Soma’da canlar yitti… Soma’da hayatlar bitti… Soma’da ocaklar söndü… Öyle bir haber geldi ki kelimenin tam anlamıyla boğazımız düğümlendi. Soma’daki madenci kardeşlerimizin acısı yüreklerimizi dağladı… Korktuğumuz başımıza geldi ve ülkemiz yine bir maden faciasıyla, maden katliamıyla anılır hale geldi. Hepsini rahmetle ve saygıyla anıyorum.Ama…
Elbette anılan sadece maden faciası ve yitirilen canlar değil… Bu toprağa düşen fidanların üzerine bir de başbakanın tekme vurması üzüntümüzü ve acımızı bir kat daha artırdı. Başbakanın bu tavrı yine yiten canların önüne geçti. Hem ülkemizde ve hem de dünya gündeminde birinci sıraya oturdu. Başbakanımızın hepimizce malum olan bu tavrı geçtiğimiz günlerde hukuksuzları eleştiren yargı mensupları karşısında gösterdiği hoşgörüsüz tavrın, tahammülsüz tavrın doruk noktasına ulaştığı ve daha da çirkinleştiği bir olay yaşandı… Yıldönümünü yaşadığımız Reyhanlı katliamından 19 gün sonra Reyhanlı’ya gidebilen başbakan Soma’ya ertesi gün gitti. Ertesi gün gidince de yüreğine kor düşmüş insanların haklı tepkisiyle karşılaştı. Hep söylediğim gibi, başbakanın tahammülsüz olma lüksü yoktur. Başbakanın topluma örnek olması gerekirken nefret suçu işleyecek şekilde vatandaşına hakaret etme hakkı yoktur. Vatandaşına tokat atmak ise haddi de değildir, hakkı da… Yere düşene bir tekme de danışmanın vurma hakkı yoktur…
Ama, başbakanın tokat attığı yerde; danışman ve korumaların tavrı daha anlaşılabilir oluyor ne yazık ki… Onları vatandaşı incitmemeleri konusunda yönlendirici olacak başbakanın kendisidir.
Başbakanın vurduğu yerde gül bitmez…
Babaların fiske vurmaya kıyamadığı evlatlarına devlet babanın da vurma hakkı yoktur. Devlet babanın evlatlara kıyma hakkı yoktur. Büyüyüp de on yedimize geldiğimizde babamızın bize idamlar aldığı günlerin geride kaldığını düşünürken, babamız her karşı fikrimizi söylediğimizde bizi dövmemeli, bize sövmemeli… Baba nefret tohumları serperse hoşgörünün hakim olduğu, sevecenliğin hakim olduğu bir aileden söz edilebilir mi?…
Ailede yaşanan her şeyde babanın olumlu veya olumsuz bir etkisi vardır. Bir baba iyi şeyler olurken, yaşanırken nasıl haklı olarak gururu yaşıyorsa; üzücü ve sorumluluk altına girilecek olaylarda da ağırlığını koyup sorumluluğu almayı bilebilmelidir. Şayet kriz yönetiminde bir şekilde suç bastırmak için muhataplarına sataşıp “yavuz hırsız ev sahibini bastırır” anlayışıyla hareket ediyorsa o zaman bir yönetim ve tahammül zafiyeti söz konusudur.
Babanız sizi her ortamda haklı haksız eleştirip, fırça atarken, hakaret ederken, sizi dövdürürken veya döverken o babaya saygı duyamazsınız.
Sizi şefkatle kucaklayıp tatlı sert bir otoriteyle uyaran babaya saygı duyup seversiniz.
Saygı sevgiden doğmalıdır… Korkudan değil.
Acılı bir eş başbakanın eşinin cenazesini teslim etmeyeceği korkusuyla eleştiremediğini söylediği bir ortamda siz devlet babanın şefkatinden bahsedemezsiniz.
Başbakan vatandaşa “gel yüzüme yuh de” diye çağırıp, tokat atıyorsa ortada bir sorun var demektir.
Başbakan vatandaşına nefret suçu işleyecek şekilde hakaret ediyorsa sorun büyük demektir.
Başbakanın danışmanı ve korumaları biraz ses yükselten vatandaşı alaşağı edip tekme tokat girişiyorlarsa sıkıntı büyük demektir...
Siz eğer muhalefete saygı duymazsanız, eleştiriye açık olamıyorsanız sizin bırakın ilerisini, demokrasi anlayışınız da son derece ciddi bir açmaz var demektir.
Muhalefetten gelen her öneriyi gündem meşguliyeti olarak görüp, yüzlerce insanın katline sebep oluyorsanız bakış açınızı sorgulamanız gerekmektedir.
Mısır’da ölenler için ekran ekran dolaşıp ağlarken, vatandaşınız ölürken olağan şeyler diyerek geçiştirmeye çalışıyorsanız “milletinizin başbakanı” veya “halkınızın cumhurbaşkanı” olamazsınız.
Konya’nın bir ilçesindeki küçük bir madende bir madenci kardeşimizin ölümü üzerine maden sahibi tutuklanırken, yüzlerce canın yittiği madenin sahibi basın toplantısı düzenleyebiliyorsa son derece ciddi bir yargı sıkıntısı vardır. “Patronuna göre muamele” sözkonusudur.
Yargımız hukuktan bağımsızlaşma yolunda ciddi adımlar atmaktadır.
Bağımsız yargı, bağımsız hukuk, tam bağımsız Türkiye…
19 Mayıs 1919 ülkemizin düşmanlardan kurtuluşunun ilk günüydü…19 Mayıs 2014’ün de vatanımızın tahammülsüz, hoşgörüsüz, ayrımcı siyasal iktidardan, ihmal ölümlerinden, iş cinayetlerinden kurtuluşunun ilk günü olması dileğiyle 19 Mayıs tam bağımsızlık günümüzü kutluyor ve tam bağımsız Türkiye’nin mimarı Mustafa Kemal Atatürk’ü saygıyla ve özlemle anıyorum.