Yeni yönetim, yeni hoca, yeni oyuncular, yeni heyecanlar ve yeni umutlar derken sil baştan başladığımız yepyeni bir sezonu açtık. Perde aralandı ve artık sahnedeyiz. Şöyle döndüm bir geriye baktım da nerdeyse üç aydır köşe yazısı bile kaleme almamışım. İşin özü şu ki özledim, özledik, özlemişiz. Ve nihayet hasret bitti de statta yerlerimizi aldık. Umarım Fair Play adı altında olgun, keyifli, heyecanlı, başarılı ve dostça müsabakalar ve tribünler izleriz. Turnuvada yer alamadığımız ve geride kalan Dünya Kupası’ndan sonra en çok da buna ihtiyacımız var. Neyse konuyu çok felsefe noktasına getirmeden, dağıtmadan derli toplu biz de siftahımızı yapalım. Bazı şeyler değişti değişmesine de yine de kilit noktalarda zihniyet aynı gibi bir görüntü, duruş var. En azından ben öyle sezinliyorum. İlk haftadan, özellikle de üç puan aldığımız bir maçın hemen ardından olumsuz konuşmak istemiyorum. Biraz zaman vermek, izlemek, takip etmek, kadı kızında da kusur var misali bazı şeyleri görmezden gelip süreci hep beraber gözlemleyeceğiz. Takım daha hazır değil. Daha doğrusu hazır olan futbolcunun sayısı bir elin beş parmağını geçmez. Elbette ilk haftaların rehaveti de var. Hazırlık maçlarında umut veren takım, Erzurum karşısında iki farklı skor üstünlüğünü koruyamadı. Lakin sonuca gitmesini bildi. Lige yeni çıkmış takımlar mutlaka maça asılır, bu sebeple az daha kaybedebilirdik. Tecrübeliyiz, bu yüzden de kazanmasını bildik. Kaybetme kazanma konusu demişken Uğur Demirok’un altını kırmızı kalemle çiziyorum. Kanımca bu sezon Konyaspor’un yaptığı en iyi işlerden biri bu oldu. Demirok kısa sürede taraftarla da çok iyi özdeşleşecek ki her ne kadar iki gol atmış olsa da Yatabare konusunda ilerisi için hâlâ benim kafamda soru işaretleri var. Takımı ipten aldığı için minnettarız. Bunu söylemeden de geçersem ayıp ederim. Ve Traore’ye de yine, yeniden aramıza hoşgeldin diyelim. Umarım sağlığına kavuşmuştur ki ona bu takımın ihtiyacı var. Ona ihtiyacımız olduğu kadar Skubic’e de ihtiyacımız var. Erzurumspor kalecisi Hakan’ın kurtardığı değil de Skubic’in kaçırdığı bu penaltıyı çok arayabilirdik. İyisin ama biz senden çok daha iyisini bekliyoruz. Tıpkı Jahovic’ten beklediğimiz gibi. Ah Jahovic vah Jahovic diye derin bir iç çekiyorum. Hırslısın, azimlisin, yeteneklisin belki de ama artık meşin yuvarlığı ağlarla buluşturarak sonuca gitmeli, skora katkıda bulunmalısın. Saha içerisindeki kriz yönetiminin üzerinden başarıyla kalkarsan bu taraftar seni ömür boyu unutmaz. Ve Volkan Fındıklı diyor, yutkunuyorum. İlk yarı güzel oynasa da ikinci yarı aynı performansı ortaya koyamadı. Haklı olarak da vakti zamanı geldiğinde hoca oyundan aldı. Aldı almasına da oyundan çıkarken yuhalamak da ne oluyor bunu anlamlandıramadım. Her ne olursa olsun bu şehir için, bu takım o forma için ter dökmüş bir adama bunu yapmak yazıktır, günahtır, ayıptır. Bize yakışmadı. Geçtiğimiz sezonlarda da bu ve buna benzer bazı hatalar yapılmasına rağmen ders almıyoruz. Kendimizi toplamalı, ayrıştırıcı değil birleştirici olmaya özen göstermeliyiz. Volkan’dan bunu yapanlar adına ben özür diliyorum. Sabreden derviş, muradına erermiş.
**
Değinmeden edemeyeceğim. Bundan birkaç hafta önce Nalçacılılar çatısı altında tribün faaliyetlerini sürdüren 1922 Konyaspor Taraftarlar Derneği ve Maraton Nalçacılılar Grubu’nun basın yemeğine Sayın Ufuk Dişbudak tarafından davet edildim. Takıma yıllarını vermiş tecrübeli abiler ve heyecanlı gençlerle güzel bir akşam geçirdik. Sağosunlar, varolsunlar. Stada girişte el konulan bozuk paraların Lösev’e gitmesi konusunda çalışma yapmışlar ve bizzat Lösev ile görüşerek böylesine güzel bir projeyi kulüp ile birlikte hayata geçiriyorlar. Ayakta alkışlıyorum. Kalbi şehrinin takımı için atan tüm güzel yürekli insanlara selam olsun.