Geçenlerde bir toplulukla bir araya geldik. Sohbetler edildi, çaylar içildi ve sıra tanışmaya geldi.
Arkadaşlar sağ taraftan kendini tanıtmaya başladı. Biri, "Viyana doğumluyum, Almanya'da Eyüp Sultan Camii'de imamlık yapıyorum" dedi.
Bir diğeri, "Avusturya doğumluyum, ilahiyat okudum, şimdi ikinci üniversitemi okuyorum" dedi.
Başka bir arkadaş, "Bursa'da yaşıyorum, siyaseti bitirdim, ilahiyat okuyorum" dedi.
Diğerleri de bu arkadaşlar gibi iki üniversite okuyan veya çok iyi kariyer noktalarına ulaşan, çoğu gencin hayali olan imamlık, siyaset, mühendislik gibi meslek dallarını yapan veya okuyan kişilerdi.
Sohbet muhabbet bitti ve o kulvardan ayrıldık.
Ertesi gün tanıştığım kulvardan bir arkadaşıma bahsettiğimde, bana şu sözleri söyledi: "Hayat işte, kimilerine kader daha güzel ve farklı fırsatlar sunuyor." dedi ve tartışmaya başladık.
Bu arkadaşım lise mezunu, başarı elde edememiş, hayatında hiçbir şeyi elde edememiş, her zaman elindeki fırsatları kaçırmış, hayattan beklentisi olmayan, hatta yerde bir dolu çanta para bulsa ayağıyla tekme vuracak bir kardeşimiz.
Kendisine, "Neden böyle düşünüyorsun?
Hayatta herkesin imtihanları farklı olur." diyerek sözlerime başlamış olsam da pek fazla aynı noktaya varamadık.
Sözlerine şöyle başladı, "Bu hayatta her şey para ve makama dayanır. Şayet çok param olsaydı, özel üniversitelerde okur, özel dersler alırdım ve hukuk okurdum. İki ihtimal var; ya iyi bir hukukçu olur, avukatlık yapardım ya da iyi bir savcı olurdum. Çok zengin olsaydım, daha iyi bir kulvarda arkadaşlıklar kurar, kendimi ona göre geliştirirdim. Zengin olsaydım, yurt dışına çıkar, insanların yaşam tarzlarını gözlemlerdim. Şayet zengin olsaydım, her gün anne ve babamdan, liseli yıllarımda her sabah evden çıkmadan önce bana harçlık vermiyorsunuz demezdim. Anne ve babamın kalbini kırmazdım. Zengin olsaydık, liseli ve ilkokullu günlerimde arkadaşlarım kantinde bir şeyler yiyip içerken onları izlemezdim" dedi.
dedi, dedi, dedi….
Anladım ki bu güne kadar anlattıklarını ne ben anlamışım ne de o anlamış. Derken, önümüze bir çocuk atladı ve iki ayağından yürümekte zorluk çekiyordu.
Döndüm, "Bak, çocuk yürümekte zorluk çekiyor.
Bir de onun penceresinden fotoğrafı parçalayıp bak." dedim.
Ve sözlerin tükendiği yerde kalakaldım.