Sakin Gencin Hikayesi!

Erol Sunat

Uzun uzun zaman önce memleketin birinde kavgacı, hırçın, yağmurdan nem kapan, öfke patlaması yaşayan insanların yaşadığı bir şehir vardı. Bu şehre öfke şehri derlermiş. Kimse bu şehirde fazla eğlenmez, kervanlar en kısa zamanda yola koyulurlar, şehirde işi olanlar en fazla iki gece kalır, buldukları ilk kervanla şehri terk ederlermiş.

Yemek yerken, kahve içerken, bir şey sorarken dahi kavga çıkar, bıçaklar, kılıçlar çekilir, kan gövdeyi götürürmüş. Bu şehrin en kavgacı, en geçimsiz, her Allah’ın günü olaysız ve kavgasız günü geçmeyen bir mahallesi varmış.

Bu mahallede birbiriyle dövüşmemiş, küsmemiş, kalp kırmamış tek bir hane yokmuş.

Yokmuş amma, mahallenin hemen girişindeki ilk evde oturan ailenin delikanlı oğlu, o mahallede hiç kimseyle kavga etmemiş, kimseye uymayan, benzemeyen tek delikanlıymış.

Korkak demişler, o kimseyle dövüşemez demişler, babasını-anasını bilmesek, elimize doğmuş olmasa, bu mahallenin çocuğu değil diyeceğiz demişler! Delikanlının anası, mahallenin en kavgacı kadınıymış.

Sinir katsayısı yüksek, sabır sınırı sıfır, elini kaldırdı mı indiren, mahallede ki kadınların neredeyse tamamını dövmüş, herkesin gözünün yıldığı bir kadınmış.

Delikanlının babası ise, eski pehlivanlardan, bileğini kimsenin bükemediği, herkesin korku ile karışık saygı gösterdiği iki metreyi aşkın boyuyla heybetli ve bir o kadarda hiddetli ve öfkeli bir adammış.

Kimse onunla tartışmaz, sesini bile yükseltmezmiş.

Bu iki insandan böyle sakin, efendi bir çocuk nasıl olmuş, kime çekmiş acaba diye de merak edermiş herkes. Delikanlı, mektep, medrese görmüş, Payitahtta okumuş, akıllı bir gençmiş.  Delikanlının babasını zerre kadar sevmeyen mahallede ki komşulardan birinin kavgacı mı kavgacı oğlu, delikanlının yolunu kesmiş.

Bak arkadaş demiş, baban iki yıl kadar önce babamı öldüresiye dövdü, öldü diye kaldırıp bahçemize fırlattı. Babam korkudan o gün bugün dışarıya çıkamıyor.  Bende onun öcünü senden alacağıma yemin ettim. Babana da haber gönderdim, böyle böyle yapacağım diye..

Delikanlı, benim demiş seninle bir meselem yok.  Seni bu mahalleden tanırım. Benim mahalle arkadaşımsın. Dün Vali Paşanın yanında işe başladım. Vali Paşama kimseyle kavga etmeyeceğim diye söz verdim. Var git yoluna…Komşu delikanlı olmaz demiş, baban babamı nasıl dövdüyse bende seni aynı öyle döveceğim. Baban, bana oğlum geldiğinde, kolaysa, gücün yeterse bir elini kaldır dedi. Beni zorladı, daha çok kızdım.

Delikanlı, iyide demiş, ben seni severim. Bilirsin, seni mahallenin çocuklarından az kurtarmadım. Senden de ,üç yaş büyüğüm, ağabey dediğin günleri unuttun mu?

Unuttum demiş komşu delikanlı, eski çamlar bardak oldu, benim bu mahalle de, bileğimi büken yok, gözüme seni kestirdim. Bu iş bugün bitecek.

Sakin delikanlı, gülmüş yürümüş evine doğru…

Komşu delikanlı, dur demiş, benim diyeceklerim bitmedi, bu mahalle de ya sen ayakta kalacaksın ya ben! İşte tam o sırada, bir genç kız gelmiş sokağın ortasına, gir içeri demiş sert bir şekilde komşu delikanlıya…Delikanlı, bir anda süklüm-püklüm olmuş, tamam ablam demiş, tamam da bıraksaydın da şu sakin geçinene gösterseydim dünyanın kaç bucak olduğunu. Bak korkudan evine doğru yürümeye başladı!

Kız sakin delikanlının tam karşısında durmuş! Ben demiş kardeşime benzemem, elimi kaldırdım mı indiririm. Aynı senin anan gibi…Şu haline bak, süklüm-püklüm bir zavallı. Sana bir vursam yarısı boşa çıkar. Ananda seni yere göğe koyamıyordu. Allah bilir sen yiğit nedir, yiğit kimdir onu bile bilmezsin!

Sakin delikanlı, hiç istifini bozmamış, var git işine bacı demiş. Siz kavgadan, dövüşten başka şey bilmez misiniz, utanmaz mısınız! Kavga etme gibi bir niyetim yok. Kavgayı sevmem, kavga bilmem!

Kız, utanmayı senden mi öğreneceğim demiş, Deli Pehlivanın, kibar oğlu, ananı severim, onun hatırına bağışladım seni!

Delikanlı la havle çekmiş, yürümüş gitmiş evine doğru.

Olayı seyreden anası, aslanım demiş, kız nasıl esaslı değil mi? Herkes bu kızı benim gençliğime benzetiyor. Bunun böylesini dokuz delikanlıya değişmem. Hem çok mert, özü sözü de doğrudur. Yalan bilmez, hem iyi ok atar, hem de yaman kılıç kullanır. Subaşı nikahına almak istedi, reddetti.

Gel şu kızı isteyelim sana…

Delikanlı olmaz anam demiş. Sıra evlenme sırası değil. Hem böyle kız düşman başına. Maazallah tam bir baş belası!

Aradan birkaç ay geçmiş, şehre gelmekte olan kervanı haramiler basmış, kervanda bulunan komşu kızı ise elinde kılıçla gerçekten yaman savaşıyormuş. Haramilerin başı, şu kızı demiş canlı isterim. Tam çarpışmalar sürerken, yüzü sarılı bir genç atıyla kalabalığa dalmış, önce kızın etrafındakileri dağıtmış, sonrada, harami başının kellesini almış. Haramiler darmadağın olmuşlar. Delikanlının arkasından gelen adamları, geri kalan haramileri bir daha eli kılıç tutamaz hale getirmişler.

Kervancı başı, hay maşallah demiş, bu yiğit kim ola ki…

Kervancı başının yanındakilerden biri, kılıçta ki maharetinden bildim demiş, bu genç, Sultanımızın baş muhafızı. Nasıl kılıç kullandığını birkaç kez gördüm, Sultanımızın etrafını sardıklarında, tek başına dalmış, canına kastedenlerin elinden almıştı. Normalde çok sakin, çok efendi biridir. Kimseyle kavga etmez, takışmaz, dövüşmez. Ama böyle konularda eline kimse su dökemez. 

Kız yanlarına gelmiş, belli demiş, nasıl kılıç kullanmaktı o öyle, böyle birisini bugüne kadar hiç görmedim.

Kervancı başı delikanlıya seslenmiş, yiğidim demiş, sen Sultanımızın baş muhafızı olan o delikanlı mısın? Delikanlı evet anlamında başını eğmiş.

Kervancı başı, Allah senden razı olsun, kervanımı kurtardın demiş, amma şu kızcağızda pek bir yamanmış.  Böyle kılıç sallayan bir kıza ömrümde ilk defa tesadüf ediyorum, yetişmesen ona da kıyacaklardı, çok yazık olacaktı.

Beraber oturmuşlar, Kervancı başı, kıza, gel kızım demiş, senin yaptığını herkes yapamaz, senin gibi cengaver bir kız şimdiye kadar ne gördüm, ne duydum. Hele şöyle bir otur, soluklan.

Delikanlı, yüzünü saran örtüleri çıkarmış, elini yüzünü yıkamış, Kervancı başının yanına gelmiş ki, ne görsün, mahallede o tartıştığı kız değil mi?

Kız bir bakmış, mahallede hakaretler yağdırdığı o genç, hayatını kurtaran genç, önce hayretler içinde kalmış, sonra da, söyledikleri ve yaptıkları aklına gelmiş, utanmış. Ardından, hiç konuşmadan kervanla birlikte, şehre kadar birlikte at sürmüşler.

Kervan şehre indiğinde, Kervancı başı ve adamları olayı öyle anlatmaya başlamışlar ki, herkes Sultanın muhafız başını ve o cengaver kızı merak etmeye başlamış. Tevatürler, dedikodular sarmış her yeri. Onları birbirlerine yakıştıranlar, öyle hikayeler anlatıyorlarmış ki, adeta yeni bir Leyla ile Mecnun hikayesi doğmaya başlamış.

Sakin delikanlı evine geldiğinde, anası oğlum demiş, bütün şehir ikinizi konuşuyor. Gel inat etme de, isteyelim şu kızı. Akşama delikanlının babası gelince, anası konuyu ona açmış. Adam o kolay da demiş, kız kabul edecek mi bakalım?

Ertesi gün kıza dünürcü olmuşlar. Kızın babası, sakin delikanlının babasına benim rızam yoktur demiş, Yarın bu evi başıma yıkarsın. Lakin, yıksan da razı değilim. Ancak, oğlun kızımın hayatını kurtarmış. Sultanımızın da Baş muhafızıymış. Kızım olur derse, akan sular durur, gönül kızımın gönlü.

Hırçın erkek kardeş, ablam demiş, Allah’tan muhafıza çatmamışım. Ne bileyim ben onun öyle biri olduğunu.  Kız ben demiş onun nasıl biri olduğunu gördüm. Ne babasına benziyor, ne de anasına.

Kız nazlanmadan, fazla işi uzatmadan olur demiş. Onlar ermiş muradına…

Şehir şehire, mahalle mahalleye, delikanlı delikanlıya, genç kız genç kıza, Harami haramiye, Vali Paşa Vali Paşaya, Kervancı başı kervancı başına benzer.

Bir kıssadır anlatılan. Her kıssadan bir hisse alına denmiştir. Bu hikayede, anlatılanlarla bir benzerlik var ise, tamamen tesadüften ibarettir. Ne kimse gönül koya, ne de alınganlık göstere…

Sürçü lisan eylediysek affola…

Bir daha ki sefere daha güzel bir hikaye anlatırız inşallah…

 

 

 

 

 

İlk yorum yazan siz olun
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.