SAĞLIK OLSUN

Hasan Durucan

Her yıl nisan ayının 7. günü Dünya Sağlık Günü olarak kutlanır. Birleşmiş Milletler Örgütü yani kısa adıyla UNO dünyada dikkat çeken sağlık sorunlarını çözümlemek amacıyla 22 Temmuz 1946’da Dünya Sağlık Örgütü’nü kurmuştur. Yasası 26 devlet tarafından onaylanan bu kuruluş 7 Nisan 1948’de çalışmalarına başlamıştır. Bu günü takip eden hafta da Dünya Sağlık Haftası olarak kabul edilmiştir. Ülkemiz de 9 Haziran 1947’de bir yasa çıkararak Dünya Sağlık Örgütü’ne katılan ilk devletlerden biri olmuştur. Ne mutlu ki birçok konuda olduğu gibi sağlık konusunda da devletimiz yıllar önce ne kadar hassas olduğunu göstermiş diyebiliriz. Her şeyin başı sağlık değil mi? Belki de değerini kaybettiğimizde anladığımız en kıymetli şeylerin başında sağlık geliyor. İnsanların mutlu, neşeli, verimli, çalışkan olabilmelerinin ilk koşulu da sağlıklı olmaktan geçiyor. Sağlıklı bir insan yaşama sevinci içerisinde geleceğe daha güvenle bakar. Sağlığını yitirmiş bir insan ise çoğunlukla yaşama küser. Devletin üzerine düşen görevler kadar sağlık konusunda insanların da bilinçli olması önemlidir. Buradaki en önemli ayrıntı da sanırım eğitim olacaktır. Hem eğitilmeliyiz hem de kendi kendimizi eğitmeliyiz. Günümüz insanları ne kadar sağlıklı olursa olsun, geleceğini güvence altına almak isteğiyle hayatlarına devam ediyor. Fakat sağlıklı bir insan ömrü boyunca sık hastalanmasa elbet gün gelecek yaşlanacaktır. Yaşlılık birçok insanın zihninde hastalık, yalnızlık, bakımsızlık ve çirkinleşme gibi kavramları çağrıştırıyor. Saçların dökülmesi, yüzün kırışması, gövdenin eski diriliğini, gücünü ve güzelliğini yitirmesi, hastalıkların peş peşe gelerek kişiyi yıpratması, sosyal çevreden kopmak yaşlılığın doğal sonuçları gibidir. Dünya toplumlarının yaşam süresi giderek uzuyor. Ülkemizde de ortalama yaşam beklentisi erkekler için 70, kadınlar için 75 yaş ve üzerine ulaştı. Yaşlılık sınırı 65 yaş ve üzeri olarak kabul ediliyor. 65-75 yaş arası genç yaşlı, 75-85 yaş arası yaşlı ve 85 üzerinde çok yaşlı olarak sınıflanıyor. İnsan yaşı ile birlikte olgunlaşıyor ama egzersiz ve spor yapmazsa vücudunda yaşlanmanın etkileri görülüyor. Vücudunu dinç tutabilenler ise orta ve ileri yaş dönemini sağlıklı, verimli ve her şeyden önemlisi mutlu geçirmeyi beceriyorlar. İnsan çevresiyle, içinde yaşadığı toplumla uyum içinde mutlu ve üretken bir yaşam sürdürüyorsa sağlıklı sayılır. Mutlu olmak için akıl ve beden sağlığının bir arada bulunması gerekir. Akıl ve beden sağlığının korunması da zihinsel, ruhsal ve bedensel stresleri en aza indirmek, iş ile özel yaşamı dengelemek, spor ve egzersizle formda kalmak ve vücut ağırlığını kontrol ederek obezlikten kaçınmak gibi faktöre bağlıdır. İnsan vücudu hareket etmek üzere yaratılmıştır. Vücudun sağlığı ve dokuların genç kalabilmesi için egzersiz şarttır. Hatta egzersiz ve sporu bir yaşam biçimi haline getirmeliyiz. Kullanılmayan bir eşyanın küflenmesi ya da paslanması gibi insan organizmasında da kullanılmayan dokular zedelenir yani hastalanır. Kas iskelet sistemi hareketsiz kaldığında kas ağrıları, kemiklerde zayıflama, eklemlerde hareket güçlüğü görülebilir. İçinde bulunduğumuz teknoloji çağında ofis çalışanlarında sık görülen boyun ve bel ağrıları aralıksız masa başında oturmaktan kaynaklandığını artık hepimiz biliyoruz. Hareketsizlik tüm dokularda yaşlanmayı hızlandırır. Kalp, akciğerler, mide ve bağırsaklar, idrar yolları doğru çalışabilmek için egzersize muhtaçtır. Spor ve egzersiz kas gücü ve dayanıklılığını arttırır, kalp hastalığı riskini azaltır, kan basıncını düşürür, şeker hastalığını düzene sokar, kişinin kendini iyi hissetmesini sağlar, ruhsal gerginlikleri azaltır ve zayıflamaya yardımcı olur. Genel itibariyle spor yapanlar bağışıklık sistemlerini güçlendirdikleri için kendilerini daha iyi hissederler, daha az hastalanırlar. Kişi beden sağlığı ve ruh sağlığı yerinde olduğu sürece sağlıklıdır. Bu iki faktörden herhangi birinde olumsuz yönde bir değişiklik olursa diğeri de aynı şekilde olumsuz etkilenmektedir. Her ne kadar bedensel sağlığa büyük önem verilse de aynı önemin ruh sağlığına verildiğini söylemek doğru olmaz. Dünya üzerinde 400 milyon insan ruhsal nedenlerden dolayı bazı problemler yaşamaktadır. Bedensel bir rahatsızlıkla sağlık merkezlerine başvuran insanların da dörtte birinde ruh sağlığının bozulduğu tespit edilmiştir. Günümüzde ruh sağlığı ile ilgili problemler ve hastalıklar en gelişmiş ülkelerin bile problemi haline dönüşebiliyor. Bu türden sorunlar insanların günlük hayattaki mutluluğunu, verimini ve işlevselliğini ciddi şekilde etkilemektedir. İşte verimlilik düşmeye başladığında kazalar baş gösteriyor ve fiziksel sağlığımız da tehdit altına giriyor. Özelden genele doğru gidildiğinde sayı ne kadar artarsa ülkede de sosyal, ekonomik dengelerin düzeni bozulup refah oranında düşüş yaşanıyor. Sonuç itibariyle kişilerin her şeyden önce ruh sağlığını koruması gerekmektedir. Sağlığın kıymeti kaybedilmeden bilinmeli ve bunun için de stres yönetimi, öfke kontrolü, iletişim becerileri, problemle başa çıkma eğitimleri gibi bazı yöntemler ile yaklaşımlar gösterilip koruyucu teknikler uygulanmalıdır. Tüm olumsuzluklara rağmen sağlıklı yaşlanmak, hastalanmadan dinç kalmak, çevreye her zaman mutluluk ve neşe saçmak aslında büyük ölçüde kendi elimizdedir. Paranızdan, mal ve mülkünüzden, sevdiklerinizden önce kendinizin yani sağlığınızın kıymetini bilin. Bilmiyorsanız da sağlık olsun.

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.