ŞEHRİN RUHU “ŞEHRİ TERK Mİ EDİYOR?”…

Uğur Özteke

Bu şehir benim şehrim. Hiç kimse kusura bakmayacak(!).

Ben bu şehirde doğdum. Bu şehrin sokaklarında topun peşinde koşturarak, gazoz kapağı, kayısı çekirdeği, bilye oynayarak, Ekmekçi Hayk’ın arabasının arkasına binerek büyüdüm. Her evin bahçesindeki tandırlardan yükselen duman ile birlikte ekmek kokusunu içimize nasıl da çekerdik. Allah’ım bu nasıl muhteşem güzel bir kokuydu?

Ben bu şehrin 19 Mayıs İlkokulu’nda, Şems-i Tebrizi’nin avlusunda büyüdüm. Karma Ortaokulu’nda Cezaevi ile Doğanlar Mahallesi ile Çaybaşı ile tanıştım. Rüya Sineması, Park Sineması ve Zafer Sineması okul kaçakları gibi benim de karanlıklarımı süsledi. Atatürk Stadyumu’nda Muzaffer Tulukçu, Atatürk Spor Salonu’nda Necati Yeğenoğlu, 3 No’lu toprak sahada, yeni yapılmış olan açık hava basketbol alanında beton zeminde rahmetli Kerim Sargın’ın talebesi olarak sporun güzelliklerini öğrendim. O yıllarda en çok mutluluğu ise üç dört arkadaşım ile huzurun gerçek adresi olduğuna inandığım tüm camileri gezerek hiç değilse bir vakit namaz kılabilmekti. O gün o camilerimiz nasıl da temizdi. O camilerin hocaları nasıl da güler yüzlü ve samimi idiler. Cuma günleri camiyi arkadaşlarımızla öyle heyecanla temizlerdik ki anama evde öyle yardım etmezdim.

Karatay Lisesi’nde Çağ Bilardo, Ötüken Kahvesi ve okul bahçesi üçgeninde yaşanılmamış heyecanları, korkuyu yaşadım. Eğitim Fakültesi yıllarında 12 Eylül darbesine rağmen insanlığı, vefayı, arkadaşlığı, dostluğu yeniden tanıdım.

O günlerden bu günlere hiç kimse kusura bakmayacak ama 41 yıldır da gazeteci olarak dolaylı dolaysız, bilerek bilmeyerek, kullanılarak kullanılmadan bu şehre katkı sağladım.

Tekrar altını çizerek söylüyorum bu şehir siz bizi yönetenlerden ve yönettiği sananlardan çok daha benim şehrim.

………………..

Eğer bugün üzülüyorsam, geceleri uykum kaçıyorsa, fazla duygulanıp ağlıyorsam bunlar yaşlandığım için değil doğup büyüdüğüm, sevaplarımın ve günahlarım ile olgunlaştığım sokakların, caddelerin, şehrimin elimizden kayıp gittiğindendir.

……………

Dün öğle saatlerinde Üçler Mezarlığı’nda idim.

Sonra Türbe’nin çevresinde dar, eski çoğu terk edilse de hala yıkılmayan kerpiç evlerin önünden geçtim. Çocukluk hayallerimin arkasından giderken Türbeönü’ne çıktım. Hava güzel güneşli ve sıcaktı. Yerli yabancı turistler o kaldırımdan öbür kaldırıma nasıl da koşuyorlardı. Gözleri ile binaları ve çevreyi tarıyorlardı.

O anlarda buldozerlerle yıkıp, yok ettiğimiz, tarihe gömdüğümüzü sandığımız Atatürk Spor Salonu’nda yapılan Mevlana’yı Anma Törenlerini hatırladım.

O yıllarda nasıl da güzel kar yağardı.

Anıt’tan Türbeönü’ne kadar lapa lapa yağan karın altında insanlar ve araçlar dizlerine kadar karın içinde nasıl da mutlu yürürlerdi.

Ben gece yağan karın altında, yıldızların altında stadyumun hemen arkasındaki Mahmure Mahallesine giderken evler olmadığı için toprak yolda belime kadar kara gömüldüğümü bilirim.

İşte benim günahlarımdan birisidir o yıllar.

Dönemin abisi, gazetecilerimizle birlikte şehri yönetenlere sürekli yazardık “Mevlana’yı potaların altında anmak büyük ayıp”..

……………

Çok yanlış yapmışız çoooook.

Bakın şimdi 10 bin kişilik spor salonundaki seyyar otomatik potalar bir anda yok olup muhteşem bir salona dönüştürülüyor değil mi?

Ama….

…………..

“Ama”sına geçmeden iki konuya değinip tekrar kaldığımız yerden devam edeceğiz.

…………

…..

Geçtiğimiz Cuma günü bir Konya sevdalısı pırıl pırıl iş adamı abimiz önce şunları yazdı;

“TCDD’nin çıkardığı Aralık ayı dergisinde içinde Mevlana törenleri için ayırdığı tek bir yazı bile yok sadece tarihini vermişler…”

Ve ardından dergiden iki kare fotoğraf

Hafta sonu THY’nin uçağındayız.

El alışkanlığı koltuğa oturur oturmaz elimizi önümüzdeki cebe attık ve THY’nin SKYLİFE dergisini aldık.

Almaz gomaz olaydık.

Sözüm ona Türkiye’de ve dünyada Hazreti Pir’i anma haftası yaaa.

THY’miz de Türkiye’nin gururu Dünya Hava Yolları yaaa.

Hazar dergisi de dünya dergisi olur değil mi?

Sizi hazırlayanları, sizden para pul, şan şöhret kazananları Hazreti Pir’e havale ediyorum.

Konya tek sayfa, İstanbul’daki anma törenleri 6 sayfa…

……………….

Sonra dönüyorum törenlerin başlaması ile bir ayakları Ankara, İstanbul’da olan Konyalı dostlarımızın sitemlerine.

Hani biz yazmıştık yaaa “Havaalanlarında Mevlana’yı anma törenleri ile ilgili çalışmalar var” diye. Bu dostlar soruyor “Biz bir tane görmedik. İlgili kurumu aradık. Böyle bir şey yok” dediler.

Konya bu sene iyi dedik yaaa

Konya sevdalılarından yine buna benzer sitem üzerine sitem “Abi naylon brandalarla tören tanıtımı yapıyoruz görmedin galiba”….

Biz her ne kadar billboardlarda var ama tabii ki bu bütçe meselesi desek de kendi insanımız kendisine inanmıyor ki. İnancımızı kaybediyoruz çünkü.

………………….

Şimdi gelelim “ama” dediğimiz yerden devam etmeye…

Kendimize olan inancımız dedik yaaa.

Bakın aslında biz neyi kaybediyoruz.

Bir yıl öncesine gidelim. Şeb-i Arus törelerine Sayın Cumhurbaşkanımızda her yıl olduğu gibi yine gelmişti.

10 bin kişilik modern salondayız. O potaların yok olup yani spor salonunun, salona dönüştüğü alandayız.

Tamda Sayın Cumhurbaşkanımız ile karşı karşıyayız.

Bizler, bizleri yönetenler parmaklarının ucu ile Konya’yı kandırabilirler. Bamya çorbası, etliekmek içine sarılan kebap ve üstüne de ballı dondurmalı irmik helvası ile yani biraz emek ile Türkiye’yi de kandırabilirler. Ama Reis’i asla ama asla kandıramazlardı. Nitekim kandıramadılar da. Reis içeriye girdi yerine oturdu salona şöyle sağdan sola, ilk sıralardan son sıralara bir göz attı boştu pek çok yer boştu. Sonra dışarıda hazır olarak bekletilen “kıtalar” salonu doldurdu.

Tören başladı.

Reis konuştu ve günün gecenin aciliyeti nedeni ile konuşmasını yaptı ve salondan çıktı gitti.

Beş dakika sonra salonun yarısı yine boştu ve tören başlamıştı.

İşte işte tam da bu noktada biz ruhumuzu nasıl kaybettiğimizi Hazreti Pir’in “düğün gecem” dediği anda en net bir şekilde gösteriyorduk.

Ben şehrimi istiyorum. Belki o günlerde saf temiz çocuktum.

Ama şehrimde saf ve tertemiz üstelik de yürekli, önce Allah’tan korkan, haramı helali bilen, dükkânını sabah namazından sonra açıp süpüren, ibrik ile dükkânının önünü ıslatıp gelip gecen insan tozdan rahatsız olmasın diye düşünen, yağmur suyunu süpürüp, karını kürüyen bunu da insanların ayakları ıslanmasın, kardan buzdan kayıp düşüp dükkânımın önünde acı çekmesin diye yapan, kuldan utanan; memuru, işçisi, emeklisi, kadını, erkeği, çocuğu ile tek yürek olmuş SAMİMİ insanlarımı arıyorum ve istiyorum.

…………

Bugünlerden kimler sorumlu orasını bilemem.

Ama ben o günleri istiyorum. Mumla yokluğu yoksulluğu yaşadığımız, otobüs parası olmadığı için Saray Çarşısı’ndan İstasyon’a kadar yürüyerek gidip geldiğim, simitle karnımı doyururken kebap yemiş gibi mutlu olup şükrettiğim günlerimi arıyorum.

……………….  

Efendim? Efendim?

Evet siz de haklısınız çok ararım, arar ve de bulamam değil mi?

Bırakın yapan yapsın inşallah biz ortak olmayız. Olduk ise de Cenab-ı Allah’ım günahlarımızı affetsin ve bizi ıslah etsin. Herkes kendi yaptıklarından sorumlu değil mi?

Dün ben bu satırları yazarken sevgili bir abim de whatsapp’tan şunu atıyordu;

“Dervişe sormuşlar huzuru nasıl bulursun?

O da söylemiş;

“Rızkımı kimsenin yemeyeceğini anladım sakinleştim.

Allah beni her daim gördüğünü anladım hayâ ettim.

İşimi kimsenin yapmayacağını anladım işe koyuldum.

İşimin sonu ölümdür ona hazırlandım.

İyilikleri çoğaltım, kötülükleri azalttım..!”

…………..

Şununla bugünü noktalayalım, bu şehri yönetenler, meslektaşlarımız her gün burada yazdıklarımızı için bizi eleştiriyorlar ya.

Konya’nın en yerli köklü ailelerinin Okka ailesinin mütevazi ismi Prof. Mehmet Okka Hoca söylemişti.

Rahmetli dedesi nur içinde yatsın. Dermiş ki “bir iş yapan insanın yüzde 25 hata yapma ihtimali vardır. 100 iş yapan insan her seferinde yüzde 25 hata yapmış olabilir. Bir iş yapan insanın hatası yüzde 25’tir. Ama ikisi bir araya gelince 100 iş yapan kötü bir iş yapan iyi olur”… 

(NOT: Pazar günkü elektrik kesintileri ile şehrin yerli yabancı binlerce insanı ağırladığı bu günlerde trafikteki kepazeliği yazmaya fırsat bulamadığım için siz duyarlı okurlarımızdan özür dilerim)

GÜNÜN OKKALI SÖZÜ

Hakkın dile getirilmesi gereken yerde susan dilsiz şeytandır…

NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

Akşamları hava karadıktan sonra farsız araç sürmediğimiz zaman daha iyi ADAM oluruz.

Yorum Yap
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,çok uzun ve ilgili içerikle alakasız,
Türkçe karakter kullanılmayan yorumlar onaylanmamaktadır.
Yorumlar (20)
Yükleniyor ...
Yükleme hatalı.