Pİ SAYISINI BİLMEYEN LİSELİLER VE MUSTAFA DEDE

Prof. Dr. Fikret Akınerdem

Bu günler sevgi, şefkat ve muhabbete en çok ihtiyaç duyduğumuz günler olarak zihnimde yer ediyor. Bu nedenle halkın arasına girmeyi seviyorum. Yaşlısı-genci, fakiri-zengini, kariyerlisi-kariyersizi; çok şey anlatıyor, toplumu analizde yardımcı oluyor. Bunun için en önemli araç toplu taşıma. Yakın mesafelere yürüyorum, uzun mesafeler için genelde toplu taşıma kullanıyorum. Bu bana arabayla trafikte olmamdan daha çok güven veriyor, en azından şoför kırıntılarından da kurtulmuş oluyorum.

Tramvaydayım. Yanımda orta yaşlı efendi bir adam, karşımda iki öğrenci oturuyor. Birkaç durak sonra binen 16-17 yaşlarında 4 hayta tramvayın ön tarafındaki boşluğa uzandılar. 2 durak sonra da yaşı 80’i aşmış bir çift biniyor. Hanım abla durgun, dede canlı, her halinden oldukça sevecen, konuşkan ve sempatik olduğu belli. Dede 4 delikanlıya selamlayarak hanım abla ile ön tarafa oturuyor.  

Sonradan adının Mustafa olduğunu öğrendiğim babacan dede, bir süre sonra çok güzel Türkçesi ve net sesiyle gençlere “hayrola gençler gemi yolculuğu yapar gibi nereye böyle” diye laf attı. Gençler de bu sevimli dedelerinin şakasına ters bir şey söylemeden sorulara gayet sakinlikle güldüler. Dede o kadar güler yüzle soruyor ki, onu duyan herkes gülüyor bir o kadar da sevimli eşi dahi gülerek, “bu hep böyle” diyerek gülüyor. Dede inanılmaz bir rahatlıkla, bilgili olduğu her halinden belli soruları sıralıyor.

-Pi sayısını söyler misiniz gençler,

Cevap yanlış ve alabildiğine uydurma.

-Üçgenin iç açı toplamı nedir,

-Kısa bir suskunluktan sonra birisi 90 derece, bir başkası 180 diyor.

İkizkenar üçgen, kare, çeşitkenar üçgen, kare, küp, sorular peş peşe devam ediyor.

Pek de memnun olmayan dede, “Yavrularım, sizin probleminiz elinizdeki şu telefonlar. Bakınız hepiniz onunla oynuyor, birbirinizle dahi konuşmuyorsunuz. Çocuklar sus pus.  

Pes etmiyor ve bu sefer tarihten soruyor. 

Namık Kemal, Tekirdağ doğumlu olduğu halde neden Vatan Yahut Silistre’yi yazdı”?

Cevap, hiç mümkün değil. Ben dahi bilemedim. Merak edenler öğrensin dedi.

Dede tekniker. Trakya’da doğmuş, göçmen asıllı. Birçok yerde 40 yıl görev yapmış. 1974’te Konya’ya yerleşmiş, emekli olmuş, bir daha da başka yere gitmemiş.

Tramvaydan aynı durakta iniyoruz. Koluna giriyorum. Adı Mustafa, eşinin ki Zehra. Ablaya elini uzatıyor. “gel sevgilim, tut elimi”. Zehra abla biraz zor yürüyor, yine de gülümsüyor. Şaka yollu soruyorum: “Kim bu hanım”, cevap hemen geliyor: “60 yıllık sevgilim”. Devam ediyor:

O benim ilk ve son aşkım, yârim, dostum arkadaşım, sevgilim, her şeyim. Hatta elim ayağım, el çantam, muhasebecim, akıl hocam, üç çocuğumun anası. Devam ediyor:  “Allah razı olsun. Beni hiç üzmedi, hiçbir şey de istemedi, ne yaptıksa beraber yaptık”.

-Nasıl buldun, nasıl evlendin ablamı, aşkınız devam ediyor mu?

-Kaçırdım. Daha doğrusu kaynanam buldu beni. Aşkımız hiç eksilmedi, devam ediyor. 

İşte hayat ve işte gerçek. Aşk, sevgi, saadet, muhabbet, mutluluk, dostluk, sadakat, arkadaşlık. 10 dakika kadar beraber yürüyoruz ve konuşmaya devam ediyoruz. Mustafa Abinin gençlikle kaygısı var. Dedesinin, babasının ve kendisinin çektiği sıkıntıları anlatıyor. “Göçmendik, vatansızdık, bu ülke bize kucak açtı”. Gençliğin aldırmazlığına içerliyor, “inşallah hayırlısı olur, bu ülke bunu hak ediyor”.

Derin duygularla ve kaygılarla sarılarak ayrılıyoruz. Rabbim böyle bir hayatı, aşkı, muhabbeti, sevgiyi, aşkı herkese nasip etsin. Gençlerimize de yol açıklığı versin. AMİN

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.