Dört günlük sokağa çıkma yasağının bitmesinden itibaren, trafik birden bire hareketlendi, arabasına binen attı kendini dışarı.
27 Nisan sabahıyla birlikte ne sosyal mesafe kaldı, ne de maske takan!
Dört günlük tedbiri boşa çıkaran manzaralar ve görüntüler sardı Büyükşehirlerimizi.
Bankamatik kuyrukları, PTT önündeki kuyruklar, bütün uyarı ve ikazlara rağmen sosyal mesafenin korunamadığı bir manzaraya neden oldu.
Market önleri ve pazarlar da, bu sayılanlardan çokta farklı değildi.
Koronanın arayıp da bulamadığı ortamlar ve kalabalıklar oluştu!
Bu arada, iyileşen hasta sayımız, yapılan testler sonucu pozitif çıkanların neredeyse iki katı olunca, rahatlamayan kimse kalmadı!
Sonrasında da başladık, tahminlerde bulunmaya;
Haziran başında hiçbir şey kalmaz!
Bizden ırak olsun, cehenneme direk olsun Korona belası!
Ben demedim mi arkadaş, bak bizi teğet geçti!
Bizim ülkeden geçerken, hafif tarafından bir yeli dokundu geldi geçti derler ya, aynen öyle!
Ne diyorduk, bize bir şey olmaz abi!
Bak gördün mü?
Rakamlar ne diyor?
Korona bitti, gitti gözümüz aydın olsun diyor!
Bu ne mi demek?
Dışarı çıkacağız, dışarı!
Mangalda yakacağız, piknikte yapacağız, tatile de gideceğiz!
Bu türden ifadeler, anında rehavete kapıldığımızın ve her şeyi bir çırpıda unuttuğumuzun tipik göstergeleri.
Çünkü, rehavete kapılma riskimiz çok yüksek!
Aynı İtalya gibi, İspanya gibi, Amerika gibi!
BİZLER HAPİS, KORONA GARDİYAN MI OLDU?
Başta İstanbul olmak üzere, bütün büyük şehirlerimizde rehavet havasına çok çabuk uyum sağlama özelliğimiz var!
Rehavete kapılmak için sebep icat etmekte de üstümüze yok!
Kendimizi rehavetin kollarına atmaya o kadar hazırız ki!
Bilim kurulundan ve Sağlık Bakanından gelen açıklamaların, “Henüz hiçbir şey bitmedi, biraz daha sabretmemiz gerekecek” benzeri cümleler dikkate alınmıyor!
İyileşenler sayısının, pozitif çıkan hasta sayısının üzerinde çıkması, rehavetin yoluna kırmızı halılar döşedi.
Rehavet al beni, götür beni çok uzaklara demeye başladık!
Sanki Korona, mutasyona uğradı, ölümcül etkisini kaybetti!
Sanki, Korona aşısı bulundu, ortalık güllük-gülistanlık oldu!
Eve kapandık kapanalı, baharı görmedik!
Bahar mevsimi yaşayamadık!
Şöyle bir içimize sinerek atamadık kendimizi dışarı!
Ne Koronaymış arkadaş, evlerimizi hapishaneye çevirdi yemin olsun!
Hani güzel bir şarkı vardı.
Söz ve müziği Mustafa Alpagut’a ait olan “Aşkın mapushane içinde ben mahkum” diye…
“Aşkın mapushane / İçinde ben mahkum / Saçların parmaklık /Gözlerin, gardiyan oldu /İçinde ben ziyan oldum” diye nakarat kısmı pek meşhurdu.
Bizim millete bakarsanız, aynı şarkıda olduğu gibi, sokağa çıkma yasağının başladığı 21 Mart’tan bu yana, “Bizler hapis, Korona gardiyan mı oldu?” demekten kendilerini alamıyorlar!
65 yaş ve üstü de, “Arada biz ziyan olduk” diye duygusal takılıyor!
ASKERLİK GÜNLERİMİZDE Kİ GİBİ ŞAFAK SAYDIK SAYACAĞIZ!
Alınan tedbirlere uyulursa, göstergeler ülkede olumlu havalar estirir, sosyal mesafeler korunur, izole olma şartları yerine getirilirse, çok iyi günlerin bizi beklediği, günlerden beri açıklanıyor.
Büyüklerimiz, Bilim Kurulumuz, Sağlık Bakanımız az daha sabır diyorlar. Bayram sonu gelsin, Haziran başı olsun, bayramı öyle yapalım diyorlar. Hemen rehavete kapılmayın diyorlar!
Öte yandan evde kalmaları tavsiye edilen 65 yaş ve üstü insanımız gün saymaya başladı.
Ben askerdeyken bile böyle gün saymamıştım diyenler var.
Bazıları şafak kaç diye takılmaya başladı!
Şafak neydi bilir misiniz?
Teskere alma günü yaklaştığında ortaya çıkardı. O zamanlar 67 vilayet var. 67. Vilayet Zonguldak!
Şafak 67 diyenin yüzünde güller açardı. Adana’ya gelindi mi, ertesi gün teskere alınacak demekti.
Bizim şafakta 81’den başladı desek yeri…
Bugünlerde Konya’ya yaklaştık!
Şafak 42 dedik, diyeceğiz!
Bugünlerde normalleşme tedbirleri konuşuluyor, akşamdan sabaha, yada eli kulağında bir haber alınır, yayınlanır, duyurulur beklentisi yüksek!
İnsanlar kendileri açısından bir hayli dertli ve sıkıntılı konuşuyorlar;
Kendini sık, dişini sık, sıkı can iyidir iyi olmasına da, nereye kadar?
Kaç güne, kaç haftaya kadar!
Sıktık dişimizi, sıkıldık kaldık!
Evlere, evlerin odalarına, pencere önlerine tıkıldık kaldık!
Rehavet babında, az biraz rahatlamışız, Kendimizi rahat hissetmişiz çok mu diyenlere, ne demeli?
Ne dersiniz? Haksızlar mı?
MASKE TAKACAĞIZ TAKMASINA DA, MASKE BULABİLENE AŞK OLSUN!
Hafta sonları getirilen sokağa çıkma yasaklarının bir yenisi, 1 Mayıs’la başlayacak ve üç sürecek olan sokağa çıkma yasağı!
Tehlike henüz geçmiş değil!
Pazartesi manzaraları hiçte hoş manzaralar değildi.
Dört gündür iyi sıkıldık, fena bunaldık diyenler, kendilerini sokaklara ve caddelere attılar, atmasına da, inşallah arzu edilmeyen sonuçlarla karşı karşıya kalınmaz!
Bu arada, Maske konusunda ki, sıkıntılarımız devam ediyor.
Bizlerde dahil olmak üzere, maske talebinde bulunalı 15 günü buldu.
Maskesiz sokağa çıkmayın! Marketlere ve eczanelere maskesiz girmeyin!
Maskeniz yoksa, kapatın burnunuzu, ağzınızı tülbent gibi bir şeyle,
Olmadı bazı doktorlarımızın, ekranlarda gösterdiği şekilde elinizdeki ve evinizdeki malzemeden maske yapın, takın çıkın dışarı! Zaten yapılan da benzer bir şeyler!
Sanırım maske dağıtımı ve ulaştırılması konusunda da hepimizi bir rehavet sardı!
Harıl, harıl maske ürettiğimize göre, maske üretme noktasında sıkıntımız yok!
Yok amma, ortada yine maske yok!
Maskeleri eczaneler makul bir fiyata satsa, bu konu mesele olmaktan çoktan çıkmıştı, diyenlere kızanlar, gönül koyanlar var.
Kızmak yada gönül koymakla keşke maske konusu çözüme kavuşsaydı!
Maskem gelmedi! Neden gelmedi? Maske satıyor musunuz? Sahi neden satmıyorsunuz?
Diyenlere ne cevap versin Eczacı kardeşlerimiz?
Ne demiştik? Rehavet! Korona karşısında başarı ve başarısızlık arasında ki ince çizginin adıdır rehavet! Rehavete kapılmak demek, bugüne kadar alınan yolun, gösterilen çaba ve gayretin, sağlıkçılarımızın ölümü göze alarak korona ile yapmış oldukları mücadelenin boşa çıkması rehavet!