Bazı kelimeleri gün içinde o kadar çok kullanırız ki anlamı üzerinde düşünmek aklımıza bile gelmez. Onlardan birisi de; “iyi” kelimesidir.
İyi; beğenilecek, makbule geçecek nitelikleri olan, hayırlı, uğurlu, müspet, uygun, münasip, yerinde, muvafık, yararlı, faydalı, kâfi, yetişir, güzel, hoş, faydalı şey, bol, doğru, pekâlâ, âlâ…bu üç harflik kelimenin içerdiği muazzam anlam çeşitliliği…Sonuç olarak dilimizdeki en güzel kelimelerden biridir iyi kelimesi.
Kemal Sayar ise iyi kelimesini en basit anlamı ile şöyle tanımlar: “Yaşatmaya ve hayatı anlamaya yarayan şey iyidir.”
İyi insan, iyi olduğunun farkında olmadan, karşılık beklemeden yaşayıp giden insandır bir bakıma. Yani, iyi insan kendini ben iyi insanım diye ifşa etmez. İyi olmak onun menşeinde, eğitiminde, aile geleneğinde vardır.
İyi insan her daim; “ne olursa olsun benden kimseye zarar dokunmasın,” düşüncesindedir. O hayatı en az kendisi için olduğu kadar başkaları için de yaşayandır.
Günlük hayatında iyiliklerinin hesabını tutmaz. Onun iyilik anlayışı otomatik olarak, kendiliğinden gelişmesindedir. Yolda yürürken bir taşı başkasında zarar görmesin diye kenara çeker. Trafikte yayaya bir kural olduğu için değil, karşısındakinin insan sıfatına saygı duyduğu için ona yol verir. Bir ağacı kendisine meyve verdiği için değil, bir yaratılmış olduğunun farkına vardığı için korur, gözetir…Ve bunları yaparken bir başkasının takdiri için değil, takdirlerin en büyüğü için, Yüce Allah’ın rızası için yapar. Kısaca, İyi insan kimseye zarar vermeyendir ve aynı zamanda başkasını gözetendir.
İçinde bulunduğumuz zor günleri düşünelim. Kimsenin daha önce görmediği ölçekte bir salgınla karşı karşıyayız. Tam da bu günlerde iyi olmaya, iyi kalmaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız var. Çünkü bu salgın, insanın olduğu hemen her yerde tehlike arz ediyor. Hayatın hareketliliğinin önüne geçilemeyeceğine göre, hepimizin malumu olduğu çok basit önlemlerle, kendimizi koruduğumuz kadar ailemizi, dostlarımızı ve hatta hiç tanımadığımız insanları korumamız mümkün.
Bizim yaptığımız en ufak, basiretsiz bir hareket belki de milyonları etkileyecek bir tehlike haline gelebiliyor bu salgında.
Bu noktada, örneğin maske takarak daha çok kendimizi değil karşımızdakini koruyoruz. Karşımızdaki de aynı şekilde maskesini takarak, bizi ve hatta en sevdiğimizi koruyor ve bu silsile bu şekilde devam ediyor.
Bilinçli bir şekilde veyahut çeşitli mazeretler üreterek kendini bu afetin dışında sanmak, belki de kibrin, bencilliğin en büyüğü olsa gerek. Her gün gördüğümüz, duyduğumuz pek çok örnek var bu konuda. Örneğin; kullandığı maskeyi yerlere atarak başkalarının sağlığına ve hatta hayatına kastetmek, toplu ulaşım araçlarında maske takmayı reddetmek gibi… Bu örneklerin eğitimsizlik veya cahillikle açıklanır yanı yoktur. Bu kesinlikle kötülükle, kötü olmakla kâimdir.
Kimsenin ama kimsenin bu güvenlik zincirini kırmaya, kendince, kendi doğruları ile hareket etmeye hakkı yok. Çünkü alınacak vebal tek bir insanın değil belki de diğer onlarcasının vebali. İyilik sıfatını üzerinde taşıyan herkes bu büyük sorumluluğun bilincindedir.
En ufak bir iyiliğin ve dahi yapılan en ufak bir kötülüğün, Yüce Allah’ın terazisinden istisnasız, en adil şekilde geçeceği de hepimiz için kuşku götürmez bir gerçektir.
Bu konuda İbrahim Tenekeci konuyu bağlayıcı olarak şöyle der:
“Sen iyiliği savunmasız sanırsın.
Onun koruyucusu Allah’ tır.”
Hepimizin kendimize, sevdiklerimize, din, dil, ırk ayrımı yapmadan tüm insanlığa karşı büyük sorumlulukları var bu günlerde. İşin en güzeli ise bu büyük sorumlulukları, çok küçük eylemlerle ve kolaylıkla yerine getirebiliyor olmamız.
Sağlığınız, huzurunuz ve iyilik hareketlerimiz daim olsun.