Bugünkü yazımın konusu geçen yazımda ele aldığım ve bir yazarın “Tohuma Sahip Olan Hayata Sahip Olur” konusuna cevap vermek olacaktı ama güncel olması hasebiyle değiştirmek zorunda kaldım.
Değerli okuyucularım, gıdalar hakkında o kadar bilgi kirliliği, yanlış bilgiler, sansasyonel haberler var ki bu densizliği konu uzmanı olarak bizler dahi hayret ediyoruz. Ancak bu kirliliği artmasında önemli sebeplerden biri de MEDYA ORGANLARININ fırsat vermesidir.
Bir kalp doktoru gıdalara giriyor, bir avukat yorumlar yapabiliyor, bir tarihçi kasaplık yorumu yapabiliyor. Bu yorumlar daha çok hüküm niteliğinde de oluyor.
Son zamanlarda yine PALM YAĞI ile ilgili yorumlar hâkim dünya gündeminde. Bunların tamamı neredeyse palm yağının aleyhine ve de yapılan araştırmalarla ortaya konmuş görülüyor.
Palm yağı tüm bitkisel yağlar gibi Palm bitkisi kaynaklı yağlardan biridir. Bu bitki tropik (yağışlı ve sıcak) iklimlerin bitkisi olduğu için daha çok Uzak Doğu (Malezya, Endonezya), Batı, Orta Afrika da yetiştirilme alanı bulur.
Palm yağı da tüm bitkisel yağlar gibi sıvı olarak elde edilir. Soğuk presle veya ısıl işlem ya da kimyasal muamele (hekzan gibi) görmemiş ise zararlı değildir ancak ihtiva ettiği yağ asitleri veya bazı maddeler gereği zeytinyağı veya aspir yağı kadar kaliteli değildir.
Aslında tüm bitkisel yağlar ısıl işleme veya kimyasal işleme tabi tutulmuşsa, orijinalliği bozulur. Ancak bu bozulma Palm yağında diğer bitkisel yağlara oranla daha fazladır. İşin özü budur.
Avrupa Gıda Güvenliği Kurumu (EFSA) yağlarda ve gıdalarda yaptığı araştırmalarda Palm yağı ile cips, bisküvi, kek, kakaolu krema ve margarinlerde yüksek oranda zararlı yan ürünler tespit etmiştir.
Peki tüm gıda sektörü neden palm yağı kullanır. Ucuzdur da onun için. Öyle de bu işlerin bir de ekonomik boyutu vardır ve buna göre gıdalarda hammadde olarak aynı işi gören muadilleri kullanılır.
İşin bir diğer boyutu da gıda zararlılarının etkisi sadece Palm yağından kaynaklansa bünye bunu talere edebilir denilmektedir. Ancak birçok zararlı bir araya gelirse o zaman üzerinde dikkatle durulmalıdır.
Bence bu işin başka bir boyutu da YAĞ BARONLARIDIR. Dünya da tüm bitkisel yağların ticareti belli başlı 1-2 şirketin elinde olmasıdır. Bunlar Amerikan firmalarıdır. Palm yağının devreden tamamen çıkması, diğer bitkisel yağların dünya ticaretinde tavan yapması anlamına gelir ve bundan da en büyük zarar Türkiye görür. Yaklaşık 2.5 milyar doları bulan bitkisel ham yağ ithalatımız, fiyat artışları ile daha yukarılara çıkabilir.
Bir kaygım da Palm yağının çoğunlukla Malezya ve Endonezya gibi iki İslam ülkesinde üretim alanı bulmasıdır ki, bu da işin bir başka boyutudur. Palm yağı ile ilgili olarak Tarım Bakanlığı üzerine düşeni yapmış, işi bilimsel çalışmalara bırakmıştır. Doğrusu da budur, bekleyelim görelim.
Tüm bunlarla birlikte yapılması gereken yağlar ve gıdaların mümkün olduğunca işlenmemiş veya az işlenmiş olarak tüketilmesidir. Bunun yanında yerli kaynaklarımızı kendimize ait olan yağ bitkilerinin üretiminin artırılmasıdır. En önce kaliteli yağ içeren zeytin ve aspir bitkilerinin üretiminin arttırılması için yeni üretim politikaları geliştirilmeli, en önemlisi de yerli kaynakların potansiyel değerlerini ortaya koyarak dışarıya verilen döviz azaltılmalıdır.
Sağlıklı ve doğru beslenme için kalın sağlıcakla.