Bizi bilenler, yazılarımızla takip edenler üç aşağı beş yukarı tanımışlardır.
Memleket meseleleri bizim boyumuzu aşar. Biz sadece Konya il sınırları içerisindeki topraklarda olanları bitenleri, dönen ve döndürülen atlıkarıncalardan biraz bilgi sahibi oluruz.
Biz ne İzmir’deki papazın meselesinden anlarız, ne de dolardan avrodan çakarız.
Sadece Konya’da yaşayan ve şehri ülkesini sevdiğine inandığımız insanların mutluluklarını ya da kederlerine bakarız. Onların samimiyetine güvenerek ya onlarla sevinir yahut onlarla birlikte üzülürüz. Çünkü hep şuna inanırız “Bizim çevremizdeki, bizim şehrimizdeki insanlar ne kadar mutlu, huzurlu, güçlü ve başarılı olurlarla biz güçlü oluruz. Aksi takdirde biz de onlar gibi sıkıntı içerisine düşeriz.”
Haaa biri çıkar da naçizane fikrimizi soracak olursa da deriz ki; “Eğer bizim üreticimiz, sanayicimiz, iş adamımız, memurumuz, işçimiz, emeklimiz, öğrencimiz bir İzmir’deki o papaz yüzünden cebinde olmayan dolarla yatıp rüyasında dahi göremeyeceği avro ile kalkıyorsa salıverin gitsin gidi papazı. Ne papazları elimizden kaçırdık. Ha bir papaz daha kaçsın….”
Bu ülke kırk yıldır Apo denilen bebek katili ile yattı, eli kanlı alçaklar ordusu ile kalktı.
Ne oldu?
Bugün Apo denilen gidiyi hiç konuşanımız var mı?
Ne oldu yakalanması ülke meselesi idi. Getirilmesi olaydı. Yargılanması kitap, roman, film oluyordu. (Ki o günlerde Ankara o mahkemeleri takip eden bir gazeteciyim) sonra İmralı’ya gidiş günleri. Rüzgar esti, fırtına çıkacak gemi kalkmadı. Vaaaaauvvv ülkede özgürlük elden gidiyordu.
Ne çabuk unuttuk bu günleri.
Apo siyaseti yapanlar bugün hâlâ siyaset yapmıyorlar mı?
O zaman da olan bu garip millete olmuştu. Galiba bugün de aynı dizinin rol alan sanatçıları değişti, figüranlar değişti ama aynı oyun devam ediyor gibi.
Bu toprakların haini bitmeyecek.
O zaman biz akıllı, uyanık, bir ve birlik içerisinde olmayı öğreneceğiz. Aksi takdirde sabah şehitlerimizi bağrımıza basarız, öğlen dolar, avro altın hesabına gireriz, akşam ithalat ihracat rakamları ile toto oynarız.
Bayram öncesi cebinde kurbanlık parası olmayanlar, çalıştırdığı işçinin maaşını ödeyemeyecek hale gelmiş patronlar, ürettiğini ve teslim ettiği ürünün parasını alamayan sanayicimiz…
Boş teker gibi, avare kasnak gibi döner durur çıkan boş sesi dinler otururuz.
Biz kaderimize ağlarken de iç ve dış hainler ilimden bilime, sanayiden eğitime uçarlar giderler.
Yani, yani oyalanır dururuz.
Biliyorum bana soran yok ama lafa öyle girdik ya. Soran olursa da yazıktır, günahtır bu fedakar, çilekeş, temiz, tertemiz millet ile böyle oynamayın, oynatmayın der geçeriz.
*****
Niye bu kadar darlandım biliyor musunuz?
Şimdi ismini yazacağım ama belki “niye benim ismimi yazdın abi” diye de bana darılacak.
Olsun yine yazacağım. Bu şehrin yürekli güzel koca koca gönülle insanları var. Onların isimlerini sevkle gururla yazacağım.
Şehrin hangi sanayisine gitsem, hangi para pul işi yapan çilekeş insanı ile dertleşecek olsam herkes dolardan bahsediyor, kötü ve tehlikeli bir gidişattan korkuyor… Sonuçta ister özel, ister resmi herkes paradan sıkıntı ile söz ediyor.
Bu sıkıntı zaman içerisinde bizim Konya’mızda dedikoduya dönüşüyor ve çok tehlikeli fitne fesada sebep oluyor. Oturduğu yerde herkes birilerini batırıyor, bir yerleri sattırıp birilerini tefecilere, bankacılara teslim ediveriyor.
İşadamı, çiçeği burnunda da eğitimci ............. abimiz ile önceki gün birlikte idik. Bir emlakçı geldi. İkisinin inşaat ve emlak sektörü ile ilgili muhabbetine girmeden dinliyor bir taraftan da telefonla oynuyordum. Emlakçı arkadaş bir ara arkasına yaslanarak birinin battığını, falancanın da batacağını söyleyince ........... abi zıpladı. ............. abimiz güler yüzlüdür, mütevazıdir, efendidir ama bir yere kadar. Ondan sonra kendisini tutabilene aşk olsun.
Koltuktan zıplayan ........ abi “Senin ……….’dan kaç para alacağın var?” diye adamın yakasına yapıştı. .......... abinin filmi kopmuştu. Arka arkaya soruyordu “Kaç para borcu var sana? Onu ben ödeyeceğim. Batmamış adamı batırmakla eline ne geçecek?”…
*****
Neyse adamı ........... Bey’in elinden zor aldılar ve gitti.
........... abi çıldırmıştı.
Evet bu sahne ne acı ki Konya’mızda para ile oynayanların ve para kazananlar ile para kazanmaya çalışan kesimin içinde bugünlerde had safhaya ulaşmış durumda.
Dedikodu ile asılsız duyumlar ve iftiralarla batmayanları batırıyoruz, çalışan fabrikaları sattırıyoruz.
Peki bu işten kim kazanıyor?
Karlı çıkanımız olur mu?
Yine sanayiden, finans sektörünün içinde olanlar nedense bu durumun Konya’mızda çok yaygın olduğunu anlatıyorlar.
Yukarıdaki hadiseyi yaşayınca hatırladım.
2001 krizi öncesi de bu tür dedikodu yapan bir üç tekerlekli araç sahibi, falanca işadamını batırıyor, falanca iş adamını çıkartıyordu. Ve bu duruma ............ abi gibi içerleyen bir iş adamımız o üç tekerlekli adamı çok fena haşlamıştı.
*****
Mesela ben şahsen şuna şahidim.
Konya’da bir iş adamı sıkıntılı bir döneme girdiği zaman hemen çevresindeki insanlar sessiz sedasız, reklamsız ve ağızlarını dahi açmadan ona yardım ederler. Çünkü bizim iş adamlarımız akıllıdırlar. O anda ona müdahale etmeseler bu iş domino etkisi yapar ve birbiri peşi sıra iflaslar başlar. O zaman hiç kimse alacağını alamaz.
Evet belki sabit aylıkla çalışan ve emekli ikramiyemizin dışında böyle bir parayı bir arada göremeyen bizim gibi bordro mahkumlarına laf düşmez. Ancak bu konuda şehri yöneten irade ile siyasilere büyük görevler düşüyor diye düşünüyorum.
GÜNÜN OKKALI SÖZÜ
Haramın en zoru başıdır. Sonra kolaylaşır. Sonra sıradanlaşır. Sonra alışır. Sonra tatlanır. Sonra kalbe yerleşir. Sonra da kalp başka bir haramı arar.
NE ZAMAN ADAM OLURUZ?
Paralı pullu sözüm ona makam sahibi yetkili ve etkili ister siyasi olsun isterse güç sahibi olanlar bu dünyanın öbür tarafını ve toprağın altını hiç unutmadıkları zaman daha iyi ADAM oluruz.