Bir kısım arkadaşlar var.
Kendilerini, iktidarın yakınında görüyorlar. Hatta iktidarla beraber olabilmek için -kıymışlar paraya- belediye başkanlığına veya milletvekilliğine aday adayı bile olmuşlar.
AK Parti aile fotoğrafında yerlerini almışlar.
Böylece kendilerini tescillemişler.
Ama aday olamamışlar. Ya da aday olmaya layık görülmemişler.
Kimileri aday yapılmamasını gurur yapmış. AK Parti treninden inmemiş ama, “Objektif” olmak adına sıkı bir defans yapıyor. Siz bunu “Muhalefet” olarak da algılayabilirsiniz.
Suçluluk psikolojisi ile de “AK Partili olmak, eleştirmeye mani değildir” diyerek zeytinyağı gibi suyun üstüne çıkmaya çalışıyor.
Aslına bakılırsa, söyledikleri hem mantıklı hem de doğru.
Ne de olsa dost acı söyler.
Dost, acı söylemesine acı söyler de bunun bir yolu yok mudur?
Dost, acı söylermiş diyerek, elalemin içinde her şeyi söylemeli midir?
Dostun her söylediği doğru olmalı ama, her doğruyu her yerde söylememeli değil midir?
Ya da başka bir deyişle, objektif olmak patavatsız olmak değildir.
AK Parti eleştirilmez mi?
Elbette eleştirilir.
CHP eleştiriliyorsa, AK Parti de eleştirilebilir.
Mesela ben CHP’yi –yanlışlarından dolayı- sık sık eleştiriyorum.
Ama ben delikanlı gibi muhalifliğimden yapıyorum.
CHP’li gibi gözükerek değil.
Osmanlı sadrazamlarından Koca Mehmet Ragıp Paşa gazelinde şöyle der:
“Meyan-ı güft ü güde bed-meniş îham eder kubhun,
Şecaat arz ederken merd-i kıptî sirkatin söyler”
“Mayası bozuk olanlar, söz esnasında kabahatini farkında olmadan sezdirir/ima eder.
Kıbtî Beyi/Erkek Çingene de yiğitliğini anlatırken hırsızlığını söyler/örnek verir.”