Provakasyona dikkat!(1)

Ziya Uysal


      Rüzgarın ters yönden estiği böyle bir zamanda, özellikle de bu kısacık yazıyla, dikkat çekilmek istenen tehlikenin herkese anlatılamayacağını biliyorum. Ama hiç değilse bu tehlikeyi görenlerin susmaması, halkı uyarması bakımından bunların yazılması gerekiyor.

      İş kazaları sebebiyle halkımızın üzüntüsünü istismar eden medya mensupları var. Bir kısım medya çözüme katkıda bulunmaya yönelik, yapıcı eleştiriler yaparken bir kısmı da tamamen halkı kışkırtmaya yönelik yayınlar yapıyor.  Maalesef bunlar, her gün izlemeye alışık olduğumuz televizyon kanallarında, gözümüzün içine baka baka yapılıyor.

      İnsanımız Çanakkale’de ölüm-kalım savaşı verirken bunlar,” yazık değil mi bu insanlara” diyerek, sözde bizi savunan bir görüntüyle halka yorgunluk veriyordu. Atatürk, “Ya istiklal, ya ölüm” dediğinde, bunlar “Mandacılığı” savunuyordu. Elleri nasır tutmuş Anadolu insanı, halinden memnun, işinde-gücünde çalışırken bunlar,  üst gelir gruplarını onların önüne  sürerek, halkı kışkırtıyor, işinden soğutuyor, servet düşmanlığı yapıyordu. Güneydoğudan şehitlerimiz geldikçe bunlar teselli edecek yerde yangına körükle gidiyor, yaramıza tuz ekiyordu. Bununla halkımızı vatan savunmasından soğutmaya çabalıyordu. Bir kez bile şehitliğin ne demek olduğuna yer vermiyorlar, şehit yakınlarını hiç teselli etmiyorlardı.  

       Elbette ki, bir tek insanımızın burnu bile kanamasın. Ama biz, yapıcı eleştiri yapanlarla,  medya yoluyla provokasyon yapanları iyi ayırt etmeliyiz. Birinciler iş kazası diyor. İkinciler iş cinayeti diyor. Birinciler araştırma yapıyor, çözüm odaklı ve yapıcı konuşuyor. İkinciler ajitasyon yapıyor, işçi-işveren-yönetim arasına fitne sokuyor, sürekli kışkırtıyor. Asıl pratik çözümleri işverenlerin bildiğini bile bile, o programlara tanınmış bir işvereni hiç çağırmıyor.  Asla çağırmazlar çünkü onlar, işverenleri daha en baştan, peşin hükümle hedef tahtasına koymuşlardır. Çarpık yaklaşımları onu gerektiriyor.

     Ama kendileri her devirde yargılayan konumundadır. Her zaman en bilgili ve akıllı olan onlardır. Elini taşın altına asla koymayan, daima tuzu kuru olanlar hep onardır. Sözde hep başkalarını savunurlar. Onar kuralları koymaya, gündemi belirlemeye adeta şartlanmışlardır. Bunu yapabilecekleri mevkileri kimseye bırakmazlar. Daima ulusal medyada yer alırlar.     

    Aslında bu günkü İstanbul medyasıyla Anadolu medyasının, birçok bakımdan bir farkı kalmamıştır. Hatta Anadolu medyasındaki yazılarda çok daha samimi, daha tarafsız ve güzel fikirler var. Ama nedense herkes, hala İstanbul’a kulak veriyor. Bu da medya gücünün neredeyse tamamına yakın bir kısmını, haksız bir biçimde İstanbul’a kaydırıyor. Torku Konyaspor şampiyonluğa koşuyor olsa bile, hala İstanbul takımlarından birini tutmak gibi bir yanlış bu. Torku Konyaspor demişken, Recep Konuk Başkana da buradan selam yolluyorum.

        Provokasyon medyasının dilinde ücretler sürekli düşük, çalışma ortamları hep kötüdür. Ya da işveren (Onların deyişiyle patron), hep sömüren, köşe dönmeci, zalim, sadece ve sadece kendi çıkarını düşünen, çalışanlarını hiç düşünmeyen, dünyanın en kötü insanıdır. Onlara göre aslında işverene insan bile denmez.  Onlar bu ve buna benzer yanlış anlayış ve sözleriyle çalışanları kışkırtmaya, işverenleri halkın ve çalışanın gözünden düşürmeye, karalamaya kurgulanmış robotlar gibidir. Allah rızası için aynı şartlarda birkaç kişiye de sen iş ver de, bir de seni görelim, denilince “Bir işi böyle kötü yapmaktansa, ya doğru düzgün yaparım, ya da hiç yapmam” diyerek, işin içinden sıyrılırlar.

         İş kazalarının artması, fakirlikten dolayı bıçak kemiğe dayanınca, kalkınma seferberliği ilan etmiş olan ülkemizin, ileri ülkelerle aradaki mesafeyi daha hızlı kapatmaya çalışmasından  kaynaklanıyor. Ekonomik göstergeler de bunu gösteriyor. Çalışma ve hareket olmayan yerde kaza da olmaz. Kim istemez daha iyisini? Eğitimden yüksek teknolojiye, ekonomik zenginlikten siyasi istikrara, yasal düzenlemelere kadar daha birçok etkeni var bu konunun. Kim istemez en iyi ücretlerle en modern ortamlarda çalışmayı, çalıştırmayı? Bizim ülkemizde birçok işveren, aynı işte, aynı ortamda, çalışanlarıyla birlikte kendisi de çalışıyor. Ortalığı velveleye vermeden, bir yandan eksik ve yanlışlarımızdan kurtulma savaşı verirken, bir yandan kalkınma çabalarımızı da aksatmadan sürdürmek zorundayız. Yayınlarımız da bu amaca hizmet etmelidir. Yoksa –Allah korusun- işsizlik ve fakirlik sebebiyle hırsızlık, soygun ve mali cinayetler, önü alınamaz derecede artarak, sosyal patlamalar haline gelebilir. İçinde bulunduğumuz durum, “Aşağı tükürsem sakal, yukarı tükürsem bıyık” deyimine uyan, nazik bir durumdur. Öyle paldır küldür, bilmeden, anlamadan, dinlemeden, işverenlere saldırmakla, halkı kışkırtmakla çözülmez, daha kötü olur. Allah’a emanet olunuz. (Devamı var.)

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.