seni güzel çocuk!”
Meselemi kitaptaki somut örnekler eşliğinde anlatmaktan imtina ediyorum, ama siz Fethi Naci’nin ‘Sait Faik’in Hikâyeciliği’nde her şeyi ayan beyan görebilirsiniz. Bunun hususiyetini ve önemini girişte izah etmiştim.
Öte yandan şu hakikatin de altını çizmeden geçmemeliyim; Bu durum; Sait Faik’in edebi kalibrede önemli ve nitelikli bir yazar sayılması gerektiği gerçeğini ortadan kaldırmaz.