Geçen gün ATM’lerden birinde para çekmek için bekliyorum. Önümde 4-5 kişi var. Bunlardan hemen yanımdaki ikisi günün konusu poşet paralarını konuşuyor. Bu arada birisi pahalı sigarasını çekiyor. Duramadım; “efendi bir insana sigara bu kadar mı güzel yakışır”. Şöyle bir irkildi, gülümsedi. Fırsatı yakalamıştım “galiba bu sigarayı 13-14 TL isteyerek alıyor, günde en az 1 paket içiyor, hiçbir işe de yaramıyor, üstelik de paketini sokağa atarak çevreyi kirletiyorsun ve bunu sorgulamıyorsun”. Adam şöyle bir irkildi, diyecek bir şey de bulamadı ancak “aslında haksız da değilsin” dedi.
Gelişmişliğin ölçülerinden biri de temiz bir çevre oluşturmak ve bunun için de mücadele etmektir. Temiz bir çevrenin değeri anlaşılmaktadır da nasıl oluşturulacağı bir türlü anlaşılamamaktadır. Şehir içi ve dışı turlarımda çoğunlukla etrafı gözler, yol kenarlarında, tarlalarda, çitlere takılmış naylon poşetleri görür üzülürüm. Çevre felaketini önlemek için çeşitli sloganlar üretilmiş (çevre dostu üretim, sorumlu tüketim, etkin geri dönüşüm) ama hiç birisi doğru dürüst tutmamış. Bunun için de çeşitli çalıştaylar düzenlenmiş. Sonuçlar vahim. Bazı örnekler verelim.
Akdeniz'in dünyada plastik kirliliği seviyesi en yüksek denizlerden biri haline gelmiş. Dünyada yılda 60 milyon ton plastik üretiliyor, bunun 27 milyon tonunu plastik atıklar oluşturuyormuş. Denizlerdeki plastik çöp miktarının küresel çözüm bekleyen en önemli sorunların başında geldiği vurgulansa da, plastik atıkların deniz ekosistemlerinde 13 milyar dolar civarında zarara yol açıyormuş. Türkiye'de de günde 144 ton plastik atık denizlere karışıyormuş.
Diğer bir ifadeyle, her dakika bir kamyon dolusu plastik atık denizlere dökülüyor. Her yıl okyanuslara 9 milyon ton plastik atık bırakılıyor. Global bir sorun olan plastik atık konusunun, yerel-bölgesel işbirlikleri olmadan çözülmesi mümkün görülmüyor. Bunun için gönüllülük esasının sorunun çözümünde yeterli olmadığının, yasal düzenlemelere ihtiyaç duyulduğu kesin.
Türkiye'de duruma gelince. Yılda 31 milyon ton evsel atık ortaya çıkmakta, bunların yüzde 12'sinin plastik atıklardan oluşmaktadır. Yani atıkların 3.72 milyon tonu plastik atıklar. Bunun için bu zamana kadar özel sektörde birkaç büyük kuruluş dışında hiçbir atık önleme planının bulunmadığını söyleyebiliriz. Uzmanlara göre hâlihazırda yürütülen atık toplama faaliyetlerinin etkin ve sürdürülebilir olmadığı, lineer ekonomiden geri dönüşüme dayalı döngüsel ekonomiye geçişin Türkiye için bir gereklilik olmaktadır.
Geri dönüşüm çevre problemlerini azaltma kadar ekonomik bir zorunluluktur da. Buna rağmen Türkiye’de geri dönüşüm oranları da Avrupa ortalamasının oldukça altında. İsveç, Norveç, Danimarka gibi İskandinav ülkeleri atıkların yarısını geri dönüşümle kazanırken (daha önceden de yazdım, İsveç enerji ihtiyacının % 80 ini bir kısmını da ithal ettiği çöplerden karşılamaktadır), ülkemde bu oran henüz % 1 seviyelerinde.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından hayata geçirilen ve atıkların türlerine göre toplanmasını kolaylaştırması öngörülen "Sıfır Atık" projesi kapsamında şu an atıklardan yüzde 15 geri dönüşüm yapabilmekte, 2023'e kadar geri dönüşümde yüzde 35 seviyesini yakalamayı hedeflenmektedir. Bu oranlar düşük olsa da 1990'lı yıllara göre şu an bile 15 kat artmış.
Bu matematiksel değerlere göre gayet iyi neticeler alınabilir. Ortaya daha vahim, dönüşü daha zor sonuçlar çıkmadan, toplumumuzun her kesiminin konuyu sıfırdan alıp tüketime veya bertaraf etmeye kadar geçen sürede etkinliğine mutlak ihtiyaç var. 25 kuruşluk poşetin parasını konuşacağımıza, konuya iktidar-muhalefet cephesinden bakıp enerjimizi boş yere harcayacağımıza; esas olarak konunun geleceğimiz, gıda kaynaklarının korunması, suyumuzun temiz kalması, temiz ve yaşanabilir bir çevreye ulaşılması ve bunun da bir ekonomisinin olduğu gözüyle bakılmasına ihtiyaç vardır.
Bunun inadı olmaz. Çevre, toprak, su ve hava gibi toplumun ortak değeridir. Saygı ile…