Mustafa Miyasoğlu’nun vefatı üzerine D. Mehmet Doğan hocamızın on yıl önce kaleme aldığı metni paylaşıyorum bugün köşemde…
Değerli yazarımız, edebiyat araştırmacısı, fikir ve mücadele adamı Mustafa Miyasoğlu’nu kaybettik. Türkiye’nin değerler karmaşasının büyüdüğü bir dönemde onun kıymetinin layıkıyla anlaşılabildiğini söylemek mümkün değil.
İlk Devran isimli şiir kitabı ile edebiyat camiasında tanınan Miyasoğlu, beş şiir kitabı yayınlamış olmasına rağmen, daha çok romanlarıyla okuyucunun zihninde yer etti. Ayrıca hikâye kitapları, uyarlama veya telif oyunları da vardı.
Onun edebî yönü, sadece edebiyat eserleri ortaya koymakla sınırlı kalmamıştır. Edebiyat tarihimizin önemli isimleri ve eserleri, günümüz dil ve edebiyatının meseleleri zihin yorduğu konular arasındadır. Hatta daha ötesi, günümüz edebiyat, düşünce ve sanat alanının tesbiti, belli bir muhteva kazanması yönündeki çabaları da onu farklı bir kişilik olarak karşımıza çıkarıyor.
Dede Korkut Kitabı’ndan günümüze zengin bir edebiyat mirasını iyi bilen, üzerinde kafa yoran ve bunu eserlerinde görünür kılan bir yazar olarak Mustafa Miyasoğlu, düşünce ile edebiyatın tabiî ilişkisinin farkında olmanın doğurduğu hassasiyetle hayatını tanzim etti. Bir taraftan edebiyatımızın önemli isimleri ve eserleri üzerine yazılar, hatta kitaplar yayınladı, diğer taraftan edebî eserlerini yazmayı sürdürdü.
Edebiyat ve düşünce tarihimizin büyük isimlerini, önemli şahsiyetlerini bugüne taşıma yönünde çabaları beş kitaplık bir külliyatla okuyucuya ulaştı. Öncelik Necip Fazıl Kısakürek’te olmak üzere, Asaf Halet Çelebi, Ziya Osman Saba, Haldun Taner ve Ahmet Mithad Efendi üzerine çalışmaları, akademik kuruluğun ötesinde okuyucuyla ilişki kurabilen önemli eserlerdir.
Türkiye’de edebiyatçı, yazar dilinin edebiyat ve düşünce birikimini bilmekle birlikte, dilin vazgeçilmez öneminin de farkında olmak zorundadır. 20. Yüzyılda alfabesi değiştirilmiş, böylece bin yıllık birikimine çarpı çekilmiş, bununla yetinilmemiş diliyle, kelimeleriyle oynanmış bir ülkenin yazarı, bu yıkımların meydana getirdiği kahredici boşluğu veya zihin karışıklığını dikkate almıyorsa, dille oynayanların tuzağına düşmüş demektir.
Mustafa Miyasoğlu’nun farkı, döneminin “islâmcı” olarak nitelenen bazı yazarlarının aksine dildeki yıkıcı değişimi bilerek eserlerini meydana getirmesidir. Böylece o, 19. yüzyılda başlayan sadeleşme çabalarının 20. yüzyılın başındaki verimi olan halis türkçe edebiyatın Ahmed Midhat Efendi, Ömer Seyfeddin, Refik Halit, Memduh Şevket Esendal çizgisindeki istikrarını temsil eden bir dille eserlerini vermiştir. Cümleleri açık seçiktir, kelimeleri yerli yerindedir, bu yüzden anlam kaybı yoktur. Dönemin bazı “islâmcı” edebiyatçıları, dilin edebiyattaki temel rolünü görmezden gelerek, cumhuriyetin ürettiği sun’i dilin tuzağına düşmekten ve anlam kaybına uğramaktan kurtulamamışlardır.
Miyasoğlu, Edebiyat Sohbetleri kitabında, bu farkındalığı şöyle ifade ediyor: “Dilimizi ve kültürümüzü İslâmdan koparmaya çalışanların batıdan kelimelere karşılık bulacak ne zamanları ve ne niyetleri vardı. Amaç adilimizi İslâm kültür ve medeniyete çevresine ait kelime ve kavramlardan temizlemekti. Yeni dilimiz her şeyi ifade edebilmeliydi, ama islâmî hayat ve terbiyenin etkisinden kurtulmalıydı. Yeni dilin öncülüğünü yapan Ataç, Yunanca ve Latinceyi benimsememiz, okul müfredatının da mecburi hale getirmemiz gerektiğin savunuyordu. Hatta bir yazısında açıkça ‘ben bu yeni kelimeler uydurarak dili bozmak ve bu dille okuma yazmayı imkânsız hâle getirerek kullanımdan kaldırmak istiyorum’ diyordu.”
Miyasoğlu, ömür mühletini, istikamet sahibi bir fert ve bu toprakların bin yıllık kültürünün gerçek bir varisi olarak edebî eserleri, edebiyat üzerine çalışmaları ve fikir mücadelesi ile doldurdu. Bu çabalarının sağlığında ne ölçüde takdir edildiği elbette bahsi diğer.
Türkiye’nin yaşatıcı değerleri onun hassasiyetlerini kaynağı idi. Bu sorumlulukla çalıştı, eserlerini verdi, her şeye rağmen hizmet etti ve mücadelesini sürdürdü. Neslimin yüz akı, aziz kardeşim Mustafa Miyasoğlu, inanıyorum ki her zaman rahmetle anılacaktır. Yakınlarına, yazarlar camiasına, milletimize baş sağlığı diliyorum.