Uzun uzun zaman önce memleketin birinde, güreşe meraklı güreşçileriyle meşhur bir şehir varmış. Şehir Sultanın tertiplediği müsabakalarda birinciler çıkaran Başpehlivanlarıyla ünlü bir şehir olunca güreşe meraklı olan güreşmeyi, güreş tutmayı, güreş seyretmeyi, güreş konuşmayı çok seven de bir ahalisi varmış.
Bu şehirde pehlivanlığa çok meraklı, sülalesinden de pehlivanlık yapan insanların olduğu bir adam yaşarmış.
Güreşin bütün tekniklerini oyunlarını say desen ezbere bilirmiş amma iş meydana çıkmaya kaldığında bir türlü şansızlık yakasını bırakmazmış.
Oturduğu mahallenin ileri gelenleri, evladım demişler, sen gel bu güreş işinden vazgeç, olmuyor, her seferinde yeniliyorsun. Bir günden bir güne galip geldiğini görmedik, işitmedik. Bilgin iyi, ağzın iyi laf yapıyor.
Hadi kendi mesleğini yapmıyorsun, Cazgırlık yap, güreş heyetinde yer al. Bu inadın hoş değil demişler.
Yenilen pehlivan güreşmeye doymazmış derler ya…
Bizim Pehlivanda, mutlaka bir gün yenebileceğim bir rakip karşıma çıkacak, yenile yenile yenmesini öğreneceğim der, ümidini bir sonraki güreşe bırakırmış.
Her kaybettiğinde de..
Şans işte…
Şansızlık yakamı bırakmıyor.
Geçen az kalsın kazanıyordum. Son anda ne olduysa yine kaybettim.
Olacak bu iş…
Galip gelmeden bu minderden ayrılırsam gözlerim açık gidecek diyormuş.
Benim diyormuş taraftarım yok, sevenim yok, alkışlayanım yok, destekçim yok, kaybetmemde ondan galiba diye kendi yakasına küsüp oturuyormuş.
Pehlivan kaybettikçe, daha sinirli oluyor, sağa sola sarıyor, bir şey diyene ağzına ne gelirse söylüyor, insanların üzerine yürüyormuş.
İnsanlar bülbülün çektiği dili belası demişler. En azından bülbül güzel ötüyor, bunun suratında meymenet yok. Güler yüz yok, bir çift tatlı söz yok. Güreşi kaybetti mi, adamın kavga etmediği kimse yok.
Pehlivan yine çıkmış meydana…
Rakibine göre daha boylu poslu imiş amma. Güreş bu. Boya posa aldırır mı? Güreş başlamış
İnsanlar hemen konuşmaya başlamışlar.
Yemin olsun yine yenilecek bu…
Yenile yenile yenilme şampiyonu olacak!
Surata bak, surata…
Beş karış…
Yüzünden düşen bin parça..
Kimseye selam verdiğini, hatır-gönül yaptığını bilen de yok, duyan yok.
Böyle bir pehlivanı seyirci neden sevsin?
Bak göreceksiniz yine yenilecek!
Böylesi minderden galip çıkmasın zaten…
Bıraksın o zaman zaman güreşi…
Bırakamaz demişler.
Nedenmiş o?
Bak kaybetmek üzere…
Adam bu işi kendine meslek edinmişse nasıl bıraksın?
Ahali böyle konuşurken, Pehlivanın rakibi, güzel bir hareketle, kaldırmış pehlivanı, vurmuş sırtını yere.
Ahali karşıdan bağırmaya başlamış.
Yirmi yıldır ha bir seferde galip gel arkadaş!
Galip gelmeyi unut, bırak artık bu işi, daha nasıl anlayacaksın kazanamayacağını diyorlarmış.
Pehlivan canı sıkkın bir şekilde ayrılmış minderden.
Sevdiği bir kız varmış. Akşam eve vardığında, anasına konuyu açmış.
Anası da, iyi düşünmüşsün demiş, seni başgöz. etmenin vakti geldi de geçti bile…
Anacağızı varmış kızın evine bir ağız yoklayayım diye.
Kızın anası, ahretlik demiş, benim kızında senin oğlunda gönlü vardır bilirim. Kaç kişi istedi, kimselere varmadı. Çağırayım diyeceklerini sende duy demiş.
Biraz sonra kız gelmiş Pehlivanın anasının elini öpmüş, karşısına oturmuş.
Kız tek bir şartım var demiş, Pehlivanlığı bırakacak, bundan sonra bütün güreşlerini kazansa da, memleketin birincisi olsa da, razılığım yoktur.
Bu şehrin en iyi Terzisi oydu. Dönsün işinin başına, açsın yine dükkanını, varayım oğluna demiş.
Kadıncağız sevincinden uçarak gelmiş eve…
Pehlivan ne dediler demiş, kabul etmedi yine değil mi?
Etti oğlum demiş, etti demiş, yalnız bir şartı var. Dükkanını açsın, terziliğe başlasın Pehlivanlıktan vazgeçsin diyor.
Olmaz demiş Pehlivan, ben hayatımı bu işe adadım.
O güne kadar sakin anası bir anda kızmış ayağa kalkmış.
Sana yazıklar olsun demiş. Bütün şehir seninle alay ediyor. Yenilmelere doyamadı diyor. Bir tane arkadaşın, dostun kalmadı etrafında, herkesi kırdın-döktün. Baban kahrından öldü gitti. Yine anlamadın. Pehlivanlığa devam edersen, analık hakkımı helal etmiyorum işte o kadar demiş, çarpmış kapıyı çıkmış.
Pehlivan, son bir güreş yapayım öyle bırakayım diye kendince bir karara varmış. Evden dışarıya çıkmış, bir kahvehaneye varmış. Kendine bir kahve söylemiş. Oturduğu sedirin karşısına bir adam gelip sorgusuz sualsiz, selamsız sabahsız oturmuş.
Sen şu yenilmelere doymayan Pehlivan değil misin?
Evet demiş o Pehlivan benim.
Memlekette o kadar meşhur oldun ki, namın Sultanımıza kadar ulaştı. Senin esas mesleğin ne?
Terzilik demiş Pehlivan. O işi hiç yapmaz mısın? Arada kıramadığım müşteri geldiğinde istediği esvapları dikerim tabi demiş.
Bana da birkaç esvap diker misin?
Ne zaman?
Bugün başlasan olur. Para konusunu düşünme, kim ne veriyorsa on katı. Üç gün sonra, bir kervan gelecek. O zamana kadar vaktin var.
Pehlivan benim demiş yarın bir güreşim vardı amma…Ben anlamam demiş adam. Güreşi bırak, işine bak.
Pehlivan açmış dükkanını…Almış iğnesini ipliğini, başlamış esvapları dikmeye…
Esvapların birini bitirmiş, ikinci esvaba geçmiş ki, dükkan kapısında biri görünmüş. Pehlivan demiş, tam da yeneceğin, şeytanın bacağını kıracağın bir rakip var. Bırak şu işini gücünü, gel şu güreşçiyi yen de namın yürüsün şehirde.
Pehlivan her şeyi olduğu gibi bırakmış. Dükkanı kilitleyip güreşlerin yapıldığı yere gelmiş güreş kısbetini giymiş çıkmış meydana. Ne görsün karşısına rakip diye gelen Pehlivan ona esvapları sipariş eden adam değil mi?
Cazgır bağırmaya başlamış;
“ Pehlivan…Pehlivan…İşte meydan…”
Pehlivan durun demiş, şu andan itibaren, güreşmeyi bırakıyorum. Arkadaşı hükmen galip ilan edebilirsiniz. Ne olmuş, neler olmuş, neden bu işten vazgeçmiş, kimse bilememiş…
Şehir şehire, ahali ahaliye, Pehlivan Pehlivana, güreş güreşe, minder mindere benzer…
Her kıssa bir ibret vesikasıdır anlayana, dinleyene. Ne kimse alına, ne gönül koya, ne incine, ne darıla…
Sürçü lisan eylediysek affola…
Bir başka sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah.