Bir önceki yazımda kendi kimliğimize kendi kentimize dair bir muhasebe yapmıştık. Aslında yapılan her tespit, her muhasebe, insana dair olmalı ve muhakkak içinde insan barındırmalı. Şehrin muhasebesini yapmak elbette bize düşmez. Ancak içinde yaşayan sakinler olarak elbette ki sözümüz, kelamımız olur.
Yaşadığımız,
Koştuğumuz,
Yorulduğumuz,
Nefes aldığımız,
Çocuklarımızın vücut bulduğu, geliştiği, büyüdüğü şehirlerde,
İçinde insan barındırdığı için
İnsanca, insana dair olmalı
Yaşanabilirlik,
Rahatlık,
Huzur ve güven,
Tarz ve vizyon,
Hangisi ön plana çıkmalı, bunlara daha ne eklenmeli.
Şehir algısı ya da vurgusu.
Şehrin insanını sevmesi,
İnsanın şehrini sevmesi,
Neyle mümkün olmalı.
Şehrin sakinleri, sahipleri kimlerdir?
Şehrin demirbaşları, tarihi, geleceği, derinliği, ruhu özü,
Nedir ve nasıldır?
******
KONYA özelinde,
Üçler midir?
Musalla mıdır?
Mevlana Celaleddin Rumi midir?
Şems-i Tebrizi midir?
Anadolu Selçuklu Pay-ı Tahtlığı mıdır?
Tarım şehri, spor şehri, sanayi şehri, kültür şehri ya da hepsi midir?
Bütün bunlardan bahsederken,
Şehre dair çıkış noktalarını açmaya çalışıyoruz.
Yeni kimlikler koymaya çalışmıyoruz.
“Var olana ne yaptık, nasıl yaptık ya da yapabildik mi?”yi açmaya çalışıyoruz
******
Söyledim şehre dair tespit yapıyoruz.
Şehir sakiniyiz,
Şehre aidiz,
Şehrin sahipleriyiz.
Var olan ve bize bahşedilen.
Bu coğrafyada
Bu şehirlerde yeni kimlikler aramıyoruz.
Gidilebilecek yeni ufuklar arıyoruz.
Şehirlere yeni misyonlar, yeni vizyonlar,
Yeni sözler,
Yeni gözler,
Yeni sevdalar,
Yeni yüzler istiyoruz…
TEK DEVLET
TEK MİLLET
TEK BAYRAK
TEK VATAN
TEK YÜREK
BEKA…
Son söz: Şehir sahipliği zor bir iştir. Ama ondan da önemlisi şehir sahipliğinin verdiği emanet, o çok daha zor bir iştir.