Kurban Bayramından birkaç gün önce Bursa’ya devamında Yalova’ya geçtik. Bursa’ya 4-5 yıldır gitmemiştim. Ancak eskiden Yeşil Bursa denen bu şehri 40 senedir de giderim. Yani şehri 40 senedir bilsem, değişiklikleri fark etsem de, son 4-5 senede ki değişimi bir başka geldi.
Lise de okuduğum senelerde Kayseri Fuarına değişik şehirlerden eğlence grupları gelir, bunlardan biri de Yeşil Bursa Yaman tiyatrosu idi. Tiyatrosunda iş yoktu ancak Bursa’sını merak eder, bir şekilde gitmek için de fırsat kollardık. Çok sevdiğim ve şimdilerde emekli öğretmen olan bir arkadaşımla bu fırsatı yakaladıksa da ben gidememiştim ve o zaman çok üzülmüştüm.
Bursa, şehrin merkezinden geçen tek ana yol üzerine, daha çok da Uludağ yamaçlarına doğru yer tutmuş bir şehirdi. İlk zamanlar yeşildi de denebilir. Osmanlının ilk başşehirlerinden olması ile tarih, kaplıcalarıyla da sağlık şehriydi. İlk 5 yıldızlı otel de ilk Bursa’da kalmış ve oldukça da büyütmüştüm. Kervansaray otel ve kaplıcaları muhteşemdi. Şimdilerde bunu aşan o kadar çok otel yapılmış ki!
Şehir çok büyümüş ve büyümeye de devam ediyor. Yalova, Balıkesir yolları ile ovaya açılan Bursa’nın Samanlı bölgesi hariç yeşilliği ovada bitmek üzere. Ayrıca gökdelenler de hayli çoğalmış. Tekstilin ilk merkezlerinden olma kimliği halen devam ediyor, buna otomotiv ve turizm ticaret de eklenmiş. Yeşil alanların yok olmasına karşı çıkan oldukça fazla bir kesim olsa da büyüyen ve gelişen Türkiye’nin bu gelişmesinin önüne nasıl geçilir bu da sorgulanmalıdır.
Bu arada tramvay ve yeraltı treni inşaatları yanında hızlı trenin de gelecek olması Bursa’ya ayrı bir nüfus akımı başlatabilir. Yabancıların tercih ettiği şehirlerden olması Bursa adını daha da cazip hale getiriyormuş. Nasıl olmasın, İzmir’e 2.5, İstanbul’a 1 saatte geçilmesi, cazibesini artırıyor denebilir.
İkinci ziyaretimiz kurban Bayramını çocuklarım ve torunlarım ile geçirmek üzere Yalova’ya oldu. Bu şehre senede 2-3 seyahatim oluyor. Damadım ve tek torunlar veren Kızımın yazlık evleri sebebi ile birkaç gün kalabilme şansını yakalıyorum.
Yalova ve çevresi de iyi bir tarım bölgesi denebilir. Son yıllarda ciddi gelişmelerle fidancılığın ve meyveciliğin de merkezi durumuna gelmiş durumda. Bu bölgeyi de 40 senedir bilirim. Karamürsel’den itibaren Altınova ve Yalova girişinde oldukça mümbit araziler vardı. Yazlık evler o tarihlerde oldukça az idi. Sahiller temiz, tarım ise daha çok meyveciliğe dayanıyordu. Hele de Kaplıcaya giden o koca çınar ağaçlarıyla çevreli, kumdan da olsa o yolu yok mu, insanı mest ederdi. Kaplıcalar mevkii de ayrı bir değerdi. Kaplıcalar mevkiini hep 5 yıldızlı en az 10 sağlık oteli olarak düşünmüşümdür. Bu proje halen uygulanabilir ve senede 1 kaç milyar dolar gelir getirecek bölge olabilir.
Bayramlar şehirlerde bir başka. Biz tatil için de olsa Yalova ya geldik ancak bir arada olmak için de burayı seçtik, diyebilirim. Yazlık bulunan köyün yarısı yazlıkçı olsa da diğerleri yerli halk. Bir zamanlar yazlıkçı olanlar arasında az da olsa sürekli kalan birkaç aile var.
Şu anda köyde iskân edenleri 3 sınıfa ayırmak mümkün. Birincisi, yerliler arasında yaşı 80’lere ulaşmış olanlar, ikincisi bunların çocukları ve torunları, üçüncüler ise yazlıkçılar. İlk sınıf hiç şehre göçmemiş, halen ayakta olup, az-çok kendiişlerini görüyorlar. İkinci sınıf eğitim amaçla olsa da bir şekilde köyden ayrılmışlar, şehirde işleri ve evleri var, köye hafta sonları geliyorlar, üretimden ziyade hobi amaçlı iş yapıyorlar. Üçüncü sınıf da ikinciler gibiler, yazın ve hafta sonu köydeler.
Kentte bayram artık eskisi gibi değil. Bayramlar tatil olmuş, kurbanlar emanet usulü kesiliyor, etler saklanıyor ve sonradan sahiplerine veriliyor ya da vakıf-derneklere verilmiş. Köyde ise öyle değil. Halen kurban kesiliyor, çoluk-çocuk ailecek bir arada bayram yapıyorlar. Bu nereye kadar gider bilinmez ancak bayramlar çoğunlukla manasını kaybediyor gibi.
Allah’a emanet, hayra muhatab olunuz, efendim.