Milletçe birbirimize karşı saygının, sevginin, insanî münasebetlerin yeniden canlandığını görmek; acaba bir rüya mı, hayal mi yoksa gerçek mi olur, sizce?
Hani çocukluk günlerimiz vardır. Bambaşkadır o günler… Hatırladıkça hep iç geçiririz. “Ah! O eski günler!” Diyerek… Belki o zamanda da vardı acılar ama biz bilemiyorduk! Çocukça birbirimizle kucaklaşıyor, birbirimizden haberdar olmanın heyecanıyla sevgi türküleri söylüyorduk.
Her gün biraz daha derinleşen sevenler ve sevilenler dünyasından pırıl pırıl renkli fotoğraflar, her yerde teneffüs edilen sımsıcak hava, her yanda tüllenen derin bir şefkat ve merhamet vardı. Yürüyorduk kinin, nefretin bulunmadığı–bulunamayacağı günlerde...
Ümitlerimizi, beklentilerimizi bütün canlılığıyla içimizde duyarak öz benliğimizi saran bir büyü ile sevgi, saygı ve hoşgörünün istikametinde ümitle, durmadan koşuyor ve kendimiz olmaya çalışıyorduk. Ne güzeldi o günler!
Gün geçtikçe yaşlanıyor, acılar, kederler veresiye defteri gibi üst üste ekleniyordu. Usulca ve sessizce yitirdiğimiz günlerin bize iade edileceğini duymaya çalışır olduk ama heyhat! İlk önce babaannemim soğuk ecelle buluşmuş yüzünü görünce, kendimi hissettim tüm varlığımla…
Keşke veya eğer’lerle yaşanmıyor insan hayatı… Şayet yaşayabilseydi: “Keşke böyle bir ümit, hayal ve beklentilerimizdeki enginlik ve zenginliğiyle devam ettirebilseydik!” Diyecektim ama nafile! Ümit ve hayallerimizin çok çok gerilerinde kalmıştık artık!
Her şeyi iyimserlik ve hoşgörüye bağladığımız günler yerine; pusuda fırsat kollayan kin, nefret, öfke, bağnazlık, yobazlık sarmıştı dört bir yanımızı… Bir de aydın geçinip, karanlığında insanların yolunu karartanlar da olunca daha da sarpa sarmıştı hayatımız…
Ne kadar kötü duygular varsa; kötü tutkuları hortlatmış, gulyabaniler gibi her köşe başını tutmuştu. Sevgiye, hoşgörüye uzanan tüm köprülerimiz yıkılmıştı. Onlar arasındaki birlik ruhunu kesiyor, biçiyor, parçalıyor ve ulaşabildiği bütün gönüllere düşmanlık tohumları saçıyorlardı.
Yüreklerdeki ümitleri sarstı, insanların birbirine karşı güven ve itimadını yıktı, toplumun değişik kesimlerini birbirine bağlayan esasları parçaladı, dağıttı ve yerle bir ettiler. Neden üzülmeyeyim? Neden çocukluğumu aramayayım?
Hoş görün ama ben aranıyorum o çocuksu günlerimi… Hem kim anımsamaz ki çocukluğunu? Benimkisi de öylesine bir söyleşiydi işte! Selam ve muhabbetle…