Evet yenildik... 100 yıla yakın tarihimizde daha önce 100’lerce kez olduğu gibi bir maçtan daha mağlup ayrıldık. Son 6 maçta alınan 4 puan şehirdeki panik havasını tekrar hortlattı. Ne yazık ki Konya kenti olarak çok seviyoruz ortada olumlu/olumsuz net bir şey yokken uçmayı/karalar bağlamayı. Uçlarda yaşamak bizim en temel özelliğimiz haline geldi. Ya olacağız ya öleceğiz. Ve bunu da hemen yapmamız gerekiyor. Şehirdeki bu ruh hali devam ettiği müddetçe de Konyaspor camiasının uzun vadeli başarıları elde etmesi çok daha zor bir yapıya bürünüyor. Hatta öyle bir noktaya geldik ki, Beşiktaş takımına verilmeyen 2 kırmızı kart ile lehimize çalınmayan penaltı kararının bile önüne geçecek, çoğu zaman da kırıcı söylemlerde bulunmaya başladık.
Belki en son söyleyeceğimi en başta söyleyerek başladım bu haftaki yazıma. Ama pazar gecesinden bu yana kamuoyunda oluşturulan hava bunu hissettiriyor bana. Konyaspor camiası durağan futbol, yan pas ve emniyetli oyundan hep şikayet etti bu zamana kadar. Pazar günü oynanan karşılaşma adrenalin seviyesi yüksek bir atmosferde oynanınca, Konyaspor’u oluşturan tüm elementlerin tansiyonu maç içinde ani olarak çıkıp ani olarak düştü. Aykut hocanın takım performansında hiç istemediği o zigzaglar bu sefer sinir sistemimizi tesiri altına aldı. Bu gelgitler sonrasında “Maç biterken yenen golün de etkisiyle” birçok sosyal medya fenomenimiz açtı ağzını yumdu gözünü; “Ali Turan’ı köprüden atın gelirken”den tutun da Amir’in kendini yere bırakmamasıyla ilgili “gerizekalı” olduğu bile yazıldı, çizildi. Halbuki Fofana’nın jeneriklik golünde o “gerizekalı” Amir, geri zekasının ürünü olarak “araya nefis salmıştı topu.” Bu unutuldu. Aldığı müdahale sonrasında kendini yere bırakmayan Amir, karşılaşmanın hedef adamlarından biri haline geldi. İnsanlar ellerindeki klavyelerin de verdikleri özgürlükle (!!!) bence “müthiş bir vizyon“ göstererek gole gitmeye çalışan çocuğa söylenmedik laf bırakmadı. Neymiş efendim, müdahale sonrası %99’a, yani gole gitmeyi düşünmeyip, kendini bırakmalıymış Amir. “Kesin” penaltı alacakmışız o zaman. Tabii VAR odasında oturan arkadaşlar, kankalarımız ve TFF aslında bizi kollamak için fırsat kolluyor ya, 86. dakikada Beşiktaş deplasmanında “muhtemelen bize galibiyeti getirecek olan o penaltıyı” kesin verecekti o hep övdüğümüz (!!!) hakem grubu. Burasının kesin olduğu gibi penaltının da gole çevrilme ihtimali zaten %1000. Geçen hafta son saniyede kazanılan penaltıyı atmak için bin bir hevesle tüm şehir sıraya girmiştik hatırlarsanız!!! Bu kadar talepkâr insanın olduğu bir ortamda şanslı olan bir oyuncumuz kullandı ve Göztepe maçını kazanmıştık o penaltı golüyle! Ulan Amir ne saf adamsın, düşsen kazanacaktık, senin yüzünden kaybettik maçı bak, töhh...
Gelelim Ali Turan’a. Son 10 dakikalık bölümde savunmayı 5’lemek amacıyla oyuna giren Ali Turan, 90+3’de topla çıkmak istedi. Kaptırdığı top neticesinde de golü kalemizde görerek karşılaşmayı 3-2 kaybettik. Ali Turan hata yaptı mı, evet yaptı. O pozisyon ile maçı kaybettik mi, biraz öyle görünüyor. Ancak ilk yarıda kaptırdığı 3 top ile kalemizde 2 gol görmemize neden olan Traore de en az Ali Turan kadar oyunun skoruna etki etti. Doğru mu, doğru. Peki bu benim için ya da bu takımı kalpten seven, inanan taraftarlarımız için olumsuz bir şey ifade ediyor mu? Hayır. Futbol hatalar oyunudur. Ne Ali Turan ne de Traore o topları kaptırmak istemezlerdi. Ama oldu. Yapacak bir şey yok. İlk anda olayın sıcaklığı ile ben de kızıyorum bazı hatalara ama biraz sakinleştikten sonra bu oyuncu grubunun karakterinin ne denli yüksek olduğu aklıma geliyor ve kaybedilen puanlara olan üzüntümü içimde yaşamaya devam ediyorum. Şimdi bu yazdıklarımdan sonra bazı aklı evveller “Ne yani hata olduğu zaman söylemeyecek miyiz? Oyuncuyu, hocayı eleştiremez miyiz yani” diyecekler. Doğru ve yerinde eleştiri o insanları bir adım daha ileriye götürür. Dün yazılıp, çizilenler eleştiri değil düpedüz “sinirini kusmak ve rahatlamaya çalışmaktı.” Evet kustunuz sinirinizi, boşaldınız ve rahatladınız. Şimdi o yazdığınız güya eleştirilerden etkilenip de olayı daha vahim bir noktaya taşıyabilecek insanların bu oyunculara yaptıklarının vebalini kim ödeyecek? Takım içindeki ve yönetim kurulundaki profesyonellerin bu yazılanlardan etkilenip de bu oyunculara karşı bir kelime dahi söylemesi durumunda olayın nerelere gelebileceğini hiç düşündünüz mü siz boşalırken. Düşünmediniz. Çünkü düşünseniz yapmazsınız bunları. Allah hepinize akıl, fikir ve feraset versin. Ama gerçekten kendinize ya da nicknamelerinize duyulan saygıyı kaybediyorsunuz, haberiniz olsun.
Teknik olarak bakıldığında söyleyecek pek fazla bir şey yok. Oyunun 2. bölgesinden 3. bölgesine yaptığımız hücum geçişleri esnasında kaptırdığımız toplar neticesinde ve bireysel hatalar ile mağlup kapattık Beşiktaş mücadelesini. Takımdaki aksayan noktalar ile ilgili Aykut Hoca’nın da düşündüğü bir şeyler mutlaka vardır. Ve bu konularla ilgili de önlemini alacaktır. Kamuoyu müsterih olsun yani. Sefasıyla cefasıyla seninleyiz Aykut Hoca dedik. Hemen hemen her platformda bu ve benzeri ifadeleri görüyorum. Kendisine bu kadar inandığımız bir insanın kadro ve oyuncu tercihlerini eleştirdiğimizde aslında bu destek söylemimizde hiç samimi olmadığımız ortaya çıkıyor. “Aykut Kocaman’ın arkasındayız, yanındayız ama sezon sonu şu şu şu oyunculara teşekkür edip, yollar ayrılmalı, şu oyuncu çöp, bu oyuncu pert” dediğimizde aslında kendimizle de çelişmiş olmuyor muyuz?
Geminin dümenini bırakalım o çok güvendiğimizi ve inandığımızı belirttiğimiz insana. Bu insanın bu gemiyi limana kazasız belasız yanaştırabileceğine inanıyorsak eğer ufak tefek fırtınalarda hemen gemiden atlamaya çalışmayalım. Geçelim kamaralarımıza, yolculuğun tadını çıkaralım.