Almanya’da gördüğü tedavi sonrası Rusya’ya dönen muhalif Navalnıy’ın tutuklanması ile ülkede sokak gösterileri başladı. Gösteriler, yüksek katılımlı ve oldukça büyük bir çapa sahip olmasıyla dünya gündemine oturdu. Ülkenin birçok şehrine yayılan bu muhalif tepkilerin en büyüğünün ise başkent Moskova’da olduğu görüldü. Rusya’da hükümetin ‘’yasa dışı’’ olarak tanımladığı bu gösterilere karşı tepkisi ise ‘’sert müdahale’’ ile gerçekleşti. 2000 kişiden fazla tutuklamanın olduğu olayların geri planına bakılması önem arz etmektedir. Navalnıy’ın tutuklanmasının ötesinde pandemi etkisi gibi bütün ülkeleri ilgilendiren başlıkların olaylarda tetikleyici unsur olduğu düşünülmektedir. Çok boyutlu bir irdelemeye muhtaç olan protestolarda katılımcı profili ve katılımcıların yaş gruplarının da burada üzerinde durulması gereken ayrıntılar olduğu aşikardır. Rusya’nın iç politik meseleleri kadar bahsettiğimiz diğer unsurların da değerlendirilmesi, bütün devletler açısından ve küresel bir yorum getirilmesi bağlamında yol gösterici olacaktır.
Yeltsin’in koltuğunu Putin’e devretmesi sonrasında Rusya’da yeni bir dönem başlamıştır. İktidarını koruyarak güçlendiren Putin, iktidarı ile birlikte Sovyet sonrası ortaya çıkan ekonomi temelli sosyal sorunlara yönelik keskin politikaları hayata geçirmiştir. Yeltsin döneminde Rusya ekonomisi ve siyasetine hakim olan oligarkların gücüne karşı bütün dünyanın gözü önünde yaptırımlar uygulamaktan geri durmamıştır. Oligarkların siyaset üzerindeki etkinliğini kendisine karşı büyük tehdit olarak algılayan Putin ilk olarak siyaset ve oligark ilişkisini kesmeyi hedeflemiştir. Bu yolla kendi iktidarını garanti altına almayı düşünürken Rusya’nın ekonomisini de yönetmeyi amaçlamıştır. Üstelik bu sayede ülkenin sıcak paraya ulaşmasını ve zenginliğin dışarıya kaçmasını engelleyebilmeyi başarmıştır.
Devlet kapitalizmi gibi yeni kavramları hayata geçirerek Batı dışı bir kapitalizm yorumunu devreye sokmuştur. Ekonominin merkezileşmesi anlamı da taşıyan bu yeni hareket ‘’iki bileşenli bir ekonomi’’ yapısına da işaret etmekteydi. ‘’Güçlü hükümet’’ , ‘’liberal ekonomi’’ alt başlıklarını içeren bu kavramsallaştırma, uygulama aşamasında ‘’Siloviki kapitalizmine’’ dönüştüğü için eleştirilmiştir. Siloviki kapitalizmi, Sovyet dönemi askeri ve istihbarat görevlerinde bulunmuş isimlerin Putin tarafından güçlendirilmesi anlamı taşımaktadır.
Putin’in bu uygulamalarına en büyük örnek ‘’Yukos Operasyonu’’ olarak verilebilir. Önemli bir Rus oligarkı olan Yukos şirketinin patronu Hodorkovski’nin tutuklanması ile Putin’in oligarklara karşı tutumu net olarak görülmüştür. Hodorkovski’nin siyasete girme girişimleri ile bu operasyonun bağının olması da Putin’in yine Batı merkezli demokrasi düşüncesinden ziyade kendi demokrasi uygulamaları ve yorumu olduğunu göstermiştir.
Hodorkovski’nin tahliyesi sonrasında ‘’Almanya’da’’ yaşama kararı ise ‘’Navalnıy’’ ile bir benzerlik ve kesişim noktası ortaya çıkarmaktadır.
Peki bu olaylarında ismi geçen Navalnıy kimdir?
2000’lerin başında pek tanınmayan bir avukat olan Navalnıy, blog yazarlığı ile kendisini tanıtmıştır. Özellikle 2008 tarihinde yazdığı yazılar ile Putin muhalifliğini ortaya koyan ve yolsuzluk iddiaları ile hükümeti ağır eleştiren Navalnıy, sosyal mecralar ile önemli bir kitleyi etrafında toplamayı başarmıştır. 2011 seçimlerinde ise Putin karşıtı tutum ile diğer partileri desteklemesi ününü artırmıştır. Bu seçimlerde Putin’in partisinin %15 oy kaybetmesi ve seçim sonrası gösterilerin olması bu üne önemli katkı sunmuştur. 2015 yılında Moskova Belediye seçimleriyle siyasete atılması sonrasında ise dava açılan Navalnıy muhalif tutumundan geri adım atmamıştır.
Yolsuzluk belgeleri ve iddiaları ile muhalifliğini devam ettiren Navalnıy’ın geçen sene ölümcül bir gazla zehirlenmesi ve Almanya’da tedavi görmesi ise Rusya’da yine hükümetine gözleri çevirmişti. Putin’in bu olayla ilgili ‘’biz yapsak, sonuç alırdık’’ çıkışı da unutulmamalıdır.
Protestolarda Navalnıy’ın tutuklanması kadar etkili olan diğer konular ise meselenin Rusya dışındaki devletleri de yakından ilgilendiren kısmı olarak değerlendirilmelidir. Öncelikle gösterilerde ‘’gençlerin’’ ön planda bulunması ve gösterilerdeki tutumları dikkat çekmektedir. ‘’Z kuşağı’’ diye adlandırılan ancak tam olarak nasıl tanımlanacağına bir türlü karar verilemeyen yaş grubunun bu gösterilerde polislere karşı ‘’beni de tutuklasana’’ diye çıkışması, esasında gençlerin konuya adeta bir oyun gibi baktığını göstermektedir. Okuldan atılma tehditlerine dahi kulak asmayan bu kitle ‘’demokratikleşme talebi’’ sloganıyla geri planda hedefi belli olmayan bir motivasyonla hareket etmektedir. Gençlerin bu eylemlerinin aslında yalnızca Rus gençleri ile sınırlı kalmadığı diğer ülkelerdeki tablo ile ortadadır.
Burada temel problem ise ne istendiğine dair; isteyenin de bir fikrinin bulunmadığı tespiti olabilir.
Öte yandan pandemi etkisiyle ekonomik sorunların da protestolarda önemli bir motivasyon kaynağı olduğu anlaşılmaktadır. Artan enflasyon ve özellikle gıda fiyatlarının buradaki etkisi dile getirilmektedir.
ABD ve Avrupa’da korona yasaklarına karşı protestolar da olayın küresel etkilerini gösterir niteliktedir. Hollanda’da bu gösterilen yağmaya dönüşmesi ise küresel boyuta örnek teşkil etmektedir.
Rusya açısından ise Navalnıy’ın Almanya’dan dönmesi ve Hodorkovski’nin Almanya’da ikameti dış politika bağlamında ABD kadar Almanya’nın da tehdit olarak algılanmasına sebep olacaktır.