Komşunuzu, iş arkadaşınızı, dostunuzu, arkadaşınızı ne kadar tanıyorsunuz?
Ya da onlar sizi ne kadar tanıyor?
Tanımaktan murat ne?
Musalla’da “İyi bilirdik” demek mi?
Ya da partidaş olmak mı?
Dönün çevrenize bir bakın!
Nasıl bir toplum olduk?
Teknoloji mi bizi bozdu, biz mi teknolojiyi bozduk?
Aslında her uzaklıkta bir yakınlık,
Her yakınlık da bir uzaklıktı.
Bir yaşam gailesiydi bizimkisi;
Ne yaşadığını bilmeden,
Ne yaşattığını sorgulamadan,
Öylesine bir hikaye…
Yazılan senaryoları oynuyoruz
Text yok,
Gölge oyunu…
Oscar’lık bir oyun çıkarırız.
Yani iyi oyuncuyuzdur aslında.
En iyi yaptığımız da oynamaktır zaten!
Hiçbir şey umurumuzda değildir,
Haberimiz de yoktur.
“Sahipsiz yaşamlar, yaşamsız sahipler”
Sahtelik diz boyu…
Aynı kültürün,
Aynı coğrafyanın,
Aynı toprakların,
Çocukları;
Birbirinin farkında değil…
Sanki herkes küs!
Suç aramıyor,
Suçluyu yargılamıyoruz.
Boş verin bütün olan biteni.
Egodan, benlikten uzak,
İçimizdeki “bizi” ortaya çıkarmalıyız.
Yani bir zamanlar olanı…
Tek çıkış kaynağımız da bu.
Velhasıl;
Uzakları anlatanlar,
Hikaye yazanlar,
Hikayeyi masala çevirip bizi uyutanlar,
Aklı sıra tarih yazmaya kalkanlar,
Bunu da senaryoya dökenler…
“Yenilgileri” başarı sayıp,
Toplama, bölme, çarpma yaparak,
Koltuklarına sımsıkı sarılanlar…
Artık yeter!
Bizi bozamayacaksınız,
Uyutamayacaksınız,
Oynatamayacaksınız,
Bizimkisi öylesine bir hikaye değil artık
Etrafımızdakilerin farkına varmaya başladık.
BU COĞRAFYANIN ÇOCUKLARI
Birbirlerinin gözlerinin içine bakmaya başladı.
Gerisini siz düşünün…