Bugünlerde yaşadığımız sorunların bir benzerini 2005-2006 yıllarında da görmüştük. Farklı bir cenahtan geliyor görünse de “siyasi irade”yi devirmeye yönelik gelişen hareketlenmelerdeki “yapısal” benzerlikler dikkat çekiciydi.
Sözgelimi o dönemtelevizyonlarda arz-ı endam eden ve benim de sık sık eleştirdiğim bir akademisyen, Konya kitapçılarında AK Parti iktidarı öncesi sık sık oturup sohbet etmemize karşın, hakkında yazdığım bir paragraflık (yaklaşık 20 satır) eleştiriyi cevaplandırmak için üç sayfa yazı yazıyordu. Bu normaldi, normal olmayan yazdığı üç sayfanın her yerini dolduran o “ışık evleri”, “Fethullahçılık” vb. ibarelerdi.
Bunlarla suçluyordu beni akademisyenimiz, bu cemaatle herhangi bir bağımın olmadığını bilmesine rağmen bunu yapması garibime gitmişti. Ama o dönemde, o hareketlenmeler içinde yer alan hemen herkesin hep benzer “enounce”larla hareket ettiğini görüyorduk. Açıkça yazalım: Ergenekon davasına giden yolda “darbecilik”le suçlananların dillerinde ve sözcelerindeki (enounce) bu yapısal özdeşlik dikkat çekiciydi.
Günümüze gelelim. Konya Barosu Başkanı Fevzi Kayacan’ın yaptığı açıklamada da yer alan benzeri bir yapısal özdeşlik zinciri bulgulamak mümkün, elbette bu yapısal özdeşliğe katılan öznelerin konumsal farklılıklarını ıskalamıyoruz. Bu “yapısal özdeşlik”in bazı unsurlarını sıralayalım: “…uluslararası arenada ülkemize otoriter bir görüntü verdiği…”, “…temel hak ve özgürlüklere ciddi tahribatlar verdiği…” vb.
Ergenekon sanıklarının sözcelemlerinde (enouncement) tekrarlanan unsurlar elbette bunlardan farklıydı, lakin belli bazı sözcelerin farklı öznelerce aynı sıklıkla tekrarlanıyor oluşuydu asıl sorun, yani uğraştığımız yapısal özdeşlik sorunu. Bunun bir gri propaganda teknik ve taktiği olduğunu ve bu tür gri propaganda teknik ve taktiklerini ise ancak semptomatik okuma usulleriyle çözebileceğimizi söylememe bilmem gerek var mı?
Peki, Fevzi beyin açıklamasındaki semptomların işaret ettiği nedir? Tekrarlandığını iddia ettiğimiz sözceleri kullanan diğer özneler kimler? Onların bu sözceleri kullanma frekansı nedir? Yaklaşık bir-bir buçuk yıldır, bir kısım sol/liberal aydınlarla birlikte “cemaatçi”likleriyle maruf bir kesimin diline pelesenk ettiği, yer yer Washington Post, CNN International, Alman ve İngiliz gazeteleriyle de ortaklaşa istimal ettikleri bu sözcelerin anlamı nedir?
Hem bu sözceler gerçeklikte neye tekabül ediyor? Yani, sözgelimi Richard Sennett, AlexandrKojeve vb. “otorite” konusunda felsefi-sosyolojik çözümlemeler üreten teorisyenlerin söylediği gibi, “otoriter” olduğu iddia edilen kişiye “otoriter” denebilmesi imkansızken böyle bir “sözce”yi istimal etmek mümkün mü? İngiliz, Alman, Fransız, Amerikalı adam rahatça, herhangi bir “otoriter baskı” korkusu taşımadan, ağzını doldura doldura bu lafızları kullanabilir, bunu anlarım; peki ama aynı korkusuzlukla, aynı şekilde ağzını doldura doldura bir Türk, otoriter bir rejim altındayken konuşabilir mi? Ama konuşuyor! Yani otoriter adam o kadar otoriter ki ona rahatça otoriter diyebiliyorsunuz! Söylediğiniz sözlerin “yaşanan gerçeklik” karşısında herhangi bir kıymet-i harbiyesinin olmadığına delalet etmez mi bu? Boş verelim bunu. Bu kadar açık bir mantıksal açmaza baro başkanlığı yapacak düzeydeki bir avukatın düşmesi hayra alamet bir durum mu diye soralım sadece. Bence değil!
Sanırım Fevzi beyin açıklamasının kodlarının nasıl çözüleceğine ilişkin epey bir veri elde ettik. Bu açıklamanın kodları hayra alamet olmayan bu durumun düşünülmesiyle açığa çıkarılabilir ancak.