Paramızın yettiği, bizi pazarda markette mahcup etmediği, bitmediği günler vardı. Şimdi paranın en hazin günlerini yaşıyoruz. Ne onun alım gücü var, ne de yettiği bir hal…
Biz bunları hak edecek ne yaptık diye, biz bunları hak etmedik diye başlayan cümleler de dilimizden düşmüyor!
Bir zamanlar paramızın yettiği günler yaşardık.
Ne günlerdi o günler! Hey gidi günler hey diye andığımız günlerdi.
Elimiz kolumuz dolu-dolu evlerimize vardığımız, çoluk çocuğun neşeyle etrafımızı sardığı günlerdi.
O günler cebimizdeki paranın yettiği, arttığı kenara birkaç kuruş koyabildiğimiz günlerdi.
Rahmetli Demirel, benim memurum, benim işçim, benim çiftçim, benim köylüm, benim emeklim dediğinde insanların gözleri dolardı.
Rahmetli Özal ve rahmetli Erbakan döneminde yüzde yüz zam görmüştü maaşlar.
Müjde denilen kavram, o günlerde anlam kazanmıştı!
Şimdiki müjdeler üfürükten teyyare…
Müjde diyorlar, bakıyorsunuz lafı güzaf!
Arkası yok!
Müjde diye başlayan kelamlar “–ecek” ve “-acak” diye bitiyor!
Cebimizdeki para eriyor, pazara yetip artan o yüz liralar, pazardan iyi kötü insanı boş döndürmeyen 50 liralar yalan oldu!
Enflasyon farklarının dahi müjde olduğu bir dönemden geçiyoruz! İndirimler müjde diye sunuluyor!
Paranızın yetmediği günlerin, yetişmediği günlerin, hiçbir derde derman olmadığı günlerin kibarca laf salatası olduğu müjdeler bunlar.
Ne pazarda geçiyor, ne markette! Ne kirayı ödüyor, ne de elektrik ve doğalgaz faturasını!
*****
Gönlümüzden geçeni diye, gönlümüzden geçen bu değildi diye başlayan cümleleri bilmeyen var mı?
Size verdiğimiz ücretler, maaşlar yetmeyecek, yetse de elinize geçmeden zamlarla biz verdiğimizi siz o zammı almadan geri alacağız babındaydı!
Merak etmeyin enflasyona da ezilmeyeceksiniz, ezdirmeyeceğiz diyorlardı. Bu cümleler temcit pilavına döndü. Benzer laflar ve cümleler bu minval üzerine konuşanların diline pelesenk oldu.
Ağabeylerimiz ağızlarının çalımından ne diyecekleri belliydi zaten diye anlatırlardı!
Hatırlarsanız yüzde iki buçukları, üç küsurları müjde diye yazan kıymetli basınımız, paramızın yettiği geçmişte kalan o yılları da yazmış, o yılları da yaşamıştı. Tek yapması gereken karşılaştırmaydı! Ne yaparsınız, hafızayı beşer işte!
Rahmetli Özal döneminde, Temmuz zammı yüzde yüzün üstünde oluverince, memurlar, gitti altın aldı, bilezik aldı hanımına…Alman Markı fiyakalı bir paraydı, birkaç yüz mark alındı, o Marklar itinayla yerleşti birçok cüzdana…
Paranın para ettiği, bayağı bir şeylere yettiği günlerdi!
Nasıl mı?
En azından birkaç ay rahat bir nefes aldık denen aylar yaşanırdı. Maile dışarıda birkaç sefer yemek yenebilirdi mesela…
Kuruşlar geçerliydi pazarlarda.
Üç kilosu bir liraya patlıcan da aldı insanlar, domateste, salatalıkta, hatta biberde. Bunlar çok değil 3-4 yıl öncesindeydi. Pandemi belası yoktu, dolar ve altın bu kadar şımarmamıştı. Yıkılmadık ayaktayız diyebiliyordu insanlar! Şimdi yıkılan yıkıldığı yerde yığılıp kaldı. Ne gören var, ne de ne oldu diye başına gelip soran!
*****
Paranın para etmediği, hiçbir şeye yetmediği günlerin tam ortasındayız! Enflasyon yalancı ve gerçek diye ikiye ayrıldı. Dörde beşe ayıranlarda yok değil.
Her şey ortada. Paramız yetmiyor!
O meşhur güncelleme kavramı, söz konusu para olunca ortalarda yok!
Arkadaş kayıp!
İzinde mi, tatilde mi?
Bilen yok, adını anan yok!
Mevzu fiyatlar olunca, her neredeyse bulunup getiriliyor!
Deniyor ki, şunları, şunları güncelledik!
Ya bizim yetmeyen paramız ne olacak?
O ne zaman güncellenecek?
Muhtemelen Temmuz’da….Daha önce dile gelmesi, ele alınması, gündeme getirilmesi söz konusu dahi değil!
Temmuza kadar, Nisan var, Mayıs var, Haziran var! Yetmeyen para, paranın yettiği günlere ulaşıncaya kadar, kavuşuncaya kadar, günler, haftalar ve üç tane de ay geçecek!
Eksiği değil, fazlası olan bir süreç!
*****
Paramızın alım gücünün kalmadığı ve hiçbir şeye yetmediği acayip, oldukça garip, anlatılmaz yaşanır günlerin tam ortasında oldukça şaşkın bir şekilde kalakalmış durumdayız!
Ne karar var alınan, laftan ibaret ağzımıza bir parmak bal diye çalınan!
Tevatürü bol, rivayeti muhtelif!
Bir hayli gösterişli, bir hayli iddialı ve cafcaflı bir kavram var gündemimizde!
Adı, Güncelleme!
Bizler hariç yüzünü güldürmediği yok!
Güncelleye-güncelleye güncellemeye doyamayanlar onu yere göğe sığdıramıyor!
Akaryakıt güncelleme rekorları kırıyor! Elektrik öyle bir güncellendi ki, öyle bir çarptı ki, çarpıldığımız yerden kıpırdayacak halimiz yok! Et güncellendi, süt güncellendi, yağ güncellendi, un ve şeker güncellendi! Sebze ve meyve güncellendi! Kiralar güncellendi!
Güncelleme asgari ücrete yok, emekliye yok, parası pul olana yok, işsize yok, iş arayana yok, cebimizde olup da, hiçbir şeye yetmeyen paramıza gelince yok!
Güncelleyin paramızı, gün paramızın yettiği güne dönüşsün!
Deniyor ki…Temmuz’a kadar sıkın dişinizi! Millet dişini öyle bir sıktı ki, dişler sizlere ömür! Artık sıkacak dişte kalmadı, görecek düş de!
*****
Şimdi maaşını ve ücretini alan, bu para neye yetecek, hangi derde deva olacak diye başlıyor kara kara düşünmeye!
Kısa günde kırk kere market market dolaşıyor insanlar.
Para yetmiyor!
İki fatura etmiyor!
Ete, süt ürünlerine, yağa ayaklar gitmiyor! Gidemiyor!
Geldik Mart’ın sonuna, Nisan ayı Ramazan ayı! O zaman, bu zaman, eli kulağında Ramazan! Tam da paramızın yetmesi gereken bir zaman!
Var mı bizleri bir gören, bir duyan, bir anlayan?