Bir konuda bir görüş belirtirsin. Muhatabın katılmadığını 'saçma' diye ifade eder. Böyle cevap verenlere “Sakın ola ki saçmalık beyninde olmasın” derim.
Aslında görüş görüştür, bir fikirdir, olaylara bir başka zaviyeden bakabilmektir. Görüş, bizim bakış açımıza göre mantıklı ve isabetli olmayabilir. Bunu da 'Görüşünüze katılmıyorum. Ben bu konuda şöyle düşünüyorum' şeklinde ifade etmek gerekir diye düşünüyorum. Bu şekil bir cevap, muhataba daha şık gelir, daha nazik olur. Kapıyı kapatmadığı gibi gönülleri de fethedebilir. En azından tartışma ve müzakere ortamını germeden devam ettirir.
Beğenmediği görüşü, saçma olarak nitelemek her şeyden önce ortamı gerer. Muhatabı en azından üzer ve maksada hizmet etmez. Bu, muhatabın fikrini küçümsemektir. Saldırgan ve suçlayıcı bir üsluptur. Çoğu zaman vusulsüzlüğümüz usulsüzlüğümüzdendir. Sonra bize bugün saçma gibi gelen yarın çok mantıklı gelebilir.
Tatlı dilimizle yılanı deliğinden çıkarmayı bilmek lazım. Bu da bir üslup, yol-yordam meselesidir. İlmi siyasettir. Yoksa, yüzümüze açılan tüm kapıları tek tek kapatırız da farkına vardığımız zaman iş işten geçmiş olabilir. Bugün her şeyden önce iletişime daha fazla ihtiyacımız var. Çünkü diller susarsa başka organlar konuşur.
Biz, dili iyi konuşturma yolunu seçelim. (“https://dilinkemigiyok.blogspot.com/2017/01/sacmalk-beynimizde-olmasn.html” adresinden alıntıdır.)
***
En kolayımıza giden konuşmaktır, bir de eleştirmek. Konuştuğumuzu ve düşündüğümüzü bir insicam içerisinde yazıya dökmek konuşma ve eleştirmeye göre en zor olanı olsa gerek. Söz uçup giderken yazı kalır. Bir yere de kaybolup gitmez. Konuştuğumuzu unutur veya öyle dememiştim diyebiliriz ama yazdığımız için aynı gerekçenin arkasına sığınma durumumuz yok. Söz, bulunduğumuz ortamda kalırken yazdığımız daha geniş bir kesime ulaşır. Hele yazdığınız sanal basında da yayımlanıyorsa yazılarınız cümle alemin ekranına düşer. Bu yüzden yazmak aynı zamanda bir cesaret işidir, er meydanına çıkmaktır. Bakmayın siz, bazılarının oturduğu yerden “Böylesini ben de yazarım, hatta daha iyisini yazarım” şeklinde mangalda kül bırakmadıklarına. Al yaz, dendiğinde -öyle zannediyorum- çoğu, “yerim dar” misali bin bir gerekçe üretir.
Her yazı yazmaya soyunan, yazanların en iyi yazanı olmak için emek sarf eder. (Benim öyle bir iddiam yok. Kendimi, Abdurrahman Çelebi olarak görürüm.) Kimsenin görüşünü açıklamadığı bir ortamda bir konuda yazar, çizer, yorum getirir, bir düşünce ve bakış açısı getirmeye çalışır. Ben bu konuda böyle düşünüyorum. Siz de bu görüşüme katılır mısınız der yazdıklarıyla. (Siz buna cahil cesareti de diyebilirsiniz) Bunun için okuyucu yorumları önemlidir. Çünkü okuyucu yorumları bir geri dönüttür. Eserin tasvip görüp görmediğini gösterir. Okuyucu, yazarın her yazdığına katılacak değildir. Yorumlarda yazıya dair olumlu kanaat belirtilmişse bu; yazarı motive eder; doğru yoldayım, benim gibi düşünenler de var dedirtir. Yazıdaki bakış açısına katılmadığına dair yapılan eleştiriler de yazarı, daha iyi olma ve kendisini sorgulama bakımından önemlidir. Ayrıca herkes bir konuda aynı görüşte olmak zorunda değildir. Çünkü bu, insanın doğasına aykırıdır. Ama bu eleştiriler, yapıcı ve maksada hizmet edecek şekilde olmalıdır. Her şeyden önce saygıyı elden bırakmamak lazım. “Görüşünüze katılmıyorum. Ben bu konuda şöyle düşünüyorum” veya “Bu yazı, onca önemli konu arasında çok öncelikli olmamış” deneceği yerde, yazıyı “boş bir yazı” olarak değerlendirmek çok hoş bir üslup olmasa gerek. Bu, üzüm yemek değil, bağcıyı dövmektir, benden aşağı vurmaktır. Unutmayalım ki “Kemâlât, kem âlât ile olmaz. Sakın ola ki boşluk kafamızda olmasın! Ne diyelim? Kem söz, incitici/üzücü ve itici söz sahibine aittir. Aynaya çok bakıyor olmalı böyleleri…