Baharı müjdeleyen nisan ayının güzel bir pazar günü, sokaklar lalelerle dolu, bir o kadar da insanlarla…Güzel bir gün!!! Sokakta olup bitenlere şahit oluncaya kadar…
Kadın yanından hızla geçen adamı, öfkesini önce anlamadı. Bütün olup bitenler yanı başında oluyordu. Adamı hatırladı! Okul giriş kapısında, tepside simit satan adam ve eşi…
O adam; sinirli, sert bakışlı, iri yarı, ortama ve mekâna hâkim birisiydi. Etrafındaki kalabalığa aldırmadan, karşı kaldırıma fırladı. Oradaki simitçiyi, garibim simitçiyi !!! derdest etmeye başladı… Siyah kuşak mı almış ne!
Garibim simitçi düşmemek için dik durmaya çalışıyordu. Tıpkı hayat mücadelesinde durması gerektiği gibi… Bir eliyle ekmek teknesi, devşirme el arabasını tutmaya çalışıyor, diğer eliyle üzerine gelen tekme ve tokatlardan kendini korumaya çalışıyordu. Üzerinde paçası birkaç kez kıvrılmış pantolon emanet gibi duruyor, Ayakkabı da sanki emanet !... kesinlikle iki numara büyük... Diğerlerini söylemeye lüzum yok. Eli yüzü temiz, masum bir yüz ifadesi, bakışlarında korku, yalvarış, gizliydi… Dudaklarından dökülen ve tekrarlanan tek söz; ‘Abi bende şu köşede satayım, ne olur abi’…
Siyah kuşak simitçinin cevabı ‘Ben buraya aylık 2.500 TL veriyorum… defol git’…ve bitmeyen küfürler…
Sokakta kadının dışında başkaları da vardı, umursayan olmamıştı… Kadın siyah kuşak simitçiye doğru döndü… ‘Siz ne yaptığınızı sanıyorsunuz? Yazık günah… Allah herkesin rızkını ayrı yaratmış, burada simitlerini satsın’
Kadın bunları söylerken, O hala daha tekme tokat, itekliyordu. Son vuruşu garibim simitçinin suratının ortasına yaptı. Kadına doğru döndü… Herkes şaşkın olanlara bakıyordu. Şimdi ne olacak!...
Siyah kuşak, donuk bir bakışla, sessizce aylık ödeme yaptığı cennet mekânına gitti.
Garibim simitçi, kadınla göz göze geldi. O bakışlar bir minnet ifadesini sunarken, diğeri onu kabul ediyordu. Tüm olup bitenlere, aldığı darbelere rağmen dik duruşunu sergiledi. Manevi güç kazanmıştı, satış yerine geçti.
O ana kadar güçlü olan kadın, gözyaşlarını tutamadı. Güneş gözlüğünden görünmüyordu ya… olsun… Kadın yoluna devam etti, birkaç adım attı, çantasını kurcalayarak aniden geri döndü. Belli para arıyordu. Kadın parayı uzattı…
Darbelerden yeni kendine gelen garibim simitçinin korku dolu yüzü gülüyordu. İki poşet simidi kadına uzattı. Kadına simitleri almak yetmemişti. Almak yeter mi? Aldığı simitleri tek tek dağıtmaya başladı. Simitçiyi işaret ediyor, sebebini anlatıyordu. ‘Gidin, alın ve simitleri bitirmesine yardımcı olun’ diyordu…
Olaya müdahil olmayan belki olamayanlardan, simit verdiği çocuğun annesi, ‘Oğlumla olanları gördük, sizden sonra simit almaya gitti, yanınızdaki kişi o… Yürekli kadınsınız’ bir o kadar da gururla oğlunu gösteriyordu.
Birkaç dakika içinde simitçide kuyruk oluştu. Galiba insanlık ölmemişti…
Günümüzde nadir de olsa devam eden bir esnaf ahlâkını büyüklerimizden duyarız; çarşıda ilk dükkândan birkaç şey almak isteriz. Dükkân sahibi sadece birini hazırlayıp verir. “Efendim, diğer isteklerinizi komşumdan alınız” der. Alışverişin sonuna kadar bir süre böyle devam eder.
Şimdilerde en büyük zaaflarımızdan biri doğrunun değil de, güçlünün yanında yer alma mantığı… Zemine ve şartlara göre, hayatı devam ettirmek, bunu uyanıklık olarak ifade etmek. Güçlünün yanında olanlar, güçsüzün yanından kaçanlar… Söyleyecek söz yok.
Herkes kendine göre haklı.
Sözün bittiği yerde, tek sözün söylenebilir. Maddi ve özellikle manevi rızkınız bol olsun. Sevgiyle kalın.