Ramazan deyince şöyle bir geçmişe doğru gideriz. Çocukluk yıllarımıza kadar uzanırız. Aklımıza iftar gelir, sahur gelir, teravih namazları gelir. Camiler gelir. Hayatımızın geçtiği şehirler, ilçeler, kasabalar, köyler gelir. Geleneklerimiz, göreneklerimiz gelir. Ramazan ayına karşı gösterilen saygı gelir. Huşu içinde kılınan namazlar gelir.
Ramazan maddi ve manevi bereketin dolu-dolu yaşandığı bir ay olunca aklımıza pişmanlıklarımız ve kırdığımız kalpler gelir.
Ne diyordu Yunus Emre;
“Bir kez gönül kırdın ise / Bu kıldığın namaz değil / Yetmiş ki millet dahi / Elin yüzün yumaz değil”
En fazla kırıcı olduğumuz aydır Ramazan!
Gözlerimizin döndüğü, ne dense duymadığımız, duymak istemediğimiz hallerimiz o kadar çoktur ki, hangi birini saysak, hangi birini anlatsak!
İçimizin yandığı, ben ne yaptım diye barışmaya koştuğumuz ev halkı, dostlarımız ve arkadaşlarımız gelir!
Ramazan ayı olur da, Ramazan ayına ait hikayeler olmaz mı?
*****
Geçmiş yıllarda, iftar verilen bir mekanda, iftar için bir araya gelenler, bir yandan oruçlarını açarlarken bir yandan da, cep telefonlarıyla masada ne var yok, çekmeye başladılar.
Neden çekiyorlardı, kimin için çekiyorlardı?
Onların bu halini görenlerden; Kimi densiz dedi, kimi görgüsüz, kimi saygısız, kimi bunun şimdi o tuttukları oruçla ne alakası var, vallahi oruçları zedeleniyor diyen kadınlar konuşmaya başladılar. Kimi ay ne var bunda dedi, herkes şimdi böyle yapıyor, bırakın çeksinler, bırakın paylaşsınlar, genç onlar. Bak onlardan biz bile etkilendik, az önce ben de paylaştım!
İftariyeliklerle başlandı çekimler…
Hurma, pastırma, sucuk, tahin-pekmez, birkaç çeşit peynir, yeşil ve siyah zeytin çekildi, anında paylaşıldı.
Bizim iftariyelikler bunlar, sizde neler var diye soruldu.
Sonra başladı yorumlar.
Allah kabul etsin abi…
Maşallah, hadi iyisiniz, iyi…
Bizde pastırma da yok, sucuk da…
Hiç kimse de yapmayın, yanlış yapıyorsun, bu paylaşım Ramazanda olmamalı, yapılmamalı demedi!
Sonra Bamya çorbası, Mercimek ve Ezogelin çorbaları çekildi…
Kim hangi çorbadan içiyor, anında paylaşıldı…
Sonra ana yemek, tatlı, çay paylaşıldı.
Ne yaptık, oruç tuttuğumuzu yedi cihana ilan etmekle kalmadık, gittiğimiz iftar mekanını ve ne yiyip-içtiğimizi, dostlarımızla ve arkadaşlarımızla paylaştık!
Aldığımız beğeniler ve yapılan yorumlarla mest olduk.
*****
İftara 1.5 saat kadar vardı. Yaşı 45-50 civarında bir adam, Unlu Mamuller satan, bir dükkandan içeriye girdi.
Hemen pidelerin olduğu bölüme yanaştı.
Eline iki tane pide aldı, elinde evirdi, çevirdi, üst üste koydu. Boylarını ölçtü. Eliyle şöyle bir tarttı Arkada bekleyen insanlar umurunda bile değildi.
Sonra sordu;
Bunlar kaçar gram?
Unlu mamul sahibi;
Aynı olması lazım dedi.
Bana pek öyle gelmedi!...
İnanın öyle…
Şunun birini tartsana!
Oruç sizi biraz vurmuş galiba, isterseniz almayın!
Şunu tart dedim!
Abi anladım oruç tutuyorsunuz, yapmayın böyle…
Tart kardeşim, herkes görsün, kim haklı, kim haksız çıksın ortaya!
Lütfen abi, ben sizi anlıyorum oruçlusunuz, almayacaksanız, bakın sırada insanlar var!
Sen şimdi bana alma mı diyorsun, bizim paramız para değil mi?
Alma abi, alma!
Sen önce doğru olacaksın, dürüst olacaksın, gramı tam çıkan pide satacaksın!
Yapma abi, bir sen oruç değilsin…
İnsanlar araya girdiler, bağırış çağırış, caddeye kadar taştı.
Öfkeden gözleri dönmüş adam, hâlâ bağırıp duruyordu.
Bizi kandırıyorlar, esnaf dürüst olacak, doğru tartacak arkadaş!
Unlu Mamuller satan esnaf “la havle…” çekti, döndü işinin başına…
*****
Meslek erbabı bir adam Ramazan ayının ortalarına doğru evinin bahçesindeki parke taşlarını değiştirmeye karar vermişti.
Vardı bu işi yapan birine...
Parkeci biraz da esprili biriydi her halde...
Abi dedi saç renginin aynısından parke var bizde...
Saçı olmayan Meslek erbabı fena bozuldu, kızdı ve dedi ki;
-Benimle alay mı, ediyorsun?
-Yok canım şaka...
-Ne biçim şaka...Beni tanıyalı kaç dakika oldu?
-Şaka dedik ya...
-Sen her müşteriye böyle mi yapıyorsun?
-Sana ne lan...
-Terbiyesizleşme, senin dükkanındayım, hem misafirin sayılırım., hem de mübarek Ramazan...
-Ramazana lafımız yok!...Çık git dükkanımdan, sana satılacak malım yok...
-Yoksa yok, bir sen mi satıyorsun parkeyi...
-Defol lan...elimden bir kaza çıkacak...
-Seni her yere şikayet edeceğim...
-Arkadaş, bizi şikayet edecekmiş, gelin oğlum bakalım buraya!...
Uzatmayalım, parkeci ve elemanları dükkana müşteri olarak gelen meslek sahibini aldılar araya...
Sonrası herkes birer, ikişer yumrukladı adamı.
Adamı yoldan geçenler zor kurtardılar yumruklayanların elinden. O insanlardan biri bu adam kim biliyor musunuz dedi? Ne bilelim dedi Parkeci. Adam, bilseydiniz değil elinizi sürmek, bir dediğini iki etmezdiniz, adamı hastanelik etmişsiniz. Ne yaptı ki size? Rapor alsa, içeri girersin Parkeci.
Parkeci sarıldı telefona, hemen adama iyi nazı geçen biri rica, minnet bulundu!
Akşam eli ayağı sarılı adamı, hatırı sayılır bir tanıdığı ziyarete geldi.
Geçmiş olsun kardeşim dedi. Usta oruçluymuş...Hele hele öğleden sonra, yani senin gittiğin saatlerde dayanamıyormuş ....
Mübarek Ramazanın hatırına şikayetçi olma, usta da çok pişman zaten...Bırak büyüklük sende kalsın.
Sen okumuş yazmış adamsın. Yanındaki genç çocuklar titreşiyor. O çocuklarda oruçmuş, yaptık bi cahillik diyorlar. Şikayetçi olmayacaksın değil mi?
Meslek erbabı adam;
İyi de dedi, benim oruç olduğumun önemi yok mu? Beni o kadar insan yumruklarken onlar da oruç değiller miydi? Bu ne biçim insanlık, bu ne biçim pişmanlık, bu ne biçim Müslümanlık?
Çeksinler cezalarını, 15 gün iş göremez raporu aldım. Polise de şikayette bulundum. Sana da yazıklar olsun!