Peygamberimizin isimleri

Mustafa Balkan

Mustafa Âsım Köksal hocamızın on sekiz ciltten oluşan ve son derece güzel bir Türkçe ve akıcı bir üslûbla kaleme aldığı İslâm Tarihi kitabı var.

Geçtiğimiz Mart ayında Ankara Bağlum Kabristanı’ndaki kabrini ziyaret ederek pâk ruhlarına Fatihalar göndermiştik. Madem ki Mübarek Üç Aylar gemisinde yolculuk yapıyor ve Kutlu Doğum Haftası’nı idrâk ediyoruz, o halde güven toplumu oluşturmak, erdemli ve ahlâklı bir toplum meydana getirmek için yeni bir medeniyet neden tasavvur etmeyelim ki.

Dünyanın, İslâm coğrafyasının, özelde Müslümanların ve genelde bütün insanlığın ortak sorunlarının başında iman ve ahlâk gelmiyor mu?

Merak bu ya…

İslâm Tarihi’ni rasgele açtığım sayfada “Peygamberimizin İsimleri” karşıma çıktı.

Peygamberimiz buyurmuşlardır ki “Benim, bir takım isimlerim vardır:

Ben, Muhammed’im.

Ben, Ahmed’im.

Ben, Mâhîyim ki, Allâh, küfrü, benimle yok edecektir.

Ben, Hâşîr’im ki, insanlar, Kıyâmet günü, benim izimce haşr olacaklardır.

Ben, ‘Akıb’im ki, benden sonra peygamber yoktur.”

Ben, rahmet Peygamberiyim.

Ben, savaşlar Peygamberiyim.”

Peygamberimiz, Kur’ân-ı Kerîm’de dört kerre Muhammed ismi ile, bir kere de, Ahmed ismi ile anılır.

Muhammed: Övülmeye lâyık hasletleri çok olan:

Ahmed de; en çok övülen veya en çok hamd ve şükr eden, ya da, bu hasletlerle anılan zât mânâlarına gelir.

Peygamberimiz, en çok Muhammed ismiyle anılırdı.

İmam Kastalânî, Peygamberimizin sıfatları olan bu isimlerden bir haylisini, kitabına alfabetik sıra ile kayd etmiştir.

İbn. Fârissüllugavî de, Peygamberimizin isimlerinden yirmi üçünü şöyle sıralamıştır:

Muhammed, Ahmed, Mâhî, Hâşir, Âkıb, Mukaffî, Nebiyyürrahme, Nebiyyüttevbe, Nebiyyülmelâhım, Şâhid, Mübeşşir, Bedr, Dahûk, Kattâl, Mütevekkil, Fâtih, Emîn, Hâtem, Mustafâ,, Resûl, Nebî, Ümmî, Kusem (Bütün iyilikler kendisinde toplanmış olan).”

 

***

Hicret, bütün peygamberlerin hayatında yer aldığı üzere bütün insanlığın kurtuluşu için gönderilen en son peygamber olan Muhammed Mustafâ (sallallahu aleyhi vesellem) Efendimiz’in hayatında vuku bulmuş önemli bir göçtür.

Peygamberimizin Hz. Ebû Bekir (r.anh) ile birlikte Mekke’den ayrılıp Medine’ye neden, niçin, nasıl ve kimlerle hicret ettiğini elbette önemli.

Peygamberimiz hicrette bile sebeplere dayanarak ve tedbirini alarak Mekke’den ayrılmıştı. Hicretin sebepleri arasında bilindiği üzere Müslümanlara yönelik olarak Resûl-ü Ekrem Efendimizin Taif dönüşünde müşriklerin zulmü artmış ve can ile mal güvenlikleri tehlikeye girmişti. Hatta Yâsir ve ilk İslâm kadın şehidi olan Sümeyye işkenceyle öldürülmüş ve Bilâl-i Habeşi büyük zulüm görmüştü. Bunun üzerine ilk Hicret, Peygamber Efendimizin izniyle Habeşistan’a yapılmıştı. Aralarında Hz. Peygamber’in kızı Rukiye, Zûbeyr b. Avvâm ve Musâb b. Umeyr gibi meşhur kişilerin de bulunduğu ilk gruptan sonra ikinci grup ve diğer gruplarla bu sayı sekseni geçmişti.

Peygamberimiz hicret hazırlıklarına Hz. Ebu Bekir’in evinde başlanmış ve uzun yolculuğa dayanıklı develerden satın alınarak beraberce gizlice arka kapıdan çıkarak Sevr Mağarası’na sığınmışlardı. Hoca Ahmed Yesevî’nin çokça dillendirdiği o meşhur “yâr-ı gar” yoldaşlığı da bu mağarada başlayacaktı. Müşrikler mağara önüne kadar geldiğinde Hz. Ebu Bekir korkacak, hüzünlenecek ve endişeye kapılacaktı. “Korkma! Yâ Ebu Bekr Allah bizimle” sözü, Ebu Bekir’i teskin edecek ve güvercin yuvası ile örümceğin ördüğü ağ birbirleriyle “yâr-ı gar” olan iki yol arkadaşını Allah’ın izniyle koruyacaktı. Âlemlere rahmet olarak gönderilen İki Cihan Güneşi, Hz. Ebu Bekir ile birlikte üç gün kaldıkları o mağarada Mekke’den ayrıldığı için hüzünlendiğinde, Cebrail gelecek ve Kasas Sûresinde geçen Mekke’ye tekrar döneceklerine dair müjdeyi Hz. Peygamber’e bildirecekti.

Allah tarafından kıyâmete kadar korunmasına rağmen insan peygamber olarak Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimiz, Hicret yolculuğuna çıkmadan önce ve sonrasında hep sebeplere dayanarak hareket edecek ve tedbirini alarak yola öyle çıkacaktı. Hatta Ebu Bekir’e, satın alınan o devenin parasını da ödeyecekti.

Buradan alınacak iki kıssa var. Her şeyde sebeplere dayanmak ve düşman karşısında, uzun bir yola/yolculuğa çıkılacağında her türlü tedbiri önceden almak.

 

AZİZİM DİYOR Kİ…

Güven toplumu, edepli ve ahlâklı toplumun temelleri insan Peygamberi tarafından yavaş yavaş atılıyordu. Çünkü Peygamberimiz edeb ve güzel ahlâk bakımından eşsiz bir şahsiyetti.

Çünkü O, “Ben, ancak, Ahlâkî faziletleri tamamlamak için gönderildim” buyurmuştur.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.