Ülkemizde yapılan değişik araştırmalar kadına şiddette ciddi artış olduğunu ortaya koymakta. Özellikle aile içi şiddetin özel hayatın içinde kaldığı, kadının belki başta gururunu korumak gibi düşünceler, belki korku nedenli açığa çıkmadığını da düşünürsek araştırmada örneğin Orta Anadolu bölgesi için % 43’lük istatistiki değerin gerçeğin altında olduğunu düşünmek mümkün. 2014 yılında 294 kadın erkek cinayetine kurban gitmiş. Ülkemizde 2013 yılında boşanma oranının bir önceki yıla göre % 1.6 arttığını; kaba boşanma hızının binde 1.65 olduğunu da düşünürsek toplumun çekirdeği aile yapımızı sorgulamak gerek kanısındayım.
Bence önce şarkılar değişti. “Bir tatlı tebessümün bin vuslata değer” “Beklemeye razıyım ümidim olsun yeter” “Dün gece yar hanesinde yastığım bir daş idi, altım çamur üstüm yağmur yine gönlüm hoş idi” lerden “azıcık alttan azıcık üstten oynaşalım kız”lara gelindi. Toplum değişti, erkekler de değişti. Kadınını ölümüne koruyan erkeklerden öldüresiye seven diyemiyorum seven kıyamaz çünkü cani erkeklere gelindi. “Ya benimsin ya toprağın” fikri hakim kılındı. Geçen bir TV programında uzun yıllar evli çift konuktu, evin beyi uzun evliliğin sırrını “bizim zamanımızda bozulan değiştirilmez tamir edilirdi” diye açıkladı. Rahmetli babam 62 yıllık evlilikle anama veda etti. Biz nicelerine inşallah, yirmi altıncı yıldayız. Ben kendimi Allah’ın emaneti eşlerine değer veren erkekler grubuna dahil ederim. Bir ömrü birbirlerine Allah razı olsun diyerek geçiren eşler yerine en küçük fırtınada birbirlerine veda eden, birbirlerine hayatı zehir eden; eşlerine kıyan sözüm ona erkekler toplumu olduk maalesef.
Sunay Akın’ın kitabından bir anekdottur. Aşık Veysel’i eşi terk edecek, sevgilisiyle kaçacaktır. Kaçar da gece yarısı. Koşarak uzaklaşır evden. Ancak koşarken ayakkabısı kendisini rahatsız etmektedir. Durur, ayakkabısını çıkarır ve ayakkabısının burnunda bir tomar para bulur. Aşık Veysel rahmetli, kendisine hizmet eden eşinin yaban ellerde muhtaç olmasını istememiş, ayakkabısının içine para koymuştur.
Kadına şiddeti önlemek için devlet eliyle çabalar sarf ediliyor. Biz toplum olarak bu konuda da tarafgir davranıyor, elbirliğiyle çözüm aramıyor, bir yerleri suçlu ilan edip geçiyoruz. Oysa suçlu hepimiziz. 1984 yılında Perihan Savaş’ı dövüp şikayete karşın ceza almayan sanatçıyı bağrına basan toplum; ona ceza vermeyen yargı; bugün evliyken çoklu eşleriyle yaşantısı haber olan itibarlı ağa oğlu işadamlarına tepkisiz kalan bizler, kendilerini obje olarak toplumun önüne koyan kadınlar, kadına şiddet uygulayan erkekleri yetiştiren kadınlar…
2015 yılının tabii başta kadınlara şiddet tüm şiddetlerin son bulduğu bir yıl olmasını diliyorum. Toplumumuzun çekirdeği aile yapımızın daha da güçlendiği, çocukların sıkıntısız, mutlu dönemlerle ruhsal ve bedensel tam bir iyilik halinde yetişip geleceği kurdukları Türkiye elbette daha sorunsuz, huzurlu, refah içinde bir Türkiye olacaktır. Saygıyla…