I. Dünya Savaşı’na yedek subay olarak katılan Ahmet Celâl, bu savaşta tek kolunu kaybederek geri döner. İstanbul, İngilizler tarafından işgal edilince emir eri Mehmet Ali’nin davetine uyarak, onun Porsuk çayı kıyısındaki köyüne gider.
Köy halkı, yoksulluklarının ve cahilliklerinin asıl sebebi olan Salih Ağa’ya bağlıdır. O, ne derse ona inanırlar. Salih Ağa’nın etkisiyle kimse Ahmet Celal’e yanaşmaz. Köylü onu “yaban” olarak niteler. Bu duruma üzülen genç subay bunalıma girer, iyice bunaldığı bir gün gezmeye, hava almaya çıkar; Emine ile karşılaşır, ona ilgi duyar. Ne var ki Emine, Mehmet Ali’nin kardeşi İsmail’in karısıdır. Aradan günler geçer. Köy Yunanlar tarafından işgal edilir. Yunanlar köyü yakıp yıkarlar, köylülere işkence ederler. Köylülerin çoğu köy meydanında topluca öldürülür.(…)
&&&
Kerim çiftçi bir ailenin öğretmen çocuğudur. Kerim’in ağabeyi, ablası ve hemşire olan Ayşegül ablası vardır. Ablası güzel olduğu için başkanın oğluyla evlenir. Ağabeyi de bir fabrikadan emekli. Anneleri babalarından sonra öldüğünde miras paylaşılır. Kimse Deli Tarla’yı almak istemez, çünkü babalarıyla ilgili kötü bir anısı vardır. Babaları bu tarla yüzünden çıldırır ve köyü çırılçıplak dolaşır. Daha sonra ölü bulunur. İhale Kerim’e kalır, tarlayı almak mecburiyetindedir.
Kerim, Figen adında bir kızla tanışır. Figen Ziraat Mühendisidir. Figen’in hayalleri tarlalar, evler ve yıldızlardır. Kerim, ne kadar korksa da Figen’e istediği her şeye sahip olduğunu söyler.
Figen ertesi gün o tarlayı görmek ister. Gittiklerinde yerde sihirli mantarlar görürler. Figen ve Kerim bu Deli Tarla’da bir ev inşa ederler. Kerim sorunlarını aşmış ve eşiyle mutlu mesut yaşamaktadır.
&&&
Mümtaz ve Suat'ın Nuran'a olan aşklarıdır romanın merkezi. Mümtaz ve Nuran birbirini sevmekte ve evlenmeyi düşünmektedirler. Ümitsizliğe düşen Suat ise kendini asarak intihar eder. Bu trajedi nedeni ile Nuran'dan ayrılan Mümtaz'ın iç dünyası yıkılmıştır. Radyoda II.Dünya savaşının başladığı haberi verildiği sırada, Suat'ın hayalini gören Mümtaz merdiven başına yıkılır.
Mümtaz, Beyazıt Sahaflar Çarşısında, salaş dükkânlarda, bit pazarında, balıkçı muhitlerinde ve kır kahvelerinde dolaşırken, İstanbul'un bir kronikçisi, İstanbul'da eski zamanın donup kaldığı ve biriktiği köşelerin bir tasvircisi oluyor.
Romanın sonraki bölümlerinde Boğaz'a, zengin bir eve, sanki başka bir dünyaya geçiyoruz. Pırıl pırıl görünen modern semtte önceleri çok mutlu olan Mümtaz, giderek bu çevrede yaşayan insanlardan kaynaklanan olayların sonucunda yıkılır. Geçilmemesi gereken bir sınırı çiğnemiştir.
Her yeni tecrübe gibi şahsîdir, her yeni tecrübe gibi ilktir. Mümtaz, bindiği bir Ada vapurunda Nuran'a rastlamış ve “Tehlikeli denecek derecede zengin, her ihtimale gebe, her mânâsında velûd bir kadınlık hayatı(nın), bakımsız bir tarla gibi sırf kendisini işleyecek erkeğin yokluğundan yarı hülyâ, yarı verimsizliğin bütün sebeplerini kendisinde gören bir aşağılık duygusu içinde akıp gittiğini” fark etmiştir.
&&&
İlk romanımız Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Yaban’ı, ikincisi günümüzün çok satanlarından Deli Tarla, yazarı Şermin Yaşar. Son romanımız ise Tanpınar’ın Huzur’u.
100 Temel Eser, öğrencilere tavsiyeler, okumayı sevdirme, popüler roman, baskı rekoru kıran, kolay anlaşılır, hız çağında uzun ve yorucu metinler vd. hengâmesi içinde bu üçünden hangisinin tavsiye edilebilir/okunur olduğuna ve fakat günümüzde hangisinin çok sattığına kafa yorun lütfen. Bir de şunu aklınıza getirin; Okumayı sevsin yeter ki, ne okursa okusun. Vasattan zirveye, yeni kitaplara açılsın kapılar. Soruları çoğaltın ve bu üç kitabı bu sorularla muhatap kılın, yan yana getirmeyi deneyin. Pek çok örnek kitap ve yazar ismi de verilebilir, biz bu üçüyle iktifa edelim.
İçiniz acıdı mı, yüreğiniz nelere/nereye/hangisine gitti?
Alın seviye testi, hem de yeni nesil(!)